26. 09. 2018 Çarşamba
İSTANBUL - Osman Kağan Yücel
Suudi Arabistan´ın başını çektiği koalisyonun Yemen´de devam eden askeri operasyonlarının Yemen ve Körfez için faturası gün geçtikçe ağırlaşırken, Suudi yönetiminin başrolü oynadığı Afrika Boynuzu´ndaki barış görüşmeleri ve ondan kaynaklanan anlaşmalar sonuçlanmaya başladı. İran ve Katar ile yaşanan krizlerde özellikle Afrika Boynuzu ülkelerinden istediği desteği bulamayan Suudi Arabistan ve Körfez´deki müttefikleri, ekonomik ve diplomatik kanalları devreye sokarak Katar´ın ve İran´ın Afrika Boynuzu ülkelerindeki ticari ve diplomatik girişimlerinin önünü kesmeye ve aynı zamanda Suudi Arabistan ve Körfez aleyhine bölgede yaşanan güvenlik açığını gidermeye çalışıyor.
Suudi Arabistan´ın Afrika Boynuzu´ndaki ekonomi merkezli etkileşim çabalarına son dönemde ?güvenlik? ve barış anlaşmalarını da içeren diplomatik faaliyetler dahil oldu. Bunun en somut örneği, Etiyopya ve Eritre arasında yıllardır devam eden sınır anlaşmazlığının çözümünde yaşandı. Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman´ın yoğun diplomasi trafiğiyle, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile Eritre Devlet Başkanı Isaias Afewerki´nin 16 Eylül´de Cidde´de barış anlaşmasına imza atması, iki ülke arasındaki sınır anlaşmazlığını sonlandırmıştı. Suudi Arabistan bölgede bir kronik soruna daha müdahil olarak, Eritre ve Cibuti arasındaki sınır anlaşmazlığını da iki ülke arasında yürüttüğü diplomatik faaliyetle sonlandırmaya çok yaklaştı. Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh ve Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afewerki´nin Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz´in daveti üzerine Cidde´de düzenlenen toplantıda bir araya gelmesi, iki ülkenin bu anlaşmazlığı yakın bir tarihte sonlandıracaklarına yoruldu. Suudi Arabistan´ın Yemen´de yürüttüğü savaş, İran ve Katar ile yaşanan krizlerin aktörü olarak Ortadoğu´nun istikrarsızlığındaki payı düşünüldüğünde, başka bir kıtada istikrara vurgu yapması ve barış görüşmelerinde rol oynaması, Afrika Boynuzu´nun jeopolitik önemi dolayısıyla Babü´l-Mendeb boğazının Suudiler için hayati konuma gelmesiyle izah edilebilir. Peki, ileriye dönük ajandalarında, bölgesel aktörleri etkileyecek ne tür bir aksiyon olabilir?
Eritre ve Cibuti, diğer Afrika Boynuzu ülkeleri kadar geniş yüzölçümüne ve nüfusa sahip olmasalar da, Kızıldeniz ve Aden körfezine olan kıyılarıyla ve aynı zamanda Hint okyanusunun bağlantı ve geçiş noktasında olmaları nedeniyle, sahip olduğu stratejik konum bakımından önemli iki ülke. Hem Kızıldeniz´deki askeri ve ticari geçişe hem de Hint okyanusundaki ticari rotaya yön vermek için Cibuti ve Eritre limanları çok elverişli. Fakat iki ülke son yıllara kadar bu potansiyelleri dışında, yaşanan sınır anlaşmazlıklarıyla gündeme geldi. Cibuti ve Eritre arasındaki sınır anlaşmazlığının mahiyeti, hâlihazırda Eritre´nin hâkimiyetindeki anakaraya 1 kilometre uzaklıktaki Dumeyra dağı olarak bilinen kayalıklardan ibaret. Her ne kadar ıssız ve adiyattan bir kayalık olsa da, Dumeyra sahip olduğu konum bakımından iki ülke arasında krize neden olmuştu. 1996 yılında ortaya çıkan sınır anlaşmazlığı, Etiyopya ve Eritre arasındaki çatışmada Cibuti´nin limanları vasıtasıyla Etiyopya´ya askeri ve lojistik destek sağlamasıyla beraber, 1999 yılında iyice tırmanarak askeri çatışmaya dönüşmüştü. BM Güvenlik Konseyi ve Afrika Birliği´nin sorunu çözme çabaları yetersiz kalınca Cibuti ve Eritre arasında yaşanan kriz sonlandırılamamıştı.
