Bu yıl dünyada Afganistan açısından en ses getiren olayı, Taliban’ın Afganistan eski Cumhurbaşkanı Eşref Gani hükümetini devirerek, ülkeye yeniden egemen olması oldu.
ABD öncülüğündeki NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesi 31 Ağustos’ta tamamlandı. Bu sürede Taliban, ABD ile imzaladığı Doha Anlaşması gereği söz verdiği gibi NATO birliklerine saldırmadı ancak grubun hükümet güçlerine yönelik saldırıları devam etti.
Öte yandan Taliban ile Gani hükümeti arasında Doha’da yürütülen görüşmeler, fikir ayrılıkları nedeniyle aksadı. Yeniden müzakere masasına dönüş çabaları da istenileni vermedi. Görüşmelerden netice alınamaması nedeniyle Taliban ve hükümet güçleri arasındaki çatışmalar, özellikle yaz aylarında daha da şiddetlendi.
Hava kuvvetlerine sahip olmasına rağmen Afgan güçlerinin, Taliban karşısında ciddi bir varlık gösteremediği gözlendi ve Taliban ABD yapımı onlarca helikopter, binlerce askeri araç ve silah elde etti.
Haziran başlarında birçok ilçeyi hızla ele geçirmeye başlayarak ülkenin kuzeyine yönelen Taliban, daha sonra kısa sürede sınır kapılarında da kontrolü sağlamayı başardı.
Bu esnada dünyanın dikkati Afganistan’a yoğunlaştı. Uluslararası kamuoyu yoğun diplomasi trafiğiyle ülkedeki şiddeti durdurmaya çalıştı, ateşkes çağrıları yaptı ancak başarılı olamadı.
İlk olarak 6 Ağustos’ta yoğun çatışmaların ardından ülkenin batısındaki İran sınırında bulunan Nimruz vilayet merkezi Zaranc, Taliban güçlerinin kontrolüne geçti. Taliban, 15 Ağustos’un ilk saatlerine kadar başkent Kabil ile kuzeyindeki Pencşir dışında 32 vilayette hakimiyetini sağlarken, Kabil’in girişine kadar geldi.
Afgan ordusu direniş göstermezken, çoğu vilayet yönetimi çatışmasız Taliban’a teslim oldu. Taliban’dan kaçan yüzlerce Afgan güvenlik görevlisi ise komşu ülkelere sığındı.
Yıl boyunca Taliban ile Afgan güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar, bombalı saldırılar ve suikastlar nedeniyle aralarında gazeteci, kaymakam, emniyet müdürleri, savcı-hakim, din adamları, doktor ve aşiret liderleri olmak üzere binlerce kişi hayatını kaybetti.
Taliban’ın hızlı ilerleyişinin akabinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), 4 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, Taliban’a atıfta bulunarak, Afganistan’da “İslam Emirliğinin” geri gelmesini desteklemediğini ifade etti.
BM, 6 Ağustos’taki açıklamasında da son bir ayda meydana gelen çatışmalarda, binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Yine çatışmalar nedeniyle binlerce kişi evlerinden olurken, binlercesi de ülkeyi terk etti.
BM, 11 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, 2021’in başından o zamana kadar çatışmalar nedeniyle yaklaşık 390 bin kişinin yerinden edildiğini bildirdi. Bu süreçte çoğu ülke, Afganistan’daki büyükelçilik ve konsolosluklarını kapatarak, vatandaşlarını tahliye etti.
Taliban güçleri, 15 Ağustos sabahı Kabil’e girmeye başladı ve yönetimi barışçıl şekilde devralmak istediklerini açıkladı. Bir gün önce ülkesini savunacağını açıklayan Cumhurbaşkanı Gani, akşama doğru Kabil Havalimanı’ndan kalkan bir uçakla Afganistan’dan ayrıldı.
Ayrıca birçok bakan ve üst düzey bürokrat da ülkeden kaçtı. Uluslararası yardım ve basın kuruluşlarının çoğu çalışanı da bu süreçte ülkeyi terk etti.
Kabil’in düşüşünden kısa süre sonra ilk kez televizyon karşısına çıkan Taliban’ın Katar’daki Siyasi Bürosunun Başkanı Molla Abdul Gani Birader, “Böyle bir başarıya bu kadar çabuk ve kolay ulaşacağımızı beklemediğimi söylemeliyim.” dedi.
Dünya Afganistan’daki gelişmeleri izlerken, Taliban sözcüleri hemen hemen her gün ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarına demeç veriyor, grubun fikirlerini dünyaya yayıyordu.
17 Ağustos’ta Kabil’de ilk basın açıklamasını yapan Taliban Sözcüsü Zabibullah Mücahit, tüm tarafları kapsayacak hükümet kurmak istediklerini, eski askeri yetkililer ve yabancı güçlerle çalışan kişiler de dahil kimseden intikam almayı planlamadıklarını ve “herkesi affettiklerini” duyurdu.
