Geçtiğimiz günlerde Doğu Guta, İdlib ve Hama bölgesine yapılan saldırılar sonucu çok sayıda insan hayatını kaybetti. Bölgede kimin eli kimin cebinde belli değil. Esed´in askerleri ile işgalci güçler arasında sıkışıp kalan halk ise çaresizliğe teslim oluyor.
Bilindiği üzere Astana´da yapılan anlaşmada İdlip ve Hama´nın bir kısmı çatışmazlık bölgesi olarak kabul edilmişti. Türkiye yapılan saldırılara karşı bölgeler için alınan kararları hatırlatsa da işgalci güçler saldırılarına hiç sınır tanımadan devam ediyor. Bölgede her şey birbirine karışmış durumda. Saldırıların radikal güçlere karşı yapıldığını söyleyen şer ittifakı masum insanları katletmeye devam ediyorlar.
Saldırılardan kaçarak İdlib´in kuzeyindeki kamplara sığınan onlarca insan hayatta kalma mücadelesi veriyor. İdlib´in kuzeyi ve Hama´nın doğusundan geçerek sığınmacı kamplarına ulaşanlar ise olumsuz hava koşulları nedeniyle büyük meşakkatler yaşıyorlar.
Dört bir yanı Müslüman halklarla çevrili Suriye´de zulmün her türlüsü sergileniyor. Çocuklarının cenazelerini kaldıran anne babalar yaslarını dahi tutamadan mücadeleye devam ediyorlar.
Suriye´de devam eden saldırılar insanları göçe zorluyor. Doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalan masum insanlar çıktıkları yolda çileli bir hayata açılıyor ve zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Zira kişinin yerleşik hayatını zorunlu olarak terk edip yeni bir düzen oluşturması sanıldığı kadar kolay değildir. İnsanlar bir anda kendilerini farklı bir ortamda buluyor ve bir yandan yeni duruma uyum sağlamaya çalışırken diğer yandan maruz kaldıkları travma ile başa çıkmaya çalışıyorlar. Bu insanların büyük çoğunluğu gittikleri yerde işsizlik, yoksulluk, dil ve aidiyet sorunu gibi zorluklarla karşılaşıyorlar.
İslam kültüründe savaşın hukuki kuralları vardır, bu kuralların başında ise sivillerin sahip oldukları haklar gelir. Resulullah savaş esnasında çocukların, kadınların ve masum insanların koruma altına alınmasını ve bu kişilerin haklarının korunmasını emretmiştir. Siyonist-küresel güç odakları ise savaşı bir yıkım aracı olarak görüp çocuk, genç yaşlı kadın demeden katlediyor. Peki, insani sınırları tümüyle ihlal eden bu eşkıyaları durduracak bir güç yok mu? Savaş suçlarını içeren Lahey sözleşmesi, sivillerin hakları dikkate alınarak 1949 yılında imzalanan Cenevre sözleşmesi ne ifade eder? Bu anlaşmalar kimi ya da kimleri korur? Sözde üçüncü Cenevre sözleşmesi savaş esirlerine yönelik muamele biçimini, dördüncü Cenevre sözleşmesi savaş sırasında sivil kimselerin korunmasına yönelik maddeleri dördüncü Cenevre sözleşmesi ise ikinci dünya savaşında sivillere yapılan saldırıların sonucunda düzenlenmiş ve sivillerin hakları gündeme gelmişti. Peki, şimdi nerede bu anlaşmayı imzalayan ve destekleyenler? Nerede Birleşmiş Milletler, nerede insancıl hukuk savunucuları?
Ne yazık ki, bizler zulüm üreten güruhlardan hakkın ikamesini bekliyoruz. Oysa Rabbimiz yeryüzünde adaletin ikamesini Müslümanlardan istiyor.