Osmanlı’yı yıkan Çarlık Rus İmparatorluğu da yıkıldı ve 1922 yılında, Rusya- Ukrayna- Belarus- Gürcistan- Azerbaycan- Ermenistan’ın katılımıyla “The United Socialist Soviet Republic- U.S.S.R-SSCB” kuruldu. Daha sonraki yıllarda; Avrupa cephesinden, Letonya-Litvanya-Estonya ve Moldova, Orta Asya cephesinden ise, Kazakistan-Özbekistan-Kırgızistan-Tacikistan ve Türkmenistan Sovyet’e katıldı.
Güya “Çarlık Rus İmparatorluğu” sevimli Komünist-Sosyalistler tarafından çökertilmiş ve halklara “özgürlük” verilmişti. Rus’un “eşitlik söyleminin” tuzağına düşmüş olan “Sultan Galiyevci-Rusla işbirliğini faydalı gören anlayış”, Türk kökenli-Müslüman topluluklar, Rusların ilk tokadını yiyenler oldu. Türkiye hariç bütün Türk boyları-devletleri-toplulukları, Rus Emperyalizminin boyunduruğuna girdi.
NATO olmasaydı Türkiye de çoktan işgal edilmiş olacaktı.
Çarlığın yerine kurulan Rus Emperyalizmi, Karl Marks’ın idealleri ile değil, Stalin’in “gaddar” diktatörlük prensipleri ile halkları ezen, “demir yumruk” bal gibi, yeni Rus İmparatorluğu.
Biz Arnavutlar Enver Hoca diktatörlüğü ile katıldık bu furyaya. Fukaralıktan ve “paranoyadan” başka bir şey bırakmadı Enver Hoca, geride. Ha bir de dindar diye, topluca öldürtmüş olduğu Müslüman ve Hristiyan ahalinin, yeni yeni bulunan toplu mezarları kaldı geride.
Türkiye’de de kardeş kavgasının tarafı haline getirdiği “solcu ve sağcı gençlerin hazin hatıraları kaldı”. Amerikan ve Rus emperyalizmi, körpecik Türk gençlerini toprağa gönderdi yıllarca. İdeolojinin güzel ve topluma yararlı prensiplerine değil, “Rus’a hayran olan” ve bu hayranlığını hala sürdüren “Perinçekgiller” ile “Rus’un yeni emperyal fikirlerinin dayanağı ”Avrasyacılığı, dünyanın bilmem kaçıncı harikası bir strateji zanneden ve buradan da büyük Türkiye çıkacağını tasavvur eden bir diğer grup “Avrasyacı-Rusperest-Güya Türkçü” kaldı geride.
2’inci Dünya savaşı sonrası yenilen Faşistlerin Avrupa’da oluşturduğu boşluk, Rus emperyalizminin 1948’deki Avrupa yayılmasının zeminini yarattı. Bu hızlı Rus yayılmacılığı batıyı ürküttü ve Avrupa’nın işgalden korunması maksadıyla, 1949 yılında NATO kuruldu. Amerikan-Avrupa askeri ittifakı. Ruslar da karşılık olarak, 1955’de Varşova Paktı’nı kurdu.
Varşova Paktı’na; Sovyetler Birliği, Polonya, Doğu Almanya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Çekoslovakya, Arnavutluk katıldı. Katılım; kukla rejimler veya askeri işgallerle sağlandı. NATO’nun karşısına “dev gibi bir askeri güç” dikilmişti, hem konvansiyonel hem de nükleer. Hiç savaşmadılar, ama “Proxy savaşlar” yaptılar.
Reklam
Diktatörlerin ayakta tuttuğu, milyonlarca muhalifin sürgünlerle ve çalışma kampları ile öldürüldüğü, “istihbarat ve askeri gücün imparatorluğu”, Sovyetler Birliği açlık sınırında olan milyonların ve milyar dolarlık “oligarkların” ülkesi oldu, 1970’lerden sonra. Komünizm rüyası bitmiş, açlıktan milyonların ölümüne neden oluyordu.
ABD’nin 1980’lerde uyguladığı; “dünya petrol fiyatlarını düşük tutma stratejisi” ve SSCB’ye uyguladığı “ekonomik abluka” 10 yıl içinde netice verdi ve SSCB 1991 yılında “çöktü”.
SSCB’nin Avrupa’da işgal ettiği-kontrolü altına aldığı ülkeler ilk önce “kurtuldu” ondan.
1991 sonrası gelen bağımsızlık hareketleri ile Kafkaslar ve Orta Asya ülkeleri ayrıldılar.
Emperyalist Ruslar; çözülmenin geçici olduğunu ve tekrar geleceklerini hesaplamışlardı. Ve bunun için bir dizi tedbirler almışlardı:- Geride kriz-çatışma alanları, Azerbaycan-Ermenistan gibi, bıraktılar ve bunları sürekli canlı tutmayı planladılar,- Kopan ülkelerin, Ukrayna ve Kazakistan gibi, içerisinde bıraktıkları ve gettolaştırdıkları, çok büyük orandaki etnik Rus nüfusunu sürekli desteklediler ve geleceğe hazır tuttular,- Sovyet döneminde de kendilerine tabi olan “küçük etnik unsurları”, Azerbaycan gibi, birçok ülkede iktidarda tutmaya ve gücü onların elinde bırakmaya özen gösterdiler, ülkelerin ahalisi Türki idi ancak yönetim azınlıklardan oluşmuş klanların elindeydi,- Tacikistan sınırları içinde bıraktığı Özbekleri Tacikistan’a karşı, Kırgızistan içinde bıraktığı Tacikleri Kırgızistan’a karşı, Özbekistan’da bıraktığı Tacikleri Özbekistan’a karşı “etnik çatışma alanları” oluşturarak kullandı ve iktidarları belirledi,- Rus istihbaratı, o zamanlar KGB idi, bu parçaları hiç rahat bırakmadı, kukla yönetimleri besledi, siyasi operasyonları sürdürdü,- Bu ülkelere etkili olabilecek Avrupa- Türkiye gibi güç merkezleri ile bu “kukla yönetimler” arasında kriz alanları oluşturdu, sürekli gerilimler yarattı ve bu ülkelerin etkisini minimize etti. Elçibey’in iktidarda tutulamaması gibi.
Her zaman olduğu gibi, tarih de boşluk kabul etmedi, Türkiye başarılı olamayınca, Rus “yenilenmiş gücü” başka bir anlayışla, yeniden bu ülkelere “el attı”.
Putin ile birlikte toparlanan Rusya, Avrupa cephesinde, Ukrayna krizi dışında önemli bir geri dönüş sağlayamamasına karşılık, Kafkaslar ve Orta Asya’da ciddi başarılar elde etti.
Rus’un nöbete diktiği diktatörler; Aliyevler-Kerimovlar-Şevardnadzeler gibi, halkları acımasızca yönettiler. Özgürlük ve demokrasinin zerresini layık görmediler, zavallı halklara.Demokrasi için Asya’da mücadele veren yegane ülke Gürcistan, onun dışında “yaşasın diktatörler” vaziyeti.
Reklam
Putin “yeniden Emperyal olmak”, Avrasya İmparatorluğunu kurmak için başarılı adımlarını sürdürdü.- 1991’de USSR’ın dağılması sonrası bu devletleri kendine bağlı tutmaya çalışan Ruslar, 11 eski uydusu ile “Bağımsız Devletler Topluluğunu” kurdu. Bağımsız devletler topluluğu; Türkmenistan’ın tam üyelikten ayrılması, 2008’de Rusların Gürcistan’a askeri saldırısından sonra Gürcistan’ın, 2015’de Rusların Kırım’ı işgal etmesi ile de Ukrayna’nın kuruluştan çıkması ile önemli güç kaybetmiş olmasına rağmen, Rusların hala önemli “enstrümanı” olma özelliğini koruyor.- Bağımsız Devletler Topluluğunu askeri bir organizasyon haline getirmeye gayret eden Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne de oldukça önem vermekte.
Bu bir askeri örgüt. Kökleri 1998 yılına gitmekle birlikte, bu günkü yapısına 2002-2003 yıllarında kavuştu. Rusya Federasyonu, Ermenistan, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan örgütün üyeleri.
2015 yılında Kolektif-Müşterek Hava Kuvveti kurulması çalışmaları, 2016 yılında da Müşterek Kriz Müdahale Merkezi kurulması çalışmaları başlatıldı. Ayrıca, Rusya Federasyonu ve Ermenistan, yukarıdaki anlaşma çerçevesinde, “Müşterek Hava Savunma Sistemi” kurdu. Anlaşma kapsamındaki diğer ülkelerle de benzer yapı oluşturulması gayretleri sürdürülüyor.
Örgütün en önemli hedefi, tıpkı NATO’nun “Article 5” prensipleri gibi, üye ülkelerin güvenliğinin, “kolektif bir anlayışla”, sağlanması.
Buna göre; “üyelerden biri veya bir kaçının; güvenlik, toprak bütünlüğü, egemenliğinin tehdit edilmesi ya da uluslararası barış ve güvenliğin tehdit altında olması durumunda, üye ülkeler bu tehditleri yok etmek için acil önlem alır” prensibi anlaşmanın ana hedefi.
Bu açık seçik bir askeri ittifak. Ve tehdidi birlikte def etmeyi, tehdide birlikte karşı koymayı, birlikte savaşmayı öngörüyor. Gerektiğinde kriz alanlarında barış gücü olarak da kullanılabilir.
Dikkatle baktığımızda sadece askeri ittifakla da sınırlı gözükmüyor.
Siyasi işbirliğinin her yönden geliştirilmesi, askeri işbirliğinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, uluslararası terörizme ve aşırılığa, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına ve diğer tehditlere karşı mücadele, bu ittifakın temel faaliyet alanları olarak belirlenmiş.
