Türkiye´nin Afrin operasyonunu ?savaşa mı giriyoruz? şeklinde okuyanlar, günlerdir bu kararın aceleye gelip gelmediğini sorguluyorlar. Aslında doğru, tedbir göz çıkartmaz. Hele de böylesine geniş çaplı, büyük ihtimalle Fırat´ın doğusuna da kayacak gibi gözüken (AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal dün operasyonun Afrin´le sınırlı kalmayacağını söyledi) bir harekât başlatılacaksa, her adımı defalarca düşünmek, kılı kırk yarmak ehvendir. Zira Türkiye´nin ?terör koridoruna izin vermem? gerekçesiyle girdiği mücadele sadece PYD-YPG ya da PKK ile olmayacak, hepimiz pekâlâ biliyoruz ki, biraz da bu terör gruplarını destekleyen ABD ile olacak. ABD içinde bulunduğu, ?maşa olarak terör örgütü kullanma? gibi meşruiyeti zaten tartışmalı olan durumu nedeniyle, Afrin´de Türkiye ile yüzleşmeye cesaret edemeyebilir, bu ayrı konu. Ama yine de atılacak her adımda, ABD ile açıktan ya da örtülü bir savaşa gireceğimiz varsayımıyla hareket edilmesi doğru olandır. Korkulu rüya görmektense uyanık yatmak yeğdir.
Öte yandan Türkiye bu çıkışa neredeyse mecbur bırakıldı. Bunun çeşitli sebepleri var. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
MÜTTEFİKLERİYLE ARASININ AÇILMASI İÇİN TÜRKİYE´YE SÜREKLİ OPERASYON ÇEKİLİYOR: Kanaatimce birincisi, İdlib meselesi nedeniyle Rusya ve Türkiye´nin birbirine düşürülmeye çalışılması, yani bölgede Türkiye´nin rolünün belirli karar vericiler tarafından hazmedilememesi. Bilindiği gibi Türkiye, YPG´nin Akdeniz´e gidebilecek koridorunun önünün kesilmesi için Astana Zirvesi´nde, İdlib´de çatışmasızlık bölgesi ilan edilmesini önermiş ve bu öneri de Rusya ve İran ikilisi tarafından kabul görmüştü. Ancak Türkiye İdlib´e konuşlanarak söz konusu çatışmasızlığı sağlamaya çalışadursun; geçtiğimiz hafta bölgedeki Rus üslerine, Türklerin kontrolünde olan bölgeden saldırı yapıldı. Durumdan memnun olmayan bazı güçler belli ki Rusya ve Türkiye´yi birbirine düşürmeye çalışıyordu. Zaten, Rus uçağının düşürülmesinden büyükelçinin öldürülmesine dek, bu ilk defa maruz kaldığımız bir saldırı biçimi de değildi. Gerçek ancak Erdoğan´ın Putin´le yaptığı telefon görüşmelerinde ortaya çıkmış olmalı ki, o görüşmenin ardından Afrin operasyonu kararı alındı.
ABD´DEN GELEN ?SINIR GÜVENLİK GÜÇLERİ? ÇIKIŞI: Zamana yayılmış olmasına karşın en az yukarıda belirttiğim sıcak gelişme kadar mühim olan bir başka sebep ise, Güney sınırımızın altında bir PKK devleti projesinden asla vazgeçilmemiş, geri adım bile atılmamış olması. Türkiye, ABD´nin öncülüğündeki uluslar arası koalisyonun ?sınır güvenlik güçleri? kuracağını ve bu güçlerin PKK gibi terörist grupların mensuplarından oluşacağını öğrendiğinde, sözün ve diplomasinin bitmiş olduğu yere geldiğini gördü.
Geniş çaplı operasyon kararı alınıp bu karar gazetelere yansıdığında, ABD U dönüşü manevralarına başladı. Washington´dan peş peşe, birbirini tekzip eden açıklamalar gelmeye başladı. İlkinde ?sınır güvenlik ordusu kurulacak? dendi, ardından böyle bir şey söylenmediği iddia edildi, ardından Afrin´le ilgili açıklamalar sırayı aldı. Koalisyon sözcüsü Ryan Dillon, Türkiye´nin muhtemel Afrin harekâtına Pentagon´un engel olmayacağı işaretini verirken, Pentagon Sözcüsü Galloway, Afrin´deki Kürt güçlerinin ?IŞİD´le mücadele operasyonlarının bir parçası olarak kabul edilmediğini? söyledi. ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyonun sözcüsü Dillon ise, ?Afrin operasyon alanımız değil? dedi. Bu yolla söyledikleri şu aşamada Afrin´de Türkiye´nin karşısına çıkmayacaklarıydı.
TERÖR KORİDORU MESELESİNİN KRONİK BİR HAL ALMASI: Üçüncüsü; PKK başta olmak üzere YPG-PYD terör örgütlerinin Güney sınırımızda konuşlandırılması yeni bir hadise olmamasına rağmen, giderek içselleştiriliyor. Bu örgütler her gün daha fazla güçlendiriliyor. PYD-YPG´nin sadece ABD´nin desteklediği bir aktör olmadığı, Rusya tarafından da bölgedeki güçlerden biri olarak tanındığı göz önüne alındığında, Türkiye açısından durumun üstesinden gelmenin zorluğu ve giriftliği daha net şekilde ortaya çıkıyor. Türkiye´nin iyi ilişkilerine rağmen operasyon öncesi Rusya´yla gerilmesinin, Esed tarafından da Türk uçaklarının düşürülmesi tehditlerine maruz kalmasının nedeni de bu.
Öte yandan, durumun Türkiye açısından artık bir iç ve dış güvenlik zaafı haline geldiği de çok açık. Velhasıl, Türkiye bu konuda da yalnız. Ve atacağı her adım büyük riskler içeriyor. Uyarılarda söylendiği gibi Afrin operasyonuna başlamak kendi kararımızken, ilerleyen aşamalarda bitirmek kararını verme selahiyeti bulamayabiliriz. Kısaca ipin ucu elimizden kaçabilir, demek mümkün. Yani Afrin üzerinden Fırat´ın batısı için geri adım atan ABD, Fırat´ın doğusu söz konusu olduğunda başka türlü davranabilir ve bu da umulmayan sonuçların ortaya çıkması anlamına gelebilir.
Sözün özü, söylenenler doğru, durum sahiden riskli. Öte yandan güney sınırımızın tam altındaki terör koridorunun daha az riskli olduğunu, güvenliğimiz için daha az tehdit unsuru oluşturduğunu düşünmüyorum doğrusu. Bir seçenek diğerinden daha kabul edilebilir gözükmüyor gözüme yani. Bu durumda ise söylenecek tek bir cümle kalıyor elimize: Allah askerimizin yardımcısı olsun, ayağına taş değdirmesin.