İnsamer'den Riad Domazeti'nin "konuya dair" analizi...(*)
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını riski, iç savaş ve derin bir insani krizle boğuşan, Arap dünyasının en fakir ülkesi Yemen’in güneyindeki Aden kentinde, ayrılık yanlısı Güney Geçiş Konseyi (GGK) adlı oluşum pazar günü Aden başkentli özerklik ve olağanüstü hâl ilan etti. İlk bakışta Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında devam eden sürtüşmenin bir sonucu olarak görünse de, bu durum tarihi, toplumsal ve stratejik bir arka plana dayanıyor ve uluslararası güçlerin de çekişmenin içinde birlikte bulunduğu karmaşık bir tablo arz ediyor. BAE destekli GGK’nin bu tek taraflı adımının Yemen’de daha kanlı bir çatışmayı tetikleyebileceğini söylemek mümkün.
"Çeşitli siyasi, askeri ve milis güçlerinden müteşekkil ve kökleri ayrılıkçı Güney Hareketi’ne dayanan hareket, BAE’den sağladığı siyasi, mali ve askeri destek sayesinde 2017 yılında GGK ismiyle yeniden yapılandı."
GGK’nin özerklik ilanından sonra, hem uluslararası meşruiyeti bulunan Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi hükümeti tarafından hem de Yemen’in güneyindeki Hadramevt, Şebve, Mehra, Ebyen ve Sokotra illerinden yapılan açıklamalarda, GGK’nin olağanüstü hâl ve özerklik kararlarının reddedildiği ve meşru hükümete bağlı olunduğu ifade edildi. Yerel tepkilerin yanı sıra, Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths başta olmak üzere, Avrupa Birliği (AB), Suudi Arabistan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve ABD’nin de içinde bulunduğu uluslararası camia, GGK’ye karardan vazgeçme ve Riyad anlaşmasına bağlı kalma çağrısında bulundular.
BAE’nin birleşik bir Yemen fikri yerine, hem stratejik bölgelerini ve geçişlerini hem de ileride turizme uygun olabilecek ekonomik alanlarını kontrol edebilecek kadar nüfuza sahip olacağı ayrı bir yönetim ve parçalı bir Yemen hedeflediği açık.
GGK’nin özerklik ilan ettiği bölge, Yemen’in stratejik liman kenti Aden’in de bulunduğu jeostratejik önemi yüksek olan bir bölgeyi teşkil ediyor. 2015 yılında Husilerin başkent Sana’yı darbeyle ele geçirmesinin ardından Aden geçici başkent ilan edilmiş, Yemen Merkez Bankası dahil birçok devlet kurumu buraya nakledilmişti. Kızıldeniz ve Hint okyanusunu bağlayan Babu’l-Mendep boğazının, uluslararası ticaretin ve petrol nakliyeciliğinin kontrolü açısından da önemli bir konumu haiz olan bölge, tüm Arap yarımadasının güney kapısının kilidi olarak biliniyor.
Yemen krizinden onurlu bir çıkış arayan Suudi kraliyet ailesinin bu çabaları devam ederken, stratejisini baltalayan darbe, müttefiki BAE’den geldi. BAE’nin kendisini zora sokan adımlarının farkında olan Suudi Arabistan, son dönemde Husilerle doğrudan görüşmelere de başladı.
Güney Geçiş Konseyi ve Hizam-ı Emni güçleri
Aydarus ez-Zubeydi başkanlığındaki GGK, güney Yemen’in çeşitli siyasi, askeri ve milis güçlerinden müteşekkil ve kökleri ayrılıkçı Güney Hareketi’ne dayanıyor. Güney Hareketi BAE’den sağladığı siyasi, mali ve askeri destek sayesinde 2017 yılında, tarihi Güney Yemen devletinin kurulması için, GGK ismiyle yeniden yapılandı. Yemen’in güneyini kuzeyden ayırmayı amaçlayan GGK, uzun yıllar boyunca kuzeyliler tarafından yönetilen Yemen hükümetiyle sorunlar yaşadı.
