Afganistan....

Ekran Gazetesi yazarı Cem Bozlu, etnik açıdan yıkıcı temele sahip bulunan Taliban üzerinden, Afganistan’ın bir resmini çekmektedir.

Afganistan....

Bakalım tarihteki ve günümüzdeki jeopolitik konumunun etkisiyle  “imparatorluklar mezarlığı “olarak adlandırılan Afganistan bu sefer kuşatıcı yapıcı ve gerçek  bağımsızlığa dönük bir adım atıp 20 yıl sonra  çekilmek zorunda kalan ABD imparatorluğunun bundan sonraki planlarını suya düşürüp yeni bir mezara yer açabilecek mi?  

1979 yılından beri Afganistan’ın Sovyetlere karşı verdiği mücadele Türkiye kamuoyu tarafından da dikkatle takip ediliyor ve özellikle dindar kesim tarafından kutsal bir cihat ve İslam ümmetinin gurur kaynağı olarak fiilen destekleniyordu.

Bu desteğin düşmesine, akamete uğramasına sebep olabilecek her şüphe, yorum, haber derhal baskılanıp oto sansüre uğruyordu; zira hem savaşmak için insan gidiyor, hem maddi yardım akıyordu Afganistan’a. Toplum tarafından bilinmesi istenen; İslam topraklarından insan ve yardım aktığıydı, asla bilinmesi istenmeyen ise o yardımları alan grupların birbirleriyle de çatışıp işi, grup ve aşiret kavgasına çevirebildikleri ve çekinmeden birbirlerini öldürebildikleriydi. 

Diğer saklanan gerçek ise ABD’nin mücahit guruplara yıllık en az 250 milyon dolar “cihat” için yardım yaptığıydı ki bu yardım ilk yıllarda çok daha büyük meblağlardaydı. Buna silah yardımı ve ayrıca Suudi Arabistan, Çin ve Pakistan’ın yardımları dahil değildi. Nitekim bu konudaki uyarılardan biri 1980’lerde Yazar Atasoy Müftüoğlu tarafından “Afganistan’da cihat değil bir kabile savaşı var siz burada dualar edip yardımlar gönderirken mücahit liderlerinden birinin köpeğine Avrupa’dan mama getirttiğini biliyor musunuz?” şeklinde olmuştu. Konferans teamüllerine çok aykırı bir itirazla karşılaşan konuşmacı, sonraki yıllarda sahiplerinin çoğunu utandıracak ağır itham ve hakaretlere maruz kalmıştı.

Gerçekler büyük ölçüde Sovyetlerin çekilmesini takip eden yıllarda ortaya çıkacaktı. 1992 yılında Peştun Hizb-i İslami Lideri Gülbeddin Hikmetyar Kabil’i roket yağmuruna tutarak binlerce sivilin ölümüne yol açınca gruplar arası çatışma örtbas edilemez şekilde ve geriye dönük  olarak her yerden görünür olmuştu.

1977 de kurulan Hizb-i İslami’nin lideri Gülbettin Hikmetyar

Evet Sovyetler Aralık 1979 da girdiği Afganistan’dan 1989 Şubat’ında  çekilmişti o dönem ABD Başkanı Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı görevinde bulunan Zbigniev Brezinsky’nin ifadesine göre Sovyetlere de bir Vietnam yaşatılmıştı (Brezinsky 15 Ocak 1998’de Fransız Le Nouvel Observateur dergisine verdiği mülakatta Sovyetlere bir Vietnam yaşatmak konusunda Pentagon iradesini gerçekleştirmek adına Afganlıları Sovyet tehlikesinden korumayı vaat ederek yoğun çalışmalar yaptıklarını; para, silah ve eğitim vererek yerel unsurları Sovyetlere karşı desteklediklerini, Sovyetler ile Afganistan ilişkilerini istihbari olarak nasıl provoke edip işgale zemin hazırladıklarını anlatmış; gazetecinin “Ama bu yaptığınız milyonlarca insanın mağdur olmasına veya ölmesine yol açtı.” sorusuna ise “BUNA DEĞERDİ” şeklinde cevap vermişti.)

 

Dönemin Pentagon Ulusal güvenlik danışmanı  Zbigniev Brezisnky

Artık Afganistan’da yeni planlar devreye girmeliydi. Ne lakabı ‘roketyar’a çıkan Hikmetyar’ın ne de eğitim, para ve silah verdikleri diğer grupların ve aralarınki kavganın pek bir önemi yoktu artık. Dersine bu kadar çalışmış ve planı maalesef büyük ölçüde yürümüş Amerika’nın ülkenin kültürel kodlarına, geleneklerine etnik yapısına, hassas noktalarına yabancı olması tabi ki beklenemezdi.

1989’dan sonraki dönemde ülkede mücahit gruplar arası anlaşmazlıklar bir türlü tatlıya bağlanamıyor değişen ittifaklar, dönüşümlü hükümet modelleri, gruplar arası sağlanan ateşkesin kalıcı olmasını sağlayamıyordu.

Kurulmuş yapılar sadece dayandığı etnik yapının desteğini alabiliyordu. Yani Afganistan’da Peştun bir grup veya parti sadece Peştunların, Tacik’ler, Taciklerin, Özbekler de Özbeklerin desteğini alabiliyordu bunun aksi hemen hiç yaşanmıyordu

Ülkenin yarısına yakınını oluşturan Peştunların Taliban ortaya çıkana kadar en önde gelen ismi G. Hikmetyar milliyetçilik tonunu daha bir arttırıp Peştunların egemenliğini, alternatifsizliğini her fırsatta ve tehditkar bir üslupla altını çizmeye başlamıştı.

Afganistan’ın iç çatışmaları devam ederken Pakistan istihbaratı (ISI) tarafından da desteklendiğine inanılan Taliban, 1994 yılında Kabil’e girmiştir. Militanlarının neredeyse tamamı Peştunlardan oluşan Taliban, Peştun halk tarafından destek görmüştür ve Peştun milliyetçiliğini savunmuştur.

Günümüzde varlıklı Peştunlar tarafından çok desteklenmese de göçebelerin ve toplumun orta ve alt kesimini oluşturan Peştunların ciddi desteğine sahip olduğu söylenebilir. Bu taban desteğinin altyapısını Peştunların eskiden beri çocuklarını okula değil, medreseye gönderiyor olmaları oluşturmuş, bu eğilim kendilerini medrese talebesi (Taliban) olarak isimlerden oluşumun adeta referans kaynağı olmuştur.

Bu noktada Afganistan’ın etnik, kültürel ve mezhebi yapısına kısaca bakmak Taliban’ı ve ilerleyişini anlamaya çalışırken faydalı olacaktır:

Peştunlar, 32 milyon nüfusa sahip olduğu tahmin edilen Afganistan’ın yarısına yakınını oluşturuyor (%40-45) Nüfusun %25 kadarını Tacikler, %10’unu Hazaralar, %9’unu Özbekler geri kalanını ise Beluclar, Araplar ve Türkmenler oluşturuyor. 1974 ten beri Afganistan’da resmi nüfus sayımı yapılmadığını da ekleyelim.

Dolayısıyla bu etnik kompozisyonda doğal olarak Peştunlar Tacikler ve Özbekler öne çıkıyor Tacikleri 1989 dan sonra bir dönem Cumhurbaşkanlığı yapan Burhanettin Rabbani ve ‘Pençşir Aslanı’ lakaplı öğrencisi, Ahmet Şah Mesut iki ayrı oluşumla temsil ediyordu. Ki yaptığım görüşmeler ve okuduğum çeşitli görüş ve makalelere dayanarak söyleyebilirim ki Afganistan’ın en eğitimli kesimi Tacikler.

Sanat medya gibi alanlarda Taciklerin şehirli kolu olan Farsivan Tacikler oldukça dominant durumda. Resmi dil olarak kabul edilen Darice ve Peştunca kabul ediliyor ki Darice Farsçanın bir şivesi

Peştun, tarihsel olarak Afganlı olmaya karşılık geldiği için Peştun olmayanların kendilerine Afgan denmesinden çok hoşlanmadığı belirtiliyor.

Buna karşılık Peştunların da ülkede en yaygın dil olan Darice den ziyade Peştuncanın konuşulmasını “burası Afganistan” argümanıyla savunarak karşılık vermesi gibi bir durum da söz konusu.

HAZARALAR

Burda Hazalara kısa bir başlıkla değinmek gerekiyor. Hazara Afganistan’da Moğolların Müslüman olanlarına verilen bir ad. Hazaraların hemen tamamı Şii olmakla birlikte bir kısmı Şia’nın İsmaili koluna, büyük  kısmı ise Caferi koluna mensup. Hazaraların nüfusunu 10 milyona kadar çıkaran iddialar da var.

Şunu da belirtelim ki Hazaraların Moğol olduğu iddiasının bir Peştun propagandası olduğu, Moğolistan’a geri gitmeleri gerektiği söylemi için uydurulduğu da söyleniyor. Ama tam aksine Hazaraların MÖ 2000’lere dayanan bir geçmişe sahip olduğu, ülkenin en eski ve yerli halkı olduğu yönünde görüş belirtenler de var. Bu antropolijik tartışmada kim haklı  bilinmez; ama Hazaraların her iki durumda da sorgulanamayacak kadar bölgede eski oldukları kesin. 

Hazaralar, bahsimizin eksenini oluşturan Taliban’ın şu veya bu şekilde sık sık zulmüne uğrayan bir kitle. Yoğun olarak yaşadıkları Gazne Bamyan, Ghon gibi bölgeler tarıma elverişli olmadığı için genellikle ticaret ve eğitime yönelen Hazaralar, 2015 itibarıyla üniversite öğrencilerinin %75’ini oluşturmakta.

Afganistan’daki etnik yapının  haritasi (kaynak:koopblog.com )

Geleneksel Afgan /Peştun temayüllerinde kadının okuması bir yana yalnız başına sokağa çıkması, alışverişe gitmesine bile ciddi  bir sorun olarak bakılırken nüfusun hemen  tamamı Hazaralardan oluşan Daykundi kentinin hem valisinin hem belediye başkanının kadın olması ülke şartlarında oldukça ilginçtir.

Peştunlar tarafından dışlanan Hazaralar Afganistan siyasetine yine  Taliban tarafından öldürülen efsane liderleri Abdul Ali Mezari tarafından dahil olabilmiştir. Ülkede olan biten acı olaylar Hazaraların bir kısmını göçe zorlamıştır.

Bugün Pakistan’da 1, İran’da 2 milyon Hazara yaşamaktadır. Bunun sebebi genel bir etnik ve veya mezhebi ayrımcılık olsa da 1988’de Taliban’ın Mezar-ı Şerif’te büyük bir Hazara kıyımına girişmesi önemli rol oynamıştır.

Taliban’ın vaktiyle sloganlaştırdığı “Özbek pa Özbekistan, Tacik pa Tacikistan, Hazara Pa goristan” (Özbekler Özbekistan’a, Tacikler Tacikistan’a, Hazaralar kabristana) sanırım etnik ve mezhebi gruplar arası sorunlu ilişki biçimini ve zihin yapısını ele veren bir mottodur.

Peki Taliban 1994’te ortaya çıktığından daha doğrusu Kabil’i aldığından beri nasıl bir serüvene sahip? Yapılanması, dünyayla ilişkileri, ülke içindeki davranışları ve geleceğe dönük planları neler? Malum şehir şehir ilerliyor ve çok kayda değer bir direnişle karşılaşmadan hakimiyet kurmaya devam ediyor.

Gelecek yazıda geldiğimiz noktadan hareketle Afganistan’ı Taliban ekseninde anlamaya, Taliban’ın çıkışından günümüze kadar olan serüvenine odaklanmaya çalışacağız.

Ve’s-selam

Kaynak:Ekran Gazeteii