Askerî cuntanın eziyet ettiği gazeteciler, aydınlar, yazarlar, çizerler, siyasetçiler Anayasa Mahkemesi kararı ile özgürlüklerine kavuştu.
12 Mart askerî müdahalesinin ardından askerler, Anayasa’ya geçici bir madde ekleyerek 10 Ekim 1971 tarihinde yapılması gereken seçimleri 12 Ekim 1973 tarihine erteledi. 12 Ekim, cumaya geliyordu. Askerî müdahaleden iki yıl sonra Mart 1973’de Yüksek Seçim Kurulu bu “maddi hatayı” gidererek, seçim tarihini 14 Ekim 1973 olarak açıkladı.
***
14 Ekim 1973 tarihinde yapılan genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi oyların % 33,3’ünü, Adalet Partisi % 29,8’ini ve Milli Selamet Partisi % 11,8’ini aldı. Milli Selamet Partisi, İslamcı görüşleri savunarak milletvekili kazanan ilk parti oldu.
Cumhuriyetçi Güven Partisi % 5 ile on üç, Milliyetçi Hareket Partisi % 3 ile üç ve Türkiye Birlik Partisi % 1 ile bir milletvekili çıkardı. Seçimlerde en yüksek oyu alan CHP 185 milletvekili çıkardığından salt çoğunluğa sahip olamadı.Koalisyon ihtiyacı doğdu.
AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, milletin kendisine ana muhalefet görevi verdiğini söyleyerek koalisyona yanaşmayacağını belirtti. Demokratik Parti Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli ise AP ve MSP’ye yakın, CHP’ye ise uzak duruyordu.
22 Ekim 1973 tarihinde MSP Genel Başkanlığı’na seçilen Necmettin Erbakan, CHP ile koalisyona yeşil ışık yaktı.Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ten hükümeti kurma görevi alan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, ilk olarak Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu ile görüştü ancak olumsuz cevap alması üzerine Erbakan ile görüşmeye karar verdi.
Yapılan uzun ve yoğun görüşmeler sonucunda, 26 Ocak 1974 tarihinde CHP-MSP koalisyonu kuruldu.
***
Koalisyon müzakerelerini CHP’den 36 yaşındaki Deniz Baykal ile MSP’den Oğuzhan Asiltürk yürüttü.
Deniz Baykal, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Oğuzhan Asiltürk, İçişleri Bakanı oldu.
***
Rahmetli Turan Güneş, kabinenin kurulmasının hemen ertesinde babamla beni o zamanlar Petrol Ofisi’nin Boğaz’daki dinlenme tesisine davet etti. Turan Güneş, sosyal tesislerde yemek içmek sübvansiyonlu olduğu için dalga geçerek “yarım devlet rakısı” içmek tabirini kullanıyordu.
Yemekte cakalı hâliyle çiçeği burnunda genç Bakan Deniz Baykal da vardı. Bir de Haluk Ulman…
***
Koalisyon hükümeti iş başına gelir gelmez ilk iş olarak iç barışın tesisi, mağduriyetlerin giderilmesi, darbe izlerinin silinmesi için Cumhuriyet’in 50. yıl dönümünde hükümet programında da yer alan “genel affı” çıkarmak üzere kolları sıvadı.
Çıkarılacak olan genel af yasa tasarısı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) düşünce suçlarıyla ilgili 141. ve 142. maddeleri ile inanç suçuyla ilgili 163. maddeden yargılanan ya da hüküm giyenlerin de affedilmesini öngörüyordu.
Ancak Genel Merkez ile aynı doğrultuda hareket etmeyen ve Milli Gazete’nin bugünkü tanımlamasıyla “Nurcu” olarak adlandırılan bazı MSP milletvekilleri 141. ve 142. maddelerden hüküm giyenlerin affedilmesini “komünistlerin affedilmesi” olarak görüyordu.
14 Mayıs 1974 tarihinde Genel Af Kanunu oylaması sırasında yukarıda anılan MSP milletvekilleri 163. maddeden hüküm giyenler için olumlu oy kullandı. 141. ve 142. Maddeden hüküm giyenler için oylama yapılırken ise ortadan kayboldular.
141. ve 142. maddeden tutuklu ve hükümlü olan düşünce suçluları ilk ağızda af kanununun dışında kaldı.