Güney bölgelerinin en önemli çatı kuruluşu olan Güney Geçiş Meclisi Aden kentinde kuruldu. İç savaş boyunca hareket, silahlanma ve örgütlenme fırsatı bulan grup, tarihsel ayrılıkçılık fikrini yeniden canlandırdı. Hareketin en önemli amacı, BAE’nin desteğiyle ayrı bir devlet kurmak. Yemen’in meşru cumhurbaşkanı olan Hadi bu meclisi tanımayarak gayrimeşru ilan etti. Hareketin taleplerine bakıldığında ise kendi aralarında dahi bir birlik sağlayamadıkları görülüyor. Zira bu hareketi oluşturan çeşitli kabile ve grupların talep, beklenti ve çıkarları arasında da farklılıklar söz konusu. Güney Yemen ayrılıkçı bayrağını kullanan grup, Arap milliyetçiliği ve sosyalizm karışımı bir dünya görüşüne sahip. Aden kenti ve çevresinde orduyu ve güvenliği kontrol eden GGK, özerklikle birlikte, fiilen hakimiyetindeki bölgeleri idari olarak da yönetmeyi planlıyor.
GGK oluşumunun askeri kanadı ise BAE tarafından eğitilen ve finanse edilen Hizam-ı Emni milislerinden oluşuyor. Bu grup BAE’nin doğrudan mali ve askeri desteği sayesinde, yalnız Aden’de değil, Yemen’in güney bölgelerinin neredeyse tamamında etkin. Hizam-ı Emni 2016 yılı Mart ayında Aden şehrine yönelik Husi tehdidine karşı kuruldu. Gençlerden oluşan ve sahip olduğu mühimmatın kaydı bulunmayan bu güçler, ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi’ne bağlı olarak görev yapıyor. Sayısal varlığı hakkında çeşitli görüşler bulunsa da farklı komutanlara bağlı 90 bin milisten oluştuğu tahmin ediliyor. Ana hedefi güneyin bağımsızlığı olan grubun görevi, Aden dışında, Babu’l-Mendep’e kadar Abyan, Dali, Lahic ve Şebva’nın bazı bölgelerini kontrol altında tutmak.
Özerkliğe giden süreç ve Riyad Anlaşması
GGK kuruluşundan itibaren tarihsel bir ayrıma dayanan, kuzey-güney olarak bölünmüş Yemen projesinin lokomotifi konumunda. İç savaş boyunca BAE’nin sağladığı siyasi ve askeri destekle bunu uygulama fırsatı bulan GGK’ye, Hadi hükümetinin zayıflığının yanında, ordudaki çatlaklar da önemli fırsatlar sundu.
2017 yılından itibaren Husilere karşı birlikte mücadele eden taraflar arasında, Aden havaalanı, limanı ve birçok hükümet binasının kontrolü için şiddetli çatışmalar yaşandı. Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında Hizam-ı Emni güçlerinin 40 kadar hükümet ordusu mensubunu öldürmesi, dört günlük şiddetli bir savaşın yaşanmasına yol açtı. Böylece GGK geçici başkent Aden’in ve daha sonra Ebyen ve Şebve kentlerinin kontrolünü ele geçirmeyi başardı. Suudi Arabistan hava kuvvetlerine bağlı savaş uçaklarının GGK mevzilerini bombalamasıyla taraflar arasındaki gerginlik devam etti. Bu süreçte, başta Aden’dekiler olmak üzere birçok Islah Partisi mensubunun ve hükümet ordusunda görevli komutanın suikasta uğramasıyla ve BAE’nin karşıt güçleri bombalamasıyla gerginlik zirveye ulaştı. BAE’nin de kışkırtmasıyla GGK, özellikle Islah Partisi mensubu hükümet üyelerine karşı ciddi bir kampanya yürüttü. Zira GGK ayrılıkçı planlarını uygulamak için, Islah’ı önemli bir engel olarak görüyordu.
Geçen yılın Kasım ayında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, Suudi yetkililerin girişimiyle hükümet ile GGK arasında “Riyad Anlaşması” imzalandı. Anlaşmaya göre 24 bakanlı teknokratlar hükümetindeki 12 bakanın GGK’ye, 12’sinin ise Hadi hükümetine verilmesi, yeni bir siyasi hükümetin kurulması, güvenlik teşkilatlarının içişleri bakanlığına bağlanması ve esirlerin takası öngörülüyordu.
Riyad Anlaşması gereği hükümet, Husi kontrolündeki bölgeleri kapsam dışı bıraktığından, fiili olarak bölünmüş bir Yemen ortaya çıktı. Suudi yönetiminin önceden darbeyle suçladığı GGK’yi Yemen’in resmi bir temsilcisi olarak görmesi ve Hadi hükümetinin ortağı olarak tanıması, Güney Yemen’de devletin yeniden yapılandırılacağını ve Suudi Arabistan’ın Husi gerçeğini kabule zorlandığını gösteriyor.
