Sözde müttefiklerin engellemelerine rağmen Türkiye, İdlib'de garantör ülke olarak karşılıklı mutabakatlardan doğan tüm sorumluluklarını yerine getirmeyi sürdürüyor.
İdlib'de rejim askerlerinin 27 Şubat'taki saldırısının ardından başlatılan Bahar Kalkanı Harekatı sadece askeri bir faaliyet olmanın yanı sıra insani boyutu ile de dikkati çekiyor.
Son 10 ay içinde İdlib'deki saldırılarını çoğaltan rejim unsurları, anlaşma ve mutabakatlara aykırı olarak gerçekleştirdiği saldırılarını 6 Mayıs 2019'dan itibaren daha da artırdı.
Şu ana kadar gerçekleştirilen tüm ateşkesleri ihlal eden rejim unsurları, saldırgan tutumu ile hem Türkiye'nin hem de bölgenin güvenliğini tehlikeye attı ve büyük bir insanlık dramına neden oldu. Rejim güçleri son olarak 12 Ocak'taki ateşkesi, attığı binlerce bombayla ihlal etti. Rejim unsurlarının saldırılarında 1500'den fazla masum insan hayatını kaybetti, 5 binden fazla sivil de yaralandı.
4 milyona yakın insanın bulunduğu İdlib'de rejim unsurlarının bombardımanında evler, okullar, pazar yerleri, hastaneler vuruldu, aralarında çocukların da bulunduğu masum insanlar enkaz altında kaldı.
Artan saldırılar beraberinde göç ve radikalleşmeyi getirirken, çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 1 milyon 300 bin civarında kişi de evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Evlerini terk edenlerin rejim unsurlarının kontrolündeki bölgelere değil güvenli buldukları Türkiye sınırına doğru yönelmeleri, Esed rejiminin halkında yarattığı güvensizliğin göstergesi olarak dikkati çekti.
Yaşananların ardından Türkiye, BM Sözleşmesi'nin 51'inci maddesinde yer alan "Meşru Müdafaa Hakkı" ile Adana, Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde ateşkesi sağlamak, bölgede yaşanan insanlık dramını sona erdirmek, TSK unsurlarının, halkın ve hudutların güvenliğini sağlamak amacıyla İdlib'de ilave tedbirler almaya başladı. Türkiye, Esed rejimine, Soçi Mutabakatı'nda belirlenen noktaya çekilmesi için şubat ayı sonuna kadar süre verdi.
Bu kapsamda gözlem noktalarının yanı sıra bölgede çeşitli mevziler de tesis edildi. Bu sırada yapılan saldırılarda şehit ve yaralıları olan Türk Silahlı Kuvvetleri, yapılan saldırılara misliyle karşılık verdi. Tüm alanda kalıcı ateşkesin ve güvenliğin sağlanması, bölgede istikrarın hakim olabilmesi için Türkiye tüm gayretlerini sürdürürken, 27 Şubat'taki hain saldırının ardından Bahar Kalkanı Harekatı başlatıldı.
Saldırının hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde "Güvenlik Toplantısı" gerçekleştirildi.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, "Bir suç ağı gibi hareket eden ve kendi halkına terörü yaşatan Esed rejimi hem ulusal güvenliğimiz, hem bölge hem de Avrupa için bir tehdit durumunda. Bütün bu olanları durup hiçbir şey yapmadan izleme lüksümüz yok. Bizden Suriyelileri terk etmemizi bekleyenler kendilerinden utanmalıdır." ifadelerini kullandı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da İdlib'deki faaliyetin sevk ve idaresinin gerçekleştirildiği 2'nci Ordu Taktik Komuta Yeri'nden yaptığı açıklamada, 27 Şubat'taki menfur saldırının ardından Bahar Kalkanı Harekatı'nın başlatıldığı bilgisini kamuoyuyla paylaştı.
Akar, hedeflerinde sadece birliklerimize saldıran rejim askerleri ve unsurlarının bulunduğunu da vurguladı.
Harekat, 2'nci Ordu Komutanı Korgeneral Sinan Yayla'nın sevk ve idaresinde planlandığı şekilde devam ediyor.