Afrin Harekâtı´nın daha kısa sürede tamamlanabileceği söyleniyordu. Zira karşınızdaki, nihayet bir örgüt idi. Ve o örgütün karşısında da, B. Amerika´dan sonra NATO´nun en büyük askerî gücüne sahib olduğu bilinen bir Türkiye vardı. Ama, bu harekât neredeyse iki aya yakın bir süredir, devam ediyor ve Afrin şehrinin varoşlarına yeni ulaşılabildi. Bu, bir bakıma bir zaaf olarak görülebilir mi?
Ama, meseleye daha bir dikkatle bakıldığında görülecektir ki, Türkiye, bu, küçük gibi gözüken harekât´ın ardındaki büyük oyunu ve kendisine bir örgüt görüntüsü adı altında, hem de zâhiren müttefiki olan B. Amerika ve bütünüyle NATO dünyasınca kurulmak istenen tuzağı ve hazırlanan büyük oyunları görmüş ve genelde beklenen bir yıldırım harekâtıyla netice alacağı şeklindeki tahminleri tersyüz edip, savaşı düşmanın beklediği zaman ve mekânda ve de bilinen silahlarla yapmak yerine, kendi belirlediği zaman, mekân ve silahlarla yapmayı tercih etmiştir.
Aksi halde, bir fiyaskoyla karşılaşabilirdi.
Çünkü, Afrin Harekâtı´nın daha ilk anında anlaşıldı ki, orada bir örgüt tarafından yapılması tasavvur bile edilemeyecek derece, ancak güçlü devletlerce ve büyük maddî kaynak ve teknik imkânlarla hazırlanabilecek, gözetleme kuleleri, koruganlar ve 50 km.´yi bulan ve hattâ bazı yerlerde kesintisiz 4 km´den uzun ve de bazı yerlerde iki katlı ve içlerinde revir ve uydu merkezlerine varıncaya kadar teknik donanımlı ve içinde kamyonlar ve iş makinalarının gidip gelebildiği tüneller, her köşede ?buby tuzakları´, vs., eğer önceden sağlıklı şekilde istihbar edilmemiş olsaydı, TSK´yı çok ağır bir durumla karşı karşıya getirebilirdi.
*
Nitekim, sivil halkın çatışma alanından kaçarken sığındıkları yerlerde, hiç beklenmeyen yerlere, battaniyelerin altına bile yerleştirilmiş tuzak bombaların patlamasıyla yaşanan facialar, askerler için de yaşanabilirdi. Ki, yere atılmış bir Kur´an-ı Kerîm´i gören TSK mensubu bir askerin, her Müslümanı ürpertecek o tablo karşısında hemen o kutsal Kitab´ı yerden kaldırmak istemesiyle, -o Mukaddes Kitab´ın altına bile tuzak-bomba yerleştirecek kadar- kutsal´dan nasipsiz kimselerce gizlenmiş olan patlayıcının patlaması sonunda hayatını kaybetmesi gibi durumlar çok daha yaygın bir şekilde yaşanabilirdi. Üstelik de, sivil halkın zarar görmemesi için azâmî dikkati de gösterilmektedir.
Bu bakımdan, Afrin´de adım adım hareket edilmesi, yavaş hareket edildiği görüşlerinin aksine, son derece temkinli, ölçülü ve ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilerek yapılan bir harekât´la karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın aylar öncesinden beri, bir feryad halinde yaptığı hatırlatmaların B. Amerika ve NATO tarafından görülememiş olması düşünülemez. Ama, oyunu kuranlar bizzat onlar ise, -ki, bu basit bir zann değil, yığınla delilleri olan bir durumdur- o zaman, ne yapmak gerekir?
Türkiye?nin yaptığını..
Ama, görülüyor ki USA ve NATO dünyası, Afrin Harekâtı´nın, -aylar öncesinde artık bertaraf ettiklerini söyledikleri- ?DEAŞ /IŞİD tehlikesinden ve ona karşı verilmesi gereken savaştan dikkatleri ve güçleri başka tarafa çevirmeye yol açıyor´ diyerek hemen durdurulmasını istiyor.
Emperial güçlerin gerçek hedefleri ise, Osmanlı´nın yıkılmasından sonra parça parça edilen ve 100 yıldır kanda boğulmakta olan Ortadoğu bölgesinde yeni haritalar çizmek, yeni uyduruk rejimler oluşturmak ve de Türkiye´nin 100 yıla yakın zamandır frenlenmiş ve zencire vurulmuş gücünün yeniden toparlanmasının yolunu kesmek..
*
NATO, Amerika´nın elindeki erken uyarı sistemli AWACS´ları aracılıyla dünyanın her bir yanındaki, hattâ, çölde hareket hâlindeki yılanı bile görebildiği iddialarıya güç gösterisi yaparken, özellikle de Suriye ve Irak´daki bir çok gelişmeleri gizliyor ve şimdi de, Afrin´de Türkiye´nin sivillere yönelik saldırılar yaptığı ve hastahaneleri bombaladığı gibi yalanları yalanlamaktan kaçınmakla kalmıyor, bir de bütün emperial güçlerin işbirliğiyle, terör seviciliklerini ortaya koyuyorlar.
Büyük Şeytan olmanın gereğini başka nasıl yerine getirebilirler ki?