Söz konusu “Rus NATO’sunun”, ölçüleri elbette bildiğimiz NATO ile kıyas kabul etmez derecede “küçük ve güçsüz”, ancak bölgede meydana gelebilecek başta iç karışıklıklar olmak üzere, halk hareketlerine müdahale edebilecek, “İstanbul’daki NATO RRF” benzer, bünyesinde bir Kolordu büyüklüğünde “Ani Reaksiyon Birlikleri” de mevcut.
Rus NATO’sunun Ani Müdahale birlikleri; Belarus’tan bir Tugay, Rusya’dan bir Hava Saldırı Tugayı ve bir Hava Saldırı Tümeni, Kazakistan’dan bir Hava Saldırı Tugayı, diğerlerinden Tabur seviyesinde kuvvetlerden oluşmakta.
Gerek tahsis edilen Acil Müdahale kuvvetlerine, gerek ülkelerin genel askeri potansiyeline, gerekse ülkelerin güçleri ile coğrafyalarına baktığımızda, Rusya’nın bölgeye müdahalesine imkan sağlamaya dönük bir oluşum olduğu izlenimi veriyor.
Bu askeri oluşumun; Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’da meydana gelebilecek, halk ayaklanmaları, İslami karakterli paramiliter kalkışmalar, ülkelerdeki etnik unsurların birbirleri ile çatışmalarından kaynaklanacak olaylar, dışarıdan müdahaleler, ülkelerin birbirleri arasında çıkabilecek çatışmalar gibi, Rusya’nın bölge güvenliğini ve bölge ülkelerinin başka uluslararası angajmanlara girmesini önlemeye dönük yapılanma olduğu anlaşılmakta.
Bu organizasyonla ilgili önemli bir gelişme daha oldu geçtiğimiz günlerde. Azerbaycan Dışişleri bakanlığı; “Azerbaycan ile Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) ülkeleri arasında yakın askeri-siyasi ve askeri-teknik işbirliği kuruldu”, açıklamasında bulundu.
Azerbaycan’ın bu açıklaması çok dikkat çekici. Türkiye’nin Azerbaycan’a yıllardır süren NATO konseptine göre askeri reorganizasyon desteğine rağmen, hiçbir gelişme elde edilemediğine işaret etmekte. “Tek millet iki devlet” sözlerinin altının ne kadar boş olduğunu görmek için her halde “uyanmak-uyanık olmak” gerekli.
Bence Azerbaycan konusu bu askeri yapılanmanın en kritik olayı. Türkiye Azerbaycan’ı zaten kontrol edememişti, ama bu tamamen kaybı anlamına gelir. Çırpınırdın Karadeniz türküsünü bu defa Türkiye söyler sanırım.
Rus NATO’su dediğimiz yapı önemli bir askeri organizasyon olmakla birlikte, geçmiş dönemde birçok başarısızlığa da imza atmış. Söz gelimi 2010 yılı Kırgızistan halk ayaklanmalarına, Kırgız yönetiminin talebine rağmen “müdahale edememiş.” Özbekistan iç karışıklığında da aynı tepkisizlik görülmüş.- Rusya Federasyonu-Kazakistan-Beyaz Rusya Gümrük Birliği kurulması da Putin’in genişletmeye çalıştığı önemli diğer bir organizasyon. Bu henüz ceninden bir adım ötede bir yapılanma, Şangay cazibesi ile gelişmeye meyilli.
Sevgili okurlar, gördüğünüz gibi, Putin ve Rusya; “milli mefkureleri olan” Avrasya’nın kontrolü ve Rusların hegemonyasında yeni bir imparatorluk kurma yolunda önemli adımlar atmakta.
Gençlerin dediği gibi “hiç biri henüz bir Aleks değil”, yani mükemmel değil.
Ama istikbal vadedecek stratejik nitelikte.
Bir sorun var. O da; “Rusya’nın, uluslararası rekabet edebilir bir sivil sanayiye sahip olmaması ve sadece enerji gelirine dayanması” ve bunun böyle bir imparatorluğun sürdürülebilirliğini oldukça fazla riske sokması.
Putin Suriye’de olduğu gibi, Amerikan emperyalizmi ile uzlaşı alanlarında taşeronluğu kabullenen bir konsepti benimserse, elindeki böyle bir yapı “küresel güçlerle menfaat birlikteliği kesişim alanı” olarak, iş görür ve Putingiller de “üçüncü kalite” imparatorluk şefi olarak gururla ortada dolaşabilir.
Putin ve Ruslar, küresel ölçekte, yeni bir imparatorluk kuramazlar. Onlara kapılanlar da yarı yolda kalır. Bu millet de boşuna zaman kaybeder.
Küresel imparatorluk kurmak öyle S-400 satmakla olacak iş değil. Putin’in savunma bütçesi yaklaşık 60 milyar dolar, Amerika’nın savunma bütçesi ise yaklaşık 700 milyar dolar, yani 12 katı neredeyse.
Devrin “Putin yandaşlığı devri” olması hakikati değiştirmez, sadece arızi bir durum.