Tarih: 13.08.2020 11:02

Açıklamalardan alıntılar

Facebook Twitter Linked-in

İktidarda bulunanların her gün karamsar bir tablo çizmesini istemek ve beklemek elbette mantık dışı olur. Ancak ülkenin hiçbir sorunu yokmuş, ekonomi uçuşa geçmiş, paramız değer kaybetmiyor, aksine yükseliyormuş, IMF’ye verilmediği halde borç verilmiş gibi açıklamalar gerçeği yansıtmıyorsa doğru olmaz. Yani iktidar sahipleri olsun, muhalefet olsun felaket tellallığı yapamaz, yapmamalı. Ancak bunun tersi, yani ekonomi giderek kötüleşirken mükemmel işliyormuş havası estirmek, bu yönde açıklamalar yapmak da gerçeği gizleyemez...

Bunun için bugün medyada yer alan bazı açıklamalardan kısa alıntılar yapmak, yorumu okuyucularıma bırakmak istiyorum.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, sıkça IMF’ye borcumuz kalmadığını, hatta IMF’nin yıllar önce Türkiye’den 5 milyar dolar borç istediğini hatırlatır. Elbette, sadece IMF’ye değil, uluslararası sermaye kuruluşlarının hiçbirine borcumuzun olmamasını isteriz, bundan da mutluluk duyarız. Ancak IMF’ye borcumuz kalmadı, hatta 5 milyar dolar borç verdik yaklaşımına zamanın Merkez Bankası Başkanı ve Yardımcısı’ndan gelen açıklamada farklı bir tablo ortaya çıkıyor.

Yapılan cevabi açıklamada MB eski Başkanı Durmuş Yılmaz’ın sözleri insanı düşündürüyor: IMF bizden borç istemedi. İhtiyati fona taahhütte bulunuldu. Bu da gerçekleşmedi. MB bilançosunda böyle bir borç kaydı yok.

MB eski Başkan Yardımcısı İbrahim Turhan ise şunları söylüyor: 2008 krizi sonrası IMF üye devletlerden 500 milyar dolara kadar borçlanma yetkisi aldı. Ankara sıcak bakmadı. Piyasalar olağan seyrine dönünce IMF bu finansman programını başlatmadı. Yani Türkiye, IMF’ye 5 milyar dolar vermedi.

Bir başka ekonomi ile değerlendirme ise 2009’da piyasaya sürülen 200 TL’lik banknotlar tedavüle girdiğinde 131 dolara tekabül ediyordu. Yani 200 TL ile 131 dolar alınabiliyordu. Bugün ise 200 TL’nin dolar karşısındaki değeri sadece 27 dolar.

Yani paramız o oranda değer kaybetmiş durumda. Böyle olunca dolar cinsi dış borcumuz Türk parası karşılığı olarak durduğu yerde artıyor, yani katlanıyor, ayrıca ithal ürünlerde sürekli fiyatlar yükseliyor, insanımızın alım gücü zayıflıyor demektir.

Dar ve sabit gelirlilerin alım gücünün zayıflaması ise belirlenen asgari ücretin açlık ve yoksulluk sınırının altında kalması demektir. Bu ise Kamu-Sen’in araştırmasına göre tek kişilik yoksulluk sınırı rakamının 3 bin 728 lira olarak belirlenmesi demektir. Bu ise ülkemizde milyonlarca çalışan ve emeklilerin yoksulluk sınırının altında bir gelire sahip olduğunu ifade ediyor. Türk-İş tarafından her ay yapılan araştırmaya göre asgari ücretin de açlık sınırının altında kaldığını gösterdiğine göre toplumun büyük bir kesiminin açlık ve yoksulluk sınırının altında bir gelir ile hayatını sürdürmeye mecbur olduğu ortada.

Son bir alıntı da eski Başbakan Davutoğlu’nun açıklamasından yapmak istiyorum.

Davutoğlu: “Cumhurbaşkanı Cuma günü MB rezervi 105 milyar dolar dedi, sonra 90 milyara indi. 15 milyar dolar üç gün içinde nereye gitti? Ekonomi yangın yeri, TL’nin belini büktüler ama ortada hesap veren kimse yok.”

Medyaya yansıyan bu değerlendirmelerin sahipleri de ülkenin kalkınması ve güçlenmesini isteyen kimseler. Herkesin aynı şeyleri düşünmesini beklemek ve istemek ne kadar yanlış ise bizden başkalarının aklı bu işlere ermez, sadece doğrusunu biz biliriz, biz uygularız yaklaşımı da işlerin kötüye gitmesini önleyemiyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —