Adil Akkoyunlu: "Yaşanmayan İslam Hayatın Aksesuarıdır!"

?Ben Müslüman´ım.? demekle, inanmakla bitmiyor ödevimiz. Öğrenmek, tanımak gerekir dinimizi. İslam´ı yaşamak için öğrenmek farz bir ibadettir. Bilmek, öğrenmek de yeterli değil. Bilinen yaşanırsa bir anlam ifade eder. Yaşanmayan, hayata girmeyecek olan il

Adil Akkoyunlu:

Yaşanan İslam, şah damarıdır insanın. Canıdır. Hayatının merkezindedir. Hayatıdır. Hayatın bizzat kendisidir.

İslam ile mayalanmayan hayat, hayat değildir. İslamsız dünya, dünya değil?  

Yaşanmayan İslam, insanın sırtında bilgi yükü olmaktan öte bir anlam ifade etmez. En iyimser bir ifadeyle; aksesuardır, süstür, yakaya takılan rozettir; ama bünye değil, can değil.   

Rabbimiz, sadece iman etmekle yetinmemizi istemiyor. İman ettikten sonra imanın gereğini yerine getirmemizi de istiyor. Bu nedenle birçok ayette iman ile ?salih amel?i birlikte zikrediyor. Salih amel, vahye uygun olan, vahyi esas alan fiiller demektir. ?Emrolunduğumuz şekilde dosdoğru olmak.? da diyebilirsiniz. Fıtrata uygun yaşamak da? Allah´a ibadet (kulluk) etmek yani.

İbadet: Bir Müslümanın, -evlenmesi, eğlenmesi, yemesi, içmesi, uyuması da dâhil- yirmi dört saatini ve bütün ömrünü meşru ve şuurlu bir şekilde Allah´a itaat ederek geçirmesidir. Yaratılış amacımız da budur. İnsanı bunun için yarattı Rabbimiz.

İman etmek, Allah´a ibadet (itaat ve kulluk) etmeyi de kapsıyor ve gerekli kılıyor. İnanan, inandığını yaşar.

?İnsanlar, (yalnız) ?inandık´ demekle, (İmandan sonra ne yaptıkları hususunda) hiç imtihana çekilmeden (sınanmadan) bırakılacaklarını mı sanıyorlar!? buyuran Rabbimiz, imanımızı, fiillerimize yansıtmamızı istiyor.

?Ben Müslüman´ım.? demekle, inanmakla bitmiyor ödevimiz. Öğrenmek, tanımak gerekir dinimizi. İslam´ı yaşamak için öğrenmek farz bir ibadettir. Bilmek, öğrenmek de yeterli değil. Bilinen yaşanırsa bir anlam ifade eder. Yaşanmayan, hayata girmeyecek olan ilimi öğrenmek ibadet olmaz. Yaşanmayan bilgi, eşeğin sırtına yüklenmiş kitaplar gibidir.

Öğrenmek? Yaşamak ve tebliğ? İşte bütün hayatımızı kapsayan üç mihver görevimiz.

Fiili, imanına uymayanları kınıyor Önderimiz (s.a.v.): ?Yazıklar olsun şu kimseye ki; dili Allah´ı çok zikreder (anar); işiyle Allah´a asi olur.?

Zikirden maksat; Allah´ı yani Allah´ın buyruklarını hatırlayıp ona göre davranmaktır.

İnsan, bildiğini, öğrendiğini önce kendisi yaşamaya çalışmalıdır:

?Siz, başkalarına iyiliği emredip de kendinizi unutuyor musunuz; kitap da okuyorsunuz. Aklınızı kullanmıyor musunuz??

/resimler/2018-11/20/2149457331866.jpg

?Ey iman edenler! Yapmadığınız / yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi söylemek, Allah yanında (sevilmeyen, tiksindirici) büyük bir (günah) şeydir.?

?Kıyamet gününde bir kimse getirilip Cehenneme atılır. Bağırsakları karnından dışarı fırlar ve o şekilde değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennemdekiler onun yanına toplanırlar ve:

?Ya filan, bu ne hal? Bize iyiliği emreden ve bizi kötülüklerden sakındıran sen değil miydin´ derler. O da: ?Evet, iyiliği (marufu) emrederdim, lâkin onu kendim yapmazdım. Kötülükten (münkerden) sakındırırdım fakat onu kendim yapardım.´ der.?  

?Miraç gecesi bir topluma uğradım. Ateşten makaslarla dudakları kesiliyordu. Cebrail´e; "Bunlar kimlerdir?" dedim. Dedi ki: ?Ümmetinden yapmadıkları şeyleri söyleyerek konuşanlardır.?  

Hz. Ali´nin de bu ayet ve hadislerden mülhem güzel bir sözü var:

?İki şey belimi bükmüştür: Cahil abid (Bilgisiz, bilinçsiz ibadet eden?) ve rezil âlim (İlmi olduğu halde bunu hayatına uygulamayan, cahilce yaşayan.)?

Kur´an´ın gönderiliş sebebi de bu değil mi? Kur´an, ayetleri üzerinde düşünülsün, araştırılsın, anlaşılsın ve buyruklarına uyulsun diye gönderildi. Böyle olursa Kur´an okumak faydalı olur, ibadet olur ve sevap olur. Yaşanmayan Kur´an, rehber olmaz okuyana. Allah, yaşanmayan Kur´an´ı şefaatçi kılmaz Müslüman´a.

"Allahu Teâlâ, şu Kur´an´la amil olan (tatbik eden, yaşayan) toplumları yükseltir. Ve onun izinden gitmeyenleri de alçaltır."  

Çünkü Kur´an; yükselmenin yolunu öğretiyor insanlara.

"(Korkarım) İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki; Kur´an´ın merasimi ve Müslümanlığın da adı kalır. Onlar, Müslüman ismi alırlar. Hâlbuki kendileri Müslümanlıktan insanların en uzağıdırlar. Camileri (şekillerle, yazılarla, avizelerle ve diğer eşyalarla) süslü olur. Hidayet bakımından ise viran olur. O zamanın âlimleri, gök kubbesi altındaki âlimlerin en şerlisi olup fitne onlardan başlar ve yine onlara döner."  

İnsanların yaşayışlarına Resul, model olmuyorsa; Allah´ı, Peygamberini ve Kitabını çok sevdiğini söylemenin ne anlamı var!

Ve şu da bir gerçek ki: Yaşanmayan İslam, yaşatılamaz! İnandığını; zevkle, şevkle, samimiyetle, sevdayla yaşayan insanlar, inandırıcı ve etkileyici olurlar. Peygamberlerin yaşayarak örnek olmaları da bu sebebe dayanıyor.

Hudeybiye barışı yapılmıştı. Antlaşma gereğince Müslümanlar, Kâbe´yi o yıl tavaf etmeyeceklerdi. Bu nedenle Resulullah (s.a.v.), ashabına kurbanlarını kesip geri dönmelerini talimat etti. Fakat Müslümanlar emri yerine getirmediler. Kâbe´yi tavaf etmeden dönmek istemiyorlardı. Peygamber (s.a.v.), bu emrini üç defa tekrarladı. Yine bir kıpırdama yok. Üzüldü Allah´ın elçisi. Doluktu. Dokunsan ağlayacaktı. Ashabı emrine itaat etmiyordu. Çadırına döndü. Çadırda eşi Ümmü Seleme? Ona yandı derdini. Ümmü Seleme de üzüldü: ?Artık bir şey söyleme. Kendi kurbanını kes, ihramdan çıktığını göstermek için de saçlarını kestir. Bunu görünce onlar da sana uyarak senin yaptığını yaparlar.? dedi.

Çadırından çıktı Resul (a.s.). Hiç kimseyle konuşmadan gitti, kurbanlığını kesti, saçını tıraş ettirdi. Resulü seyreden Müslümanlar da kalktılar, kurbanlarını kestiler, birbirlerini tıraş ettiler, ihramdan çıktılar. Dönüş için hazırlığa başladılar.