İki ülke arasındaki krizin çözümü için en somut adımı 2010 yılında Katar attı. Krizin çözümünde Afrika Birliği´nin onayıyla arabulucu olan Katar, iki ülke arasındaki buzların erimesi ve Eritre´de tutuklu bulunan 4 Cibutilinin serbest bırakılmasında rol oynamış, 450 kişiden oluşan askeri birliğini bölgeye göndererek sınır barış gücü misyonunu üstlenmişti. Ayrıca Katar, tarafları Doha´da imzalanacak bir barış anlaşmasına da ikna etmişti. Fakat 2017 yılında Suudi Arabistan´ın öncülüğünde Körfez ülkelerinin Katar´a karşı başlattığı boykotun ardından Eritre ve Cibuti Katar ile ilişkileri kesmek zorunda kalınca, Katar da barış gücünü bölgeden çekmişti. Bölgedeki hakimiyet çabasının bir parçası olarak Suudi Arabistan´ın Eritre ve Cibuti arasında arabuluculuk rolü üstlenmesine kadar, iki ülke zaman zaman yakınlaşmışsa da istenen istikrar sağlanamamıştı.
Babü´l-Mendeb boğazı askeri ve ticari geçiş rotasını barındırması açısından, tarihin seyri içinde süper güçlerin hâkimiyet tesisi çabalarına sahne oldu. Osmanlı-Portekiz mücadelesinden ABD-SSCB rekabetine kadar, uzun yıllar boyunca bu haliyle gündemde kaldı. Süveyş Kanalı´nın açılmasıyla beraber önemi katlanarak arttı ve günümüze kadar ulaşan eden bir rekabetin merkezi oldu. Çin, ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) başta olmak üzere, bölgede hegemonyasını pekiştirmek isteyen küresel ve bölgesel güç olma hevesindeki ülkeler, Babü´l-Mendeb boğazı dolayısıyla Eritre ve Cibuti´ye yakınlaştı, liman ve askeri üs gibi tesislere konuşlandı. BAE´nin Cibuti´deki Assab limanı, ABD´nin Camp Lemonnier askeri üssü, İsrail´in Eritre açıklarındaki Dehlek adası ve yine Eritre´deki St. Ambra Savara üssü, halihazırda İsrail´in kullandığı tesisler. Çin´in Cibuti´deki askeri üssünün varlığı kadar, Doraleh limanının işletmesini alma isteği, bölgedeki dengeleri alt üst edebilecek potansiyele sahip bir gelişme olarak karşımızda duruyor.
Etiyopya ve Eritre ile başlayan, Eritre ve Cibuti ile devam eden Suudi barış ve istikrar söyleminin arka planında Afrika Boynuzu ve Babü´l-Mendeb boğazındaki rekabetin olduğunu söylemek öznel bir niyet okuması olarak yorumlanmamalı. Suudi Arabistan´ın Doğu Afrika´daki arabuluculuk politikasını, Kızıldeniz ve Babü´l-Mendeb´deki hâkimiyet hevesini, can havliyle yapılan diplomatik girişimleri daha iyi anlamak için bölgede yaşanan gelişmeleri göz önüne almak yeterli.
İran ve Katar ile yaşanan krizin Doğu Afrika´daki ekonomik rekabete yansıması ise verilebilecek ilk örnek. Yemen savaşıyla baş gösteren güvenlik kaygısı ve Suudi Arabistan´ın Yemen´i çevreleme politikası, Suudilerin Afrika Boynuzu´ndaki arabuluculuk faaliyetlerinin önemli bir parçası. Suudi Arabistan´ın Mısır´dan almak istediği Tiran ve Sanafir adalarıyla BAE´nin Sokotra´daki işgal girişimi de yap-boza dâhil edildiğinde görüntü daha da netleşiyor. Afrika´nın yükselen ekonomik trendi ve yatırıma müsait bakir ve bereketli alanlara sahip olması ise işin ekonomik boyutunu teşkil ediyor.
[Ortadoğu ve Kuzey Afrika´da din, milliyetçilik ve İslami hareketler konusunda çalışan Osman Kağan Yücel, Afrika Araştırmacıları Derneği´nde (AFAM) araştırmacı olarak görev yapmaktadır]