Grubun Kabil’e girmesiyle NATO için çalışmaları nedeniyle Taliban’ın hedefinde olduklarını savunan ve Afganistan’dan tahliye edilmeyi talep eden binlerce Afgan, Uluslararası Kabil Hamid Karzai Havalimanı’na akın etti. Havalimanında uzun ve yorucu bekleyiş zamanla izdihama dönüştü.
Tahliye uçaklarında yer bulamayan ve bir ABD uçağının kanat ve iniş takımlarına tırmanan bazı kişiler düşerek hayatını kaybetti. Bu olay anı havalimanında bulunanlarca kaydedildi ve sosyal medyada paylaşıldı. Hızla yayılan görüntüler, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. 14-31 Ağustos’ta toplamda 120 binden fazla Afgan’ın tahliye edildiği açıklandı.
Uluslararası Kabil Hamid Karzai Havalimanı’nda tahliye için bekleyiş sürerken, 26 Ağustos Perşembe günü kalabalığı hedef alan bombalı saldırıda 13’ü ABD askeri olmak üzere en az 170 kişi yaşamını yitirdi.
Havalimanındaki patlamadan sonra DEAŞ saldırıları artmaya devam etti. Ülkenin her yerinde patlama meydana gelirken, özellikle Nangerhar saldırıların en çok yoğunlaştığı vilayet oldu.
8 Ekim’de Kunduz’da, 15 Ekim’de ise Kandahar’da Şii camileri cuma namazı sırasında DEAŞ intihar bombacılarınca hedef alındı. Patlamalarda 100’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Taliban ile Pencşir vilayetini elinde tutan ve çoğunluğunu Taciklerin oluşturduğu Ahmed Mesud liderliğindeki Afganistan Ulusal Direniş Cephesi arasında yürütülen barış müzakereleri netice vermeyince Taliban, vilayet üzerindeki saldırıları artırdı. Nihayetinde, Taliban, 6 Eylül sabahı Pencşir’in de kontrol altına alındığını duyurdu.
Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid, 7 Eylül’de Kabil’de yaptığı açıklamada, Molla Muhammed Hasan başkanlığında “geçici hükümetin” kurulduğunu açıkladı. “Başbakan vekili” görevine Hasan’ın getirildiğini belirtirken, yardımcılığı için Molla Abdulgani Birader ve Abdusselam Hanefi görevlendirildi.
İçişleri Bakanlığı vekilliğine Taliban’ın önde gelen bileşenlerinden Hakkani Grubunun Lideri Celaleddin Hakkani’nin oğlu Siraceddin Hakani, Savunma Bakanlığı Vekilliğine Taliban’ın kurucusu Molla Ömer’in oğlu Muhammed Yakub Mücahid’in getirildiği açıklandı.
Başta BM olmak üzere uluslararası toplum, Afganistan’da kapsamlı hükümet kurulması gerektiği yönünde çağrı yaparken, açıklanan hükümet için tüm tarafları kapsamadığı eleştirileri geldi.
Hükümette 30 Peştun, 2 Tacik ve 1 Özbek kökenli yer aldı. Taliban’ın yönetime gelmesiyle kadınların çalışabilmesi ve kız çocuklarının okula gidebilmesi kısıtlandı.
Afgan Bağımsız Gazeteciler Derneğine göre, Taliban sonrası şu ana kadar ülkedeki medya kuruluşlarının yüzde 40’ı (231) kapatılırken, 6 bin 400 gazeteci işinden oldu ve kadın gazetecilerin yüzde 84’ü işini kaybetti.
Batılı ülkeler, Taliban’a kızların okula gidebilmesi, kadınların çalışabilmesi ve medyanın özgür olmasına yönelik çağrılar yaptı ancak şu ana kadar ciddi bir karşılık bulmadı. Taliban sonrası Afganistan’a yönelik tüm uluslararası yardımlar kesildi. Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve ABD Merkez Bankası da Afganistan’ın uluslararası fonlara erişimini kesti.
ABD, Kabil’in düşüşünden 2 gün sonra 17 Ağustos’ta, Afganistan Merkez Bankasının yaklaşık 10 milyar dolarlık rezervini de dondurdu.
Söz konusu gelişmeler, çatışmalar ve istikrarsızlık, zor günler geçiren ülke ekonomisini içinden çıkılmaz bir noktaya sürükledi. Afganistan genelinde işsizlik, fakirlik ve açlık alarm verici seviyelere ulaştı. Taliban yetkilileri ise Afganistan’a yönelik uluslararası yardımların kesilmesinin Afgan halkına yönelik işlenen insan hakkı ihlali olduğunu belirterek, yardımların yeniden hayata geçirilmesini talep ediyor.
Yönetimi devralan Taliban, ilk günden itibaren uluslararası toplumun hükümetini resmi olarak tanıması çağrısı yaptı. Taliban, Afganistan’da güvenlik ve istikrarın sağlandığını, ülke topraklarının başka ülkelere tehdit oluşturmayacağını her fırsatta dile getirdi.
Afganistan’dan ayrılan tüm ülkelere, büyükelçiliklerini yeniden açma çağrısı yapan Taliban, birçok komşu ülkeye diplomatik ziyarette bulundu ancak şu ana kadar Taliban hükümetini hiçbir devlet resmen tanımadı.