Resul (a.s.), yapmayacağı şeyi ashabına emretmemişti. Kendisi de onlarla birlikte verdiği emri uygulayacaktı. Ne ki; kendisi uygulayıp örnek olduktan sonra -İsteksiz de olsalar- onlar da emre uyup aynısını yaptılar.  

Yeryüzünde yaşayan iki milyar kadar Müslüman´ın geri kalması, haksızlığa uğraması, baskı ve zulüm görmesi, yaşadıkları coğrafyaların kan gölüne dönmesi; Müslüman olmalarından değil; Müslümanca yaşamayışlarındadır! İmanlarının gereğini yerine getirmeyişlerindendir. Düşmanların silahlarıyla silahlanmayışlarındandır. Perişanlığımız, sıkıntılarımız bu yüzden.  

Allah Elçisi´nin ?Kâbe´den daha üstün.? dediği, Hz. Ömer´in: ?Bile bile bir Müslüman´ın hayatını tehlikeye atamam. Benim için bir tek Müslüman, Kıbrıs´tan ve Arap yarımadasından daha değerlidir.? dediği Müslümanlar böyle mi olacaklardı?

Ellerinde Kur´an gibi bir kitap, Hz. Muhammed gibi bir önderleri bulunan Müslümanlar, nasıl böyle perişan olur ve günleri acıyla, kederle, şikâyet etmekle geçer?.. Yaşamadıkları için İslam´ı? Allah Teâlâ, dualarını da kabul etmiyor.  Demek ki, Müslümanların Müslümanlığında bir eksiklik veya yanlışlık var.

Allah, yaşayarak dinine yardım edene yardım eder. Yeryüzüne egemen kılar. Söz veriyor. Kur´an´ın şifa olduğunu bildiriyor. Sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki? Her derde deva. Kimler için? Ondaki öğretilere kulak verip uygulayanlar için? Elinden geleni yaptıktan sonra samimiyetle el açanın elini boş çevirmiyor Yaratan. O, isterse görünmez ordularını, isterse Ebabillerini gönderir.

Rabbimizin, İman edenleri, Müslüman olmaya davet etmesindeki hikmet de bu olsa gerek. Allah´a ve buyruklarına iman? Sonra bütün azalarıyla ve hücreleriyle teslimiyet!.. Yani imanın hayata yansıması? Şekle bürünmesi? Somutlaşması? İşte o zaman Müslümanlara bakanlar, İslam´ı tanırlar. ?Ben, Müslümanların yaşayışlarına baksaydım, asla Müslüman olmazdım. Kur´an´ı okuyunca Müslüman oldum. Kur´an´ın öngördüğü hayat başka, Müslümanların yaşadıkları hayat başka.? demezlerdi.  

Kişinin imanı, yaşayışını şekillendirmiyorsa; yaşayışı, imanını şekillendirir. İnandığını yaşamayan, yaşadığına inanır.

*Yazının tamamı Özgün İrade Dergisi´inden alıntılanmıştır.

-----------------------------

1 Ankebut: 29/2, 3; Al-i İmran: 3/142
2 Bk. Cuma: 62/5
3 Kenzül İrfan: s. 256 h. 758
4 Bakara:2/44
5 Saf: 61/2, 3
6 Muhyiddin-i Nevevi, Riyazu´s Salihin (Diy. İş. Baş. Yay.): 1/240 h. 196
7 İmam Ahmed, Müsned: 3/120
8 Es- Seyyid Sabık, İslam Daveti (terc. Ahmet Gürtaş) s. 63
9 Muhyiddin-i Nevevi, Riyazu´s Salihin (Diy. İş. Baş. Yay.): 2/341 h. 1000
10 Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi, Ramuz el ehadis (terc. Abdulaziz Bekine): 301 - 4 

11 Bk. Bakara: 2/208