Rönesans´ı, Sanayi devrimlerini ıskaladığımız, hep bu nedenlerle geri kaldığımızı var sayar, nedenleri hakkında kafa yorarız.
Rahmetli Erbakan, siyasete atıldığında sloganı ?Ağır Sanayi? idi.
?Ağır Sanayi? hamlesini yaparsak, kara talihimizi yeneceğimizi, müreffeh ülkeler seviyesine erişeceğimizi varsayıyordu. Aşağı yukarı hep aynı kanaatte idik.
En yanıldığımız nokta tam da buydu.
Biz ?insanı inşa? edemediğimiz için hep ıskaladık.
Şunu unutmayalım:
Hz. Peygamber, 23 senede 10 bin insan inşa etti. İbn Hacer el-Askalanî´nin isim isim zikrettiği sayı bu civardadır. Bu 10 bin insan, Hz. Peygamber´den (SAV) sonraki ilk 30 yılda, Çin´den- Fas´a kadar coğrafyayı İslam şemsiyesi altına aldılar.
?İnsan inşa etmek? işte budur!
IV. Murat, daha 1600´lerin başlarında hızla çöküşe sürüklendiğimizin farkındadır, devlet erkanından ve ulemadan, canhıraş bir çığlıkla çare ve reçete ister.
Zamanın mühim ilim adamlarından Koçi Bey, Padişah´a bir rapor sunar.
?Koçi Bey Risalesi? olarak tarihe geçen risaleyi incelediğinizde 400 senedir hiç bir hastalığımızın değişmediğini esefle görüyorsunuz.
Sanayi devrimini ıskaladığımız için çökmedik, çökmekte olduğumuz için sanayi devrimini ıskaladık!
Osmanlı´yı kuran, 1300-1400´lerin ?insan?ları olsaydık, asla ıskalamazdık.
İnsan kalitemiz, 1500´lerin ikinci yarısından, itibaren hızla çözüldü.
Avrupa topraklarımızda, Boğazlardan, Tuna boylarına kadar milyonlarca Türk-Müslüman, milyonlarca Hristiyan-Avrupalı teb´amız ile diz dize yaşıyorlardı. Bu kadar yakın temastaki insanların yekdiğerinden, Hristiyan dünyadaki gelişmelerden habersiz olmaları, mümkün değildir.
Her şeyden haberdardık, ancak biz, ?biz?i, ?kendi?mizi kaybetmiştik, öz cevherimizi, kuruluştaki ?İnsan?ı kaybetmiştik.
Hâla bulamadık.
Abdülhamid´in zayıf karnı ?insan?dı.
Abdülhamid, yırtındıysa da ?insan?ı inşa edemedi.
Biz de edemedik.
Abdülhamid´i devirenler, Abdülhamid´in okullarında yetişmişlerdi.
Abdülhamid´i devirdiklerinde İstanbul Yahudi mahfiline gidip devirme kutlamalarına katılan paşalar, Yahudi Hahambaşı Haim Naum´a gidip tekmil veren devlet adamlarımız, Balkanlar´da Abdülhamid´i devirmek için dağa çıkan Sırp-Yunan-Bulgar komitacıları-teröristleri tedavi eden subaylarımız, Abdülhamid´in okullarında yetişmişlerdi.
Cumhuriyet´in kurulduğu günlerde, meclise, ?Anayasa´ya Dinimiz Hristiyanlıktır yazılmalıdır? teklifi veren Mahmut Esat Bozkurt ile ?Avrupa´dan damızlık erkek getirtmeliyiz? diyen Abdullah Cevdet, Abdülhamid devri okullarında yetişmişlerdi.
Abdülhamid, ?Abdülhamidler? inşa edemedi.
Türkiye´nin ilk pozitivist ve ateistleri, Cumhuriyet´le peyda olmadılar, Osmanlı´dan, Cumhuriyet´e intikal ettiler.
İddialı Cumhuriyet de ?insan?ı inşa edemedi. Osmanlı´dan alınan ?insan? mirası nerdeyse milim değişmeden sürüyor.
Cumhuriyet insanı, çöküş dönemi insanının, zaaflarını, defektlerini aynen sürdürüyor.
Bilgili insan, düzgün insan anlamına gelmiyor.
Okullarımız çocuklarımıza sadece bilgi yüklüyor, erdem yüklemiyor.
Elbette, 1300´lerdeki ?Kuruluş İnsanı?mızdan bir maya, bir damar hâla içimizde mevcut. 15 Temmuz gecesi açan çiçekler onlardı. Hâla, Türkiye´yi omuzlarında taşıyanlar onlar.
Ama birkaç çiçekle bahar gelmiyor.