***
CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
CHP’nin başvurusunda; 803 sayılı Kanunun 1. maddesinin E bendine göre Yüksek Adalet Divanınca mahkûm edilenlerin aslî ve fer'i cezaları dayandıkları kanun hükümleri ayırt edilmeksizin bütün sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılmıştır. Bunlar arasında Türk Ceza Kanunu’nun 141., 142. maddelerinden cezalandırılmış olanlar ve 146. maddenin birinci ve ikinci fıkraları uyarınca ölüm cezasına çarptırılanlar vardır. Gerçi Anayasa'nın 64. maddesi uyarınca genel ve özel af yasası çıkarma yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisi takdirine göre kullanır. Ancak hukuk devleti ilkesini benimsemiş bir ülkede Devletin tüm organları üzerinde hukukun salt egemenliğinin kurulması ve Kanun Koyucunun yasama yetkisini kullanırken kendisini Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması zorunludur, gerekçesi yer aldı.
Anayasa Mahkemesi bu iptal başvurusuna bakmanın görevi içinde olduğuna karar verdi.
Yaptığı incelemede, Anlaşmazlık konusu maddelerin ayrı ayrı oylanmasının 5. maddenin A bendini biçim yönünden Anayasa'ya aykırı kıldığı kabulü ile biçim yönünden iptal kararı verdi, biçim yönünden iptal kararı verildiği için esas yönünden aykırılık konusu üzerinde durulmasına gerek kalmadı. 141. ve 142. maddeler de Genel Af Kanunu’na dâhil edilmiş oldu.
***
Anayasa Mahkemesi kararı ile af yasası tam manâsıyla genel affa dönüştü, askerî cuntanın eziyet ettiği gazeteciler, aydınlar, yazarlar, çizerler, siyasetçiler de Anayasa Mahkemesi kararı ile özgürlüklerine kavuştu.
Evet…Günümüz koşulları itibariyle yeniden tekrarlıyayım: Böylece hapisteki gazeteciler de Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla özgürlüğe kavuşup, aftan yararlanır hâle geldi.
***
“Basın Tarihi” çalışırken, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusunu da inceledim. Af Yasası’nın “esas yönünden” bozulmasını isteyen bölüm, “düşünceyi” suç kabul eden zihniyeti utandırmayı gerektirecek mahiyetteydi.
Günümüz koşulları itibariyle bu bölümü de yeniden hatırlatmak istiyorum:
Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesine giren vatana ihanet suçunu işleyeni bile affeden 1803 sayılı Yasa vatan ihaneti değil en ağır biçimi ile işlense ancak rejim ihaneti olarak nitelendirilebilecek 141. 142. maddeleri ve bunların sonucu demek olan 146., 149. maddeleri af kapsamına almamıştır. Bu tutum eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Öte yandan düşünce ve felsefî inanç suçları arasında da aynı eşitsizlik kendini göstermektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesi toplumun ekonomik ve sosyal düzenini din ilkelerine uygun biçimde değiştirmeye yönelen düşünceyi; 141., 142. maddeler de aynı düzeni başka bir felsefî inanç ve görüşe uydurmaya yönelen düşünceyi cezalandırmıştır. Birinci suç affedilmekte, ötekiler af dışı bırakılmaktadır.
“Vatana ihaneti” affa sokup, “düşünce suçunu” daha tehlikeli bulan virütik zihniyet, koronayı da yaya bırakacak bir dirençle ne yazık ki bu topraklarda yaşamaya devam ediyor.
***
14 Ekim 1973 yılında yapılan genel seçimlerle birlikte “12 Mart Dönemi” sona erdi.
1973 -1980 arası da farklı nedenlerle bir çok kez sıkıyönetim ilan edilmiş olmasına rağmen basın dünyası yeniden acılar yaşamadı. Siyasal ortamın normalleşmesi, siyasetçilerin basına husumet beslememesi de buna yardım etti.
***
Genel Af Kanunu sırasında yaşananlar ertesinde Ecevit 18 Eylül 1974 tarihinde istifasını Cumhurbaşkanı Korutürk’e verdi, tarihsel bir uzlaşma olarak görülen ve heyecan uyandıran CHP-MSP Koalisyonu fazla yaşamadan sona ermiş oldu.
P24 Blog