Şehir Üniversitesi ile ilgili olarak düşüncelerimi burada “Şehir Üniversitesi yaşamalı…” başlığı altında yazmıştım. Bir daha da bu konuya girmeyi düşünmüyordum. Olan biten ortadaydı. Birileri Şehir Üniversitesinin mevcut yapısını değiştirmeye karar vermişti ve adım adım onu uygulamaya doğru gidiyorlardı. İçimden sadece şunlar geçiyordu: Bugünlerin yarınları da var. Tarih dede herkes için bir kayıt düşecek. Hakikatleri gizleyip üstüne örtü çekenlere acısam mı, üzülsem mi, ne yapsam, bilemiyorum.
Tekel’in, Şehir Üniversitesine önce tahsis edilen daha sonra devredilen arazisine benzer bir yer İzmir’de de vardı. Tekel Çiğli Balatçık Yaprak Tütün İşletmesi.
Burada 720 dönümlük koskoca bir arazi, içinde âtıl hale gelmiş makinaların olduğu devasa hangarlar, yeni binalar yapmaya müsait arsalar vardı. Biz de yeni kurulan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi için kampüs alanı arıyorduk.
İzmir’den bazı arkadaşlarım bana burayı gezdirdiler. Ben de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ilettim talebimizi. Mehmet Şimşek bürokratlarına bir hesap yaptırdı. “Burayı özelleştirme idaresi olarak satarsak bize ne gelir, biz bu üniversiteye kampüs alanı için ne kadar tahsisat ayırmak durumundayız, bana bir hesap çıkartın” dedi. Hesap neredeyse başabaş çıktı ve o zamanki İzmir Valisi Cahit Kıraç’ın da bulunduğu bir toplantıda Tekel’in bu arazisinin Üniversiteye eğitim amaçlı olarak kullanılmak üzere süresiz tahsisi kararlaştırıldı.
Daha sonra Üniversite bu kampüs alanı içinde çok sayıda bina yaptı. 70 bin metrekarelik eski binalar yenilendi. İlave binalarla bugün 140 bin metrekare kapalı alana sahip… Üniversite ayrıca burada bir cami ve teknopark yapmak istedi, fakat teknopark tahsisteki amaca uygun bulunmayarak reddedildi. Ancak Üniversite bu konuda ısrarlı ve temaslarını sürdürüyor, cami için de bir hayırsever arıyor. Bütün bu güzelliklere imza atan dönemin Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü, bugün maalesef imzasız ihbar mektuplarıyla mahkeme kapılarında hak aramak zorunda kalıyor. O içi bomboş iddianameyi mahkemenin kabul edişi, Türkiye’de hukuk alanında ne kadar derin sorunlar olduğunu apaçık ortaya koyuyor.
Şehir Üniversitesine Tekelin Kartal Dragos’taki arazisinin tahsisi de Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla gerçekleşmişti. Bunu zaten İstanbul’daki konuşmasında kendisi de söylüyor. Bu tahsis iptal ediliyor. O sırada TOKİ ve Emlak Konut bu araziyle ilgili imar planı değişiklikleri çalışması yürütmüş. Bunu haber alan Özelleştirme İdaresi oradaki doğal yapıyı korumak ve AVM ve çok katlı konut inşaatlarına engel olmak içgüdüsüyle Üniversiteye arazinin devrini teklif etmiş. Nitekim bazı açıklamalarda bunun tahsisin iptaline karşı bürokratik bir çözüm olarak nitelendirildiğini görüyoruz. Eğitim şerhi düşüldükten sonra tahsis ile devir arasında bir fark olmadığını da söyleyebiliriz. Tek fark tahsiste bir nevi kira olan işgaliye bedeli yani ecri misil ödeniyor. Hatta üniversitenin beyanına göre ilk tahsisin yapıldığı 2009 ile tahsisin Danıştay 13. Daire tarafından iptal edildiği 2013 arasında bugünün parasıyla 6.5 milyon Dolar ecri misil ödenmiş.
Şehir Üniversitesi tartışmasına bu sefer kamuoyu önünde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dâhil oldu. Doğrusu meseleyi ele alış tarzına ve üslubuna kendisi adına üzüldüm. Bu konuyu Parti içinde ele aldıklarını söyledi. İki ihtimal var. Ya kendisine doğru bilgi verilmedi, Şehir Üniversitesinin yaptığı açıklamaları görmedi, Mütevelli Heyet Başkanı Ömer Dinçer’in söyledikleri kendisine aktarılmadı, ya da baştan verilmiş bir karar dolayısıyla bunların hiçbirini dinlemeye gerek duymadı, sadece Halk Bankasının açıklamalarıyla yetindi. Aynı tavrı daha önce Parti Sözcüsü Ömer Çelik’te de görmüştük. Bankanın açıklamasındaki en tuhaf nokta, Üniversiteye devredilen ancak üzerine dava ikame edilmemiş alan ile üniversitenin teminat olarak verdiği diğer onca arazi ve binanın teminat değerinin olmadığının iddia edilmesi değil mi?
Bir nokta daha: Mahkemenin iptal kararları, TMMOB’nin sanayi mirası korunsun iddiasına değil Vakıf Üniversitelerine tahsiste kamu yararının bulunmadığı tezine dayanıyor. Bunun nasıl tehlikeli bir sürece işaret ettiğini izaha sanırım gerek yoktur. Devlet ya da Vakıf Üniversitesi, eğitimi hangisi yaparsa yapsın kamu yararı yok denilebilir mi?
Tayyip Erdoğan konuşmasında Abdullah Gül’ün Şehir Üniversitesi ile ilgili olarak kendisini aradığını söylerken şu ifadeleri kullandı:
Tabii bizi halef selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. Dedi işte ‘Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz.’ Kendisine dedim ki ‘Temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz geçmişte bankaların nasıl iflas ettiğini biliyoruz. Hamdolsun 17 yıldır bizim dönemimizde, bizim bankalarımızın hiçbirisi kasaları boşaltmadı. Biz de kasayı boşaltamayız.’
Kasıtlı veya değil bu sözlerden Abdullah Gül’ün kendisinden hukuk dışı bir talepte bulunduğu iması ortaