Afganistan sokaklarında şarkı söylemek…

Menekşe Tokyay'ın Karar'daki yazısı; Artık kadınların ve kız çocukların evleri dışında yüzlerini, ellerini ve ayaklarını göstermeleri ve seslerini kullanmaları yasak” diyor.

Afganistan sokaklarında şarkı söylemek…

Mülteci ve çocuk hakları alanında çalışmalar yürüten Menekşe Tokyay “Taliban, kısa süre önce kadınların toplumsal hayattaki varlığını kısıtlayan bir dizi yasağı daha onayladı. Artık kadınların ve kız çocukların evleri dışında yüzlerini, ellerini ve ayaklarını göstermeleri ve seslerini kullanmaları yasak” diyor.

Filmlerdeki üstün yeteneği ve zarafetiyle gözlerimizi büyülediği kadar kadın ve çocuk hakları konusundaki hassasiyetiyle çoğumuzun kalbini çoktan fethetmiş olan Amerikalı oyuncu Meryl Streep, 23 Eylül günü Birleşmiş Milletler’de (BM) Afgan kadınların haklarının konuşulduğu bir etkinlik çerçevesinde tarihe geçecek bir konuşma yaptı.

“Bugün Kabil’de dişi bir kedi bir kadından daha fazla özgürlüğe sahip” dedi Streep ve devam etti: “Bir kedi, verandasında oturup güneşi yüzünde hissedebilir. Parkta bir sincabı kovalayabilir. Bir sincap, bugün Afganistan’daki bir kız çocuktan daha fazla hakka sahip. Çünkü Taliban, kamuya açık parkları kadınlara ve kız çocuklara kapattı. Kabil’de bir kuş, şarkı söyleyebilir. Ancak bir kız çocuk ve bir kadın, kamusal alanda şarkı söyleyemez. Bu, olağandışı. Bu, doğal hukukun bastırılmasıdır.”
Taliban’ın sözcüsü Suhail Shaheen’in buna yanıtı gecikmedi: “Biz, kadınlara, anne, kız kardeş ve eş rolleriyle çok fazla saygı duyuyoruz. Onlar bizim toplumumuzun ve ailemizin önemli bir parçasıdır, ancak onları asla kedilerle kıyaslamayız.”

Aynı oturumda söz alan BM Genel Sekreteri António Guterres ise, “Afganistan, eğitimli kadınlar ve kadın istihdamı olmadan, asla küresel sahnede hak ettiği yeri almayacaktır” şeklinde konuştu.

TALİBAN NE İSTİYOR?

Onlar, kadın sesinin duyulmadığı sokaklar kurmak istiyorlar. Onlar, ellerine dev bir silgi geçtiği anda, kadının ve kız çocukların varlığını sokaklardan tamamen silmeyi tercih ediyorlar. Onlar, şen şakrak kahkahalardan, zarif selamlaşmalardan, tebessümden korkuyorlar. Onlar, kadınların evlerinin dışında, kamusal alanda yüzlerini göstermelerine, çalışmalarına, kendilerini gerçekleştirmelerine karşı çıkıyorlar. Afganistan’da Ağustos 2021’de yeniden başa geçen Taliban yönetimi, kısa süre önce kadınların toplumsal hayattaki varlığını kısıtlayan -ki buna toplum içinde duyulacak sesle konuşmak, şarkı söylemek veya yüksek sesle kitap okumak da dahil- bir dizi yasağı daha onayladı. Artık kadınların ve kız çocukların evleri dışında yüzlerini, ellerini ve ayaklarını göstermeleri ve seslerini kullanmaları yasak. Distopyayı andıran bir kâbustaymışçasına… Tüm bunları da “erdemli olmayı teşvik ve ahlaksızlığın ortadan kaldırılması” şeklinde gerekçelendirdiler.

Ahlak ve erdem, yine erkeklerin kararıyla 114 sayfalık bir yasanın satırları arasında şekillendirildi. Taliban, ülkede günahın “önlenmesi” ve erdemin “teşvik edilmesini” hedefleyen ilk kurallar setini yayımlamış oldu. Oysa ne güzel demişti Amin Maalouf bugünleri öngörürcesine: “İnsanlar bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi davranıyorlar.” Kadınların kan veya evlilik bağı olmayan erkeklerin gözlerinin içine bakmaları ve tek başına toplu taşıma araçlarını kullanmaları da Taliban’ın yasaklarından payını aldı. Tüm bunların denetimi de, Erdemi Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı isimli bir kuruma ve Muhtesip isimli ahlak polislerine devredildi. Anımsarsanız geçen sene Taliban lideri Hibatullah Akhundzada, Afgan kadınların kamusal alanlardan, eğitimden ve birçok iş kolundan yasaklanmasına yönelik kararlara rağmen onlara rahat ve müreffeh bir yaşam alanı sunulduğunu “iddia etmişti”.

‘CİNSİYET AYRIMCILIĞI’

Ancak BM, kadın ve kız çocuklara yönelik bunca kısıtlama varken Taliban’ın Afganistan’ın meşru yöneticileri olarak resmî düzeyde tanınmasının imkânsız olduğu yönündeki tutumunu koruyor. Zira Afgan kadınlar bir süredir mesleklerini icra edemezken, kız çocuklar ve genç kızlar okulu -yani bu cehalet döngüsünü kırabilecekleri yegâne eğitim olanağını- bırakmak zorunda kalıyorlar. Afgan kadın hakları savunucusu ve eski parlamentonun ilk kadın başkan yardımcısı Fawzia Koofi, bu sene gerçekleşen Nobel Barış Konferansı’nda “Artık dünyanın hesap verebilirlik mekanizmasını çalıştırmasının vakti geldi. Cinsiyet ayrımcılığı (gender apartheid), insanlığa karşı bir suç olarak kabul edilmeli” demişti. Koofi, daha önce Taliban’la yürütülen barış müzakerelerinde de yer alan etkili bir isim. Uluslararası Ceza Mahkemesi, Taliban’ın işlediği suçlara dair soruşturmalarını sürdürüyor. Kanada, Avustralya, Almanya ve Hollanda, Taliban’ın cinsiyet ayrımcılığı yaptığı gerekçesiyle Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu. Bu ortak girişimin diplomasi tarihinde ayrı bir önemi var: İlk kez bir ülke başka bir ülkeyi cinsiyet ayrımcılığı üzerinden mahkemeye çıkaracak. Yasal dayanağı ise, BM’nin temel insan hakları belgelerinden biri olan ve 1981 yılından beri yürürlükteki Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi ya da CEDAW. Afganistan, Taliban’ın başa geçmesinden önce, bu sözleşmeyi 2003 yılında onaylamıştı. Divan, altı ay içerisinde bir oturum düzenleyecek. Bu süre zarfında Taliban’ın da yaptıklarına dair bir “savunma” hazırlaması ve muhtemelen “geçici tedbirler önermesi” gerekiyor.
Taliban’ın Erdemi Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı, bu son yasaklar konusundaki eleştirilerinden dolayı artık BM’nin Afganistan misyonuyla işbirliği yapmayacağını kısa süre önce açıkladı. Dolayısıyla karşımızda diyaloğa pek de açık olmayan bir yapı olduğu malum. Velev ki Taliban Uluslararası Adalet Divanı’nın otoritesini kabul etmeyi reddetsin, bu durumda Divan’ın alacağı karar, Taliban’la diplomatik ilişkilerini normalleştirmeye çalışan başka ülkeler üzerinde “caydırıcı etki” doğuracak. Ayrıca bu karar, cinsiyet temelli adalet konusunda uluslararası bir öncül de olacak.

CİNSİYET TEMELLİ BASKI REJİMİ

Cinsiyet ayrımcılığı, sistematik şekilde cinsiyet temelli baskı ve tahakkümün yaşandığı bir rejimi tarif ediyor. Örneğin Koofi, tıp okurken, Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle okuldan atılmış biri. Yani cinsiyet ayrımcılığı, tüm hayatını, kariyerini, hayallerini belirlemiş. Ardından Kabil’de kalmaya devam etmiş ve okuldan atılan kız öğrencilere İngilizce dersi vermiş. Afgan kadın gazetecilerin aktardıklarına göre, çoğu kadın depresyon yüzünden intihar ediyor. Kadınlar, “Umudumuz tükendi. Hiçbir şeyin artık değişmeyeceğini hissediyoruz. Bu yaşamak değil, sadece hayatta kalmak” diyorlar. Bu iddialar, rakamlarla da destekleniyor. British Medical Journal’da geçen sene yayımlanan verilere göre, kentsel alanlarda 10 kadından sekizinin Taliban yönetimi altında depresyon ve anksiyete bozukluğu semptomları olduğu kaydedilmiş.

‘EMİRLER’ DİYARI

Afganistan’da konvansiyonel anlamda bir yasal çerçeve artık olmadığından, ülke, giderek yazılı ve sözlü kararlar, politikalar ve sistematik uygulamalarla örülü bir şekilde yönetiliyor. 2021’de yeniden başa geçtiğinden bu yana Taliban, kadın ve kız çocukların haklarını kısıtlamak adına 100’den fazla “emir” (hatta “ferman” bile denebilir), karar ve direktif yayımladı; kız çocukların altıncı sınıftan sonra okula gitmelerini yasakladı, kadınların birçok kurumda çalışmasını yasakladı, sağlık hizmetlerinden faydalanmak isteyen kadınlar için bile uzak mesafeye dair seyahat engelleri getirdi. Ülkeyi Orta Çağ’a ışınlamayı aklına koyan tüm bu yeni yasak dalgası karşısında Afgan kadınlar Kabil sokaklarında veya evlerinde burkalarını giyerek seslerini yükseltip şarkı söyledikleri videolar yayınlıyorlar. Ama bunu da canları pahasına, uluslararası toplumun dikkatini çekmek adına yapıyorlar. Tek amaçları var: Var olduklarını, kadın olduklarını ve bir seslerinin olduğunu kanıtlamak...

“Ben bir kadınım, ben dünyayım, özgürlük ve aşk şarkıları söylüyorum. Sağlam duruyorum, acımasızlığınızdan korkmuyorum” şeklinde sözleri olan şarkılar bunlar… Böylelikle tam da Taliban’ın korkularının üzerine gidiyorlar, çünkü “mahrem” olarak görüp yasaklanan kadın sesi, aslında uluslararası topluma ve BM kurumlarına ulaşmasından korktukları sesin ta kendisi… Bu şartlar altında uluslararası toplumun da yerine getirmesi gereken sorumlulukları var. Kısa vadede, Taliban yönetimi altındaki kadınları güçlendirmeye yönelik finansman olanakları artırılmalı; Afgan halkından isteyenlerin Batılı ülkelere yeniden yerleştirilmesi girişimleri hızlandırılmalı; Taliban’ın üniversiteden ve mesleklerinden ihraç ettiği kadınlara hızlı bir şekilde vize verilerek Batılı üniversitelerde eğitimlerini bitirmeleri sağlanmalı. Böylelikle bir kadın neslinin böylesine çağdışı bir ortamda heba edilmesinin önüne geçilerek sosyal sermaye tüm kötü gidişata rağmen koruyup güçlendirilmeli. Zira BM Kadın Birimi’nin yaptığı 2024 yılı modellemelerine göre, Afgan çocuklara getirilen eğitim yasağı, ülkedeki çocuk yaşta zorla evliliklerde yüzde 25 ve erken çocuk doğumlarında yüzde 45 oranında bir artışla sonuçlandı. Doğum sırasında anne ölümlerinin de bu süreçte en az yüzde 50 oranında arttığı kaydediliyor. Afganistan, dünyada en yüksek anne ölüm oranlarına sahip ülkelerden biri. Zira okul çağındaki çocukların yüzde 80’i, yani 2,5 milyon kişi okula gidemiyor; 100 binin üzerinde kadın üniversite öğrencisinin ise üniversite kapılarından girmesi yasak.

Son rakamlara göre, Afganistan’da artık üç kadından biri 18 yaşından önce, 10 kadından biri de 15 yaşından önce evlendiriliyor. Bu süreçte birçok sivil toplum kuruluşu, kız çocukların eğitime devamını sağlamak için “yeraltı okullar” açıyor, uluslararası düzeyde karşılığı olan çevrimiçi sertifika programları yürütülüyor. Ancak, bu tür programların yürütülmesi için de ciddi bir finansman eksiği söz konusu. Ayrıca Afgan kadınların ve kız çocukların sadece yüzde 6’sının internet erişimi olduğu, Taliban’ın cep telefonlarına yönelik SIM kartlara erişimi bile zorlaştırdığı düşünüldüğünde, toplumda çok büyük bir karşılıkları da olamıyor. Bu açıdan, 25 Eylül’de AB’nin Afgan kadın ve kız çocukların beslenme, sağlık ve hijyen başta olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılanması için 146 milyon euroluk ek bir paketi onaylaması, bu açıdan kısa vadeli ama faydalı bir girişim. Ancak bu yardımlar da çocuk yaşta evlilikleri ve doğumları önleyecek bir “sihirli değnek” sunmuyor.

KADINLARA ‘CASPER’ MUAMELESİ

Taliban öncesi ülkede kamu sektöründe çalışanların yüzde 26’sı kadın, farklı sektörlerde liderlik pozisyonlarında yer alanların yüzde 9 ila 12 arasındaki kısmı kadın iken bugün bu rakam sıfıra geriledi. Aynı durum, Taliban öncesi Afgan parlamentosunun alt kanadında kadınlar için yüzde 27’lik kotanın bugün sıfırlanması için de geçerli. Uluslararası yardımların, Afganistan’da Taliban yönetimi altında nefes almaya ve seslerini duyurmaya çalışan kadın ve kız çocukların bugünü ve geleceği için kritik önemde olduğu malum. Ancak uluslararası toplumun Taliban ile müzakerelerde de mutlaka kadın muhatap olması şartını getirmesi ve bu kriterden geri adım atmaması gerekiyor. Dünya, Afgan kadın ve kız çocukların yaşadığı cinsiyet apartheid’i konusunda duyarlılığını asla yitirmemeli ve bu konuyu gündemde hep üst sıralarda tutmalı ki kısıtlamalar ve yasaklar kartopu etkisiyle büyümesin. Cehennemin yollarını, kadın ve çocuk haklarının ihlallerine karşı kayıtsızlık döşüyor.