Özerlik ilanı BAE’nin Yemen’de kalıcı olma projesi
GGK’nin Aden merkezli özerklik ilanının BAE’nin Yemen’deki jeopolitik ve stratejik hedef ve menfaatlerinin sonucu olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Zira BAE’nin, 2015 yılında Arap koalisyonunun içinde yer almasına rağmen, Kızıldeniz ve Babu’l-Mendep’teki stratejik geçişlerin kontrolü ve hakimiyeti üzerinden kurduğu strateji ve attığı tek taraflı adımlar nedeniyle koalisyon içinde oluşan çatlaklar, son iki yıldır katlanarak büyüdü.
BAE’nin birleşik bir Yemen fikri yerine, hem stratejik bölgelerini ve geçişlerini hem de ileride turizme uygun olabilecek ekonomik alanlarını kontrol edebilecek kadar nüfuza sahip olacağı ayrı bir yönetim ve parçalı bir Yemen hedeflediği açık. Her ne kadar BAE Suudi Arabistan’la koalisyon içinde yer alsa da menfaatleri çakıştığında, çatışmadan kaçınmadı.
Babu’l-Mendep boğazı etrafındaki stratejik liman ve havalimanlarında kontrolü sağlayarak varlığını pekiştiren Husilerle mücadele yerine, BAE hukuk dışı şekilde güneydeki muhalifleri tutuklamasıyla ve gizli hapishaneleriyle gündeme gelmişti.
BAE’nin bu süreçte, en gözde hedeflerinden biri olan stratejik Sokotro adasını işgal etmek için de büyük çaba sarf ettiği biliniyor. Tüm bu konjonktürde, Riyad Anlaşmasıyla birlikte, güneyde bazı kazanımlarını koalisyon ortağı Suudi Arabistan’la paylaşmayı kabul etmiş gözükse de, GGK’nin özerklik ilanında da görüldüğü gibi, BAE’nin kendi menfaatleri için ayrı Yemen fikrinin en büyük destekçisi olduğu görünüyor. Bu durum ise daha önce Yemen’den çekildiğini ilan eden BAE’nin planlarının arasında, bu bölgelerde bir “koloni” kurmak olduğunu gösteriyor.
GGK’nin özerkliği Suudi Arabistan’ın Yemen stratejisine yeni bir darbe
8 Nisan tarihinde Suudi Arabistan Kovid-19 krizini gerekçe göstererek, tek taraflı bir şekilde, iki hafta süreyle ateşkes ilan etti. Ramazan ayının başlamasıyla birlikte Suudi yetkilileri ay boyunca ateşkesi devam ettirme kararı aldılar. Ancak Suudi Arabistan’ın bu kararına rağmen, Yemen’de çatışmalar hiç durmadı. Suudi Arabistan’ın bu ateşkes kararı açık bir şekilde askeri ve siyasi stratejisinin iflası anlamına geliyor. Veliaht prensin yükselişinin sembolik bir deneme tahtası olarak görülen Yemen savaşı, sınırlarının güvenliğini ve petrol nakliyesini tehlikeye atarak fiyaskoyla neticelendi. Bir çıkış yolu arayan Suudi dış politikası Kovid-19 krizi ve Ramazan ayını gerekçe göstererek sıyrılmak istiyor. Ancak Husilerle en azından bir barış anlaşması yapılmadan atılan bu adımın, Suudi Arabistan’ın desteklediği Hadi hükümetini, diğer yandan da aşiretleri zor durumda bırakacağı öngörülüyor. Üstelik son bir buçuk yılda taraflar arasında yapılan tüm barış görüşmelerinin başarısızlıkla neticelenmesi, savaş konusunda kendilerini kanıtlayan Husilerin, geniş çaplı bir zafer kazanmadan, kapsamlı bir anlaşmaya imza atmayacağını gösteriyor.
Yemen krizinden onurlu bir çıkış arayan Suudi kraliyet ailesinin bu çabaları devam ederken, stratejisini baltalayan darbe, koalisyon müttefiki BAE’den geldi. BAE’nin kendisini zora sokan adımlarının farkında olan Suudi Arabistan, son dönemde Husilerle doğrudan görüşmelere de başladı. Nitekim Suudi Arabistan’ın ateşkes kararlarını hem BAE’nin güvenilmez adımlarının bir sonucu hem de genel Yemen stratejisinin iflasının sonucu olarak görmek gerekir.
Çin faktörü ve Rusya’nın oyuna dahil olması
GGK’nin Dış İlişkiler Müdürlüğü’nün sosyal medya hesabından açıklama yapan Adil Şebhi, Ramazan ayının başlaması nedeniyle GGK liderlerine tebriklerini iletmek ve son gelişmeleri konuşmak için, Çin’in Yemen Büyükelçisi Kang Yong ile görüşme gerçekleştiğini ilan etti.
Yemen’de önemli bir rol oynayan Çin, ülkedeki iç savaşta bir pozisyonu olmasa da tüm taraflarla iletişim içinde. Çin’in Kızıldeniz’deki jeopolitik hırslarına uygun ve Cibuti’deki üssünü tamamlayıcı bir konumda olan Aden, önemli bir alternatif olarak görülüyor. Bu hedefleri gerçekleştirmek için Çin GGK’nin kontrolündeki bölgede konumuna önem atfediyor. Bunun için GGK ile devam eden bir ilişkiye sahip.
Diğer yandan Rusya Yemen iç savaşı boyunca Sana’daki büyükelçiliğini kapatmadı ve Husiler dahil tüm taraflarla iletişimini devam ettirdi. Aden’de diplomatik elçilik açmak için Rusya hem meşru Hadi hükümetiyle hem de GGK üyeleriyle görüşmeler yaptı. Moskova bu süreçte, Suriye’nin aksine, Yemen’de doğrudan herhangi bir tarafı desteklememekte. Fakat Yemen’deki bölgesel ve küresel denkleme yeni bir boyut kazandırabilecek ve zaten karmaşık olan iç savaşı daha da derinleştirebilecek etken ise Suudi Arabistan ile Rusya arasındaki anlaşmazlık. Mart ayında başlayan küresel enerji piyasasındaki arz anlaşmazlığı ve ardından petrol fiyatlarında yaşanan tarihi düşüşle birlikte Rusya ile Suudi Arabistan arasındaki gerilim artmıştı. Rusya’nın Suudi Arabistan’ı cezalandırmak için Yemen’deki nüfuzunu kullanabileceği tartışılıyor.
Özerklik ilanın ardından Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, GGK Başkanı Aydarus ez-Zubeydi ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Zubeydi Bogdanov’a Kovid-19’a karşı etkili bir mücadele verdiklerini ve halkın hayatını kolaylaştırmak için özerklik ve olağanüstü hâl ilan ettiklerini söyledi. Bunun üzerine Rusya, Yemen’in toprak bütünlüğünü ve birliğini destekleyen herhangi bir açıklama yapmadı, ancak BM üzerinden devam eden müzakerelerde ısrar etti.
Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği Güney Yemen’deki ayrılıkçı örgütleri destekleyerek, bu bölgede ideolojik olarak günümüze dek etkileri devam eden bir nüfuz bıraktı. Bu çerçevede, GGK dahil olmak üzere bugün Güney Yemen’de faaliyet gösteren birçok sol ve milliyetçi parti ve örgüt, ideolojik olarak Moskova’ya yakın durmaktadır. Ayrıca paralı askerlik hizmeti veren Rus şirketlerinin de Yemen’de “askeri danışmanlık” ve “eğitim” hizmeti sağladıkları biliniyor.
Önümüzdeki süreçte hem Riyad’ın Moskova ile anlaşmazlığı hem de Rusya’nın Ortadoğu’da artan nüfuzu çerçevesinde, Yemen’de ve Babu’l-Mendep geçişinde daha fazla Rus varlığının görülmesi muhtemeldir. Moskova Kızıldeniz’deki askeri varlığını 2010’lu yıllarda bariz bir şekilde arttırdı. 2017 yılında Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Sudan’ın o zamanki cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir’den askeri bir üs inşa etmek için toprak tahsis etmesini talep etmişti. Sudan’da yaşanan yönetim değişikliğiyle bu projenin rafa kalktığı ortada; fakat Rusya’nın bu eksikliği Yemen üstünden telafi etme ihtimali güçleniyor. Son olarak Moskova ile Abu Dabi arasındaki sıcak ilişkilerin Yemen’e de yansıdığını belirttikten sonra, iki ülkenin hem Yemen’de hem de Libya’da aynı aktörleri destekleyerek bölgesel işbirliklerini artırdığını söylemeliyiz.
Yemen’de ittifaklar değişebilir
Yemen gibi savaşın uzun süredir devam ettiği yerlerde, ittifakların değişmesi, yeni dinamiklerin ortaya çıkması ve GGK’nin özerklik ilan etmesi beklenmedik şeyler değil. İlk başta Husilere karşı birlikte savaşan Hadi, GGK, Islah ve aşiret orduları gibi güçler, şu anda kendi aralarında çatışıyor. Aynı zamanda Suudi Arabistan ve BAE arasında da adı konmamış bir çekişme ve zaman zaman sıcak çatışmalara dönüşen bir mücadelenin yaşandığı açık. Bu koşullarda, hem söz konusu ülkelerin sahada desteklediği vekil örgütleri hem de müttefiklerini değiştirecek yeni ittifaklar kurmaları sürpriz olmaz. Birleşik Yemen fikrinin iyice zayıfladığı bu süreçte, bu durumun kabulüne yanaşması mümkün olmayan Hadi hükümeti, Islah ve aşiretlerden oluşan yeni bir ittifak kurabilir.
Öte yandan GGK’nin Husilerle bir yakınlaşma sürecine girmesi ve iki tarafın da memnun olacağı şekilde ülkenin paylaştırılması şaşırtıcı olmaz. Nitekim BAE’nin de Husileri destekleme ihtimali mevcut. Hadi güçleri ile GGK arasında zaman zaman yaşanan çatışmalarda Husilerin bariz bir şekilde GGK’ye destek verdikleri sır değil. GGK ve Husilerin ortak bir düşmanı bulunuyor. İkisi de hem meşru Hadi hükümetine hem de Islah Partisi’ne karşı duruyorlar. İdeolojik ve siyasi olarak hükümet ülkede demokratik bir rejim öngörürken, Husiler ve GGK ise askeri rejim tercih ediyorlar. Mevcut Yemen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Muhsin Ahmer Islah’a yakın dururken, BAE, GGK ve Husileri ise farklı nedenlerden dolayı ortak düşman olarak görüyor.
2015 yılında, uluslararası meşruiyeti bulunan Hadi hükümetini desteklemek ve Yemen’in toprak bütünlüğünü muhafaza etmek adına, Husilerin darbesine karşı askeri müdahalede bulunan Arap Koalisyonu’nun, hedeflediği sonuçları elde ettiği söylenemez. Başkent Sana dahil Yemen’in kuzeyini kontrol eden Husiler, şu anda bir anlaşma için Suudi Arabistan’la müzakere masasında. Diğer yandan GGK’nin özerklik ilanı da meşru Hadi hükümetinin fiili gücünü ve meşruiyetini zayıflatmış oldu. Ülkenin doğusunun bir kısmında hâlâ Suudi Arabistan etkinken, geri kalan kısmındaki aşiretlerin üstünde Umman nüfuzu söz konusu.
Mevcut şartlarda, Yemen’de Suudi Arabistan’ın yardımıyla tanınırlığı ülkenin doğusunda fiili olarak devam etse de, Hadi hükümetinin ciddi bir itibar kaybıyla karşı karşıya olduğunun altını çizmek gerekir. Sahadaki mevcut göstergeler ve Yemen’in fiili olarak en az üç parça şeklinde yönetildiği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, ülkenin toprak bütünlüğünün zedelenebileceği bir sürece girildiğini söylemek mümkün. Savaşın mevcut seyri de bir tarafın mutlak hakimiyetiyle neticelenme ihtimalini ufukta göstermiyor. Özellikle Marib ekseninde hükümet güçleri ile Husi militanları arasında yaşanan çatışmaların, petrol nakliye yollarının ve stratejik geçişlerin kontrolü adına yaşandığı söylenebilir. Daha açık bir ifadeyle, barış öncesi sınırları belirleme mücadelesi olarak görülebilir.
Tüm bu koşulları gören Suudi Arabistan’ın, üç yapılı Yemen yerine en azından Kuzey-Güney şeklinde bir ayırımı kabul edeceği anlaşılıyor. Bunun için de Suudi Arabistan Riyad Anlaşması’na muhakkak sadık kalınması gerektiğini söylüyor. Zira Riyad Anlaşması Hadi hükümetine, Aden’de GGK ile paylaşılmış bir yönetim şeklini garanti ediyor.
Sonuç olarak, Yemen’deki çatışmaların gidişatı ve koalisyon üyeleri arasındaki çatışmalara bakıldığında, mevcut sınırlarıyla birleşik bir Yemen öngörmek güç. Meşru hükümet güçleri ile Husiler arasında nasıl bir neticeye varılırsa varılsın, Riyad Anlaşması’nın çökmesi halinde Güney’de yeni bir çatışma süreci tetiklenebilir. Bu ise Yemen’i daha derin bir çatışma sarmalına sürükler. GGK’nin tek taraflı özerklik ilanının, Yemen’deki barış müzakerelerinde Husilerin işine yarayacağı açık. Barış umutlarına ciddi bir darbe vuran bu kararın, Suudi Arabistan’ın masadaki konumunu zayıflattığı da söylenebilir.
-----
(*)Riad Domazeti İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi'nde (İNSAMER) Ortadoğu araştırmacısı olarak görev yapmaktadır.