Afgan göçmenler için kiminle görüşelim

İbrahim Kiras yazdı;

Afgan göçmenler için kiminle görüşelim

Suriyeli sığınmacılar konusunu Şam yönetimiyle konuşup işbirliği yapmadan bu meselede bir çözüme ulaşmanın mümkün olmadığı yaygın bir görüş. Haklı da bir görüş. Türkiye’deki misafirlerimizin bir bölümünün bile kendi ülkelerine dönmeleri söz konusu olacaksa bunun için o ülkenin yönetimini muhatap almamak düşünülemez. Gelgelelim mevcut siyasi şartları göz önünde tutularak bunun gerçekleşme imkanlarının da hesaplanması gerekiyor.

AK Parti hükümetleri Suriyeli sığınmacılar konusunu pek ciddiye almadı başlangıçta. Çünkü beklenti iç savaşın kısa sürede bitip Esad’ın iktidardan düşmesi ve Suriye’de yeni bir rejimin tesisi sonrasında Türkiye’deki sığınmacıların da kendi vatanlarına dönmeleri şeklindeydi. Bu senaryonun gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu, çünkü Rusya ve İran izin vermedikçe ülkedeki muhalefetin kendi başına Esad rejimini devirmeye gücünün yetmeyeceğini, Türkiye’nin komşu ülkedeki iç savaşın tarafı olmasının da zaten yanlış olduğunu vs. vs. 2011’den beri yazdık söyledik ama iktidar kadroları bu gerçeği kabullenme aşamasına on yıldır gelemediler. Oysa dış politika esneklik gerektirir. Hiç değilse A senaryonuz tutmazsa B senaryonuzu devreye sokarsınız. Ama siz dış politika sorunlarını iç politika malzemesi yaparsanız o esnekliği gösteremezsiniz tabii. Parti çıkarını milli çıkarların önünde tutuyorsanız esneme seçeneği fazla umurunuzda da olmaz.

Öte yandan, farzımuhal, mevcut iktidar bu hususta tutumunu değiştirmeye ve -bugünlerde Mısır’daki Sisi yönetimi için yaptığı gibi- Şam yönetimiyle arasını düzeltmeye niyetlense bile diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi yolunda somut bir adım atılabilmesi ve sonuca ulaşılabilmesi henüz imkânsız. Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı ama “iç savaş düzeni” sona ermedi.

Ülkenin kuzeyinde ÖSO bölgesi ve PYD bölgeleri Şam’ın hükümranlığına dahil değil. Orta veya uzun vadede bu iki bölgenin belki de Suriye’nin federal unsurları olarak Şam yönetimine bağlanması söz konusu olabilir ama bugün bu topraklar halen çatışma alanı durumunda. Buralarda siyasi statünün belirlenmesi ABD, Rusya, İran ve Türkiye’nin uzlaşmasına bağlı. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların önemli bir bölümü de bu topraklardan gelmiş olanlar. Bu durumda çözümün bir çırpıda sağlanması beklenemez.

Keza Esad’ın halihazırda Türkiye’de bulunan vatandaşlarının ülkelerine geri dönmelerini isteyeceği ve dahası buna rıza göstereceği de beklenmemeli. Türkiye’de sığınmacı olarak bulunan -kayıtlı kayıtsız- yaklaşık 4-5 milyon Suriyelinin yanısıra Almanya’daki 1 milyon kişinin, ayrıca Ürdün, Irak, Mısır gibi diğer komşu ülkelerdeki 1 milyon sığınmacının da “ülkelerine dönme” seçeneğinin hesaba katılması lazım. Bu insanlarını büyük bölümünün ise Suriye’de bugün mevcut bulunun demografinin siyasi ve kültürel karakterini az çok değiştireceği de ortada. Dolayısıyla Esad’ın bunları geri almak için çok istekli olmasını beklemek hayalcilik olur. Demek ki Türkiye’deki misafirlerimizin -o da kendileri arzu ettikleri takdirde- vatanlarına dönmelerini mümkün kılacak olan yegâne çözüm Suriye’de yeni ve kuşatıcı bir siyasi düzenin tesisiyle mümkün olabilir. Bunun için de Ankara’nın -hem ABD’yi hem Rusya’yı hem de Arap ülkelerini yeni bir siyasi mimariye razı etmek için- çok çok etkili birtakım dış politika hamleleri yapabilmesine ihtiyaç var. Ankara’nın bunu yapabilmesi bugün imkânsız, yarın ise çok zor.

Bugünlerde Türkiye’nin bir numaralı tartışma gündemini teşkil eden göçmenler/sığınmacılar konusunun Suriyelilerle ilgili boyutu böyle… Şam yönetimiyle konuşmadan, anlaşmadan bir çözüm bulamayız. Şam yönetimiyle konuşup anlaşmanın yolu da şimdilik pek açık sayılmaz.

Ama asıl mesele Suriye yönetimiyle konuşmanın zorluğu veya kolaylığı değil ki! Asıl mesele göç konusunda ve göçmenler hakkında uygulanabilir politikalar geliştirilmemiş olması. Asıl mesele süreci devletin kontrolü altında tutmanın becerilememesi. Bu alanda da dış politikadaki milli çıkarların iç politika çıkarlarına feda edilmesi. Sözgelimi 2016’da AB ile Türkiye arasında imzalanan -ve Türkiye’deki 1 milyon mültecinin Avrupa’ya kabulünü ve aynı zamanda Türk vatandaşlarına vize muafiyeti verilmesini de öngören- Göçmen Mutabakatı’ndan “Bu başarı Davutoğlu’na yarar” gerekçesiyle vazgeçilmesi gibi…

Tamam, Şam yönetimiyle konuşup anlaşmadan ülkemizdeki Suriyeliler konusunda bir çözüm bulmak mümkün değil. Ama mesele de tek başına bu değil zaten. Öyle olsa güncel tartışmanın diğer boyutunu oluşturan Afganistanlılar konusunda ne yapacağız? Onlar için kiminle konuşmalıyız?