Tarih: 24.08.2021 13:41

Afgan Göçü Ve Dikilen Duvarlar!

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye, kuruluşundan bu yana bir “göç ülkesi” sayılır. Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken “misak-ı milli” sınırları dışından göç hareketleri başlamış ve Cumhuriyet tarihi boyunca devam etmiştir. Yirminci yüzyılın başında 15 milyon kadar nüfusumuz var ve bunun yarısı (7,5 milyon) sınırlarımız dışından gelmiştir. Sonra mübadelelerle nüfus hareketleri sürüp gidiyor…

En son Suriye’de patlak veren iç savaş sonucunda 4 milyon civarında göçmen aldık. Türkiye üzerinden Batı ülkelerine geçenler ayrı bir grup oluşturuyor. Şimdi de Afganistan’da Taliban’ın iktidarı devr alması üzerine yeni bir göç dalgası harekete geçmiştir. Bu kez Türkiye, daha temkinli ve muhalefetin bu dalgayı iktidar aleyhine kullanmasına müsaade etmemek için daha kararlı gözüküyor. Bunun işareti olarak İran’la olan sınırlarımıza duvarların çekilmesini gösterebiliriz. Cumhurbaşkanının kamuoyu baskılarına dayanarak yaptığı açıklamaya göre Türkiye’de, öteden beri gelen göçmenlerle Afgan nüfusu 300 bine ulaşmıştır. Türkiye, Suriye göçünden kendisine dersler çıkarmış olmalı ki, bu kez kendini “göçmen ambarı” olarak gören ülkelere karşı itiraz ediyor.

Türkiye, sınırlara duvarlar dikip bu tür açıklamalar yaparken, komşumuz Yunanistan durur mu? O da kolları sıvamış durumda. Yunanistan, Türkiye sınırına 40 kilometrelik çelik duvar örmüştür. Şu an mevcut 12,5 kilometrelik duvarı tamamlıyor ve yüksek teknoloji ürünü, otomatik bir gözetleme sistemi ile donatılıyor. Yunanistan Göç Bakanı, “Ülkemiz Afgan göçmenler için Avrupa’ya açılan bir kapı olmayacak” diye bir açıklama yapmıştır.

Avrupa Birliği (AB), Afgan göçünün komşu ve bölge ülkelerinde konuşlanmasını istiyor. Ancak bölgede alımlar kendiliğinden olmayacak. Örneğin Özbekistan ve Tacikistan gibi komşu ülkeler o kadar fakir ki, kendi sakinlerinin çoğu zaten göç ediyor. AB yetkilileri, AP haber ajansının elindeki dâhili bir notta şunları söylüyor: “2015’ten ders almalıyız ve Afganları kaderlerine terk etmemeliyiz. Acil insani yardım olmadan hareket edecekler!”

BM mülteci ajansı UNHCR’ye göre, 2,6 milyon Afgan mültecinin yüzde 90’ı komşu ülkelerde yaşıyor. Yeni göçlerle birlikte komşu ülkeler de göçmenler karşısında çekingen ve umarsız davranıyor. Peki, ne olacak? Duvarlar sorunu çözecek mi? Milyonlarca insan kendi haline bırakılırsa bir insanlık krizi ortaya çıkmaz mı?

Belli ki ortadan ciddi bir kriz var. Taliban ülkede henüz güvenliği ve istikrarı sağlayabilmiş değil. Daha bir süre de sağlayacağa benzemiyor. Amerikan uçakları havalimanında bulunan insanları sağa sola taşıyor ve kısa zamanda ülkeyi terketmek zorundalar. Bu bir hafta içinde yapılması ne gerekiyorsa onu yapacaklar, ancak bunlar palyatif çözümler ve sonuçları üzerinde düşünülmeden yapılan fevri hareketlerden başka bir şey değil. Ülkeler, ilk önce kendi insanlarını Afganistan’dan kaçırmanın yollarını arıyorlar.

Afganistan krizi, hem bölge hem de dünya için ciddi bir test olacak. Krizlerle ne kadar baş edip ya da edemeyeceğimiz ortaya çıkacak. Şu an için yaptığımız gözlemler bu sorunun uzun bir süre gündemde kalacağını ve konuşulacağını gösteriyor. Eğer uluslararası kuruluşlar ve aklı başında devlet yetkilileri olaya kapsamlı bir çözüm bulmazlarsa, sonuçlarını şimdiden tahmin edeceğimiz insanlık dramları yaşanacaktır. Akdeniz’deki batan botlar ve sonucunda gördüğümüz resimlere benzer başka resimler göreceğiz.

Hem Suriye hem de Afganistan krizi, bize bazı şeyleri öğretti ve öğretmeye de devam ediyor. Neler yapılması gerektiği konusunda şimdilik şunlar söylenebilir:

Bölge ve komşu ülkelerle ilişkiler barış ve istikrara hizmet edecek şekilde düzenlenmelidir. Olası yanlışlıklar sadece ilgili ülkeleri değil bizi de rahatsız edecektir. Dünya gerçekten de küçük bir köye dönüşmüştür. “Başka ülkelerde ne olursa olsun bize ne!” gibi lafların hiçbir anlamlı yoktur. Ya da “Biz ulusal çıkarlarımızı biliriz, ötesi bizi ilgilendirmez” gibi sözler değişen dünyanın sonuçlarını henüz fark etmeyen, dar bir zihniyeti ifade etmekten başka bir anlam taşımıyor.

* Bölgesel krizlerin en önemli yansıması olan göçler, gelip geçici ve arızi olaylar değildir. Türkiye jeo-politiği gereği bu göçlerle hesaplaşmak zorunda kalmıştır ve bugün de bu soruna bir çözüm bulmak zorundadır. Sınırlara çekilen duvarlar çözüm olmayacaktır. Bölgesel ve küresel çözümler üzerinde düşünmek gerekiyor. Bu soruna çözüm bulmak için bölge ülkelerini bir araya getirmeli, belki göç hareketleri bu ülkeler için yeniden bir araya gelmenin bir yolu olabilir, bunu değerlendirmek gerekir.

* Türkiye orta-uzun vadede hem insani hem de ekonomik bir göç stratejisi geliştirmelidir. Göçmenler karşısında, “Bunlar geçicidir ve kendi ülkelerine döneceklerdir” savıyla hareket eden politikalar pek çok ülke tecrübesinde yanlışlanmıştır ve Türkiye’de de pek geçerli olacağa benzememektedir.

* Türkiye göçle gelenleri üç grup halinde değerlendirmelidir: Bir grup Türkiye’de yerleşip kalacaktır ve entegre olmak isteyecektir. Bunlara yönelik bir entegrasyon politikası geliştirmelidir. Bir grup Avrupa ülkesine veya başka dünya ülkelerine Türkiye üzerinden ulaşmak istiyor ki, bu transit göçmenler için ilgili ülkelerle görüşmeler yaparak bir kanal açmalıdır. Yunanistan’a keyfi veya kaçak olarak giden göçmenler kötü muamele görmekte ve büyük engellerle karşılaşmaktadır. Üçüncü bir grup göçmeni de, belirli ülke ve bölgelerde geçici olarak barındırmak için konteyner evler ve şehirler kurmalıdır. Bu noktada komşu ülkelerle sıkı bir işbirliği ve uluslararası kuruluşların desteğini almak için aktif bir diploması yürütmelidir. 

Kaynak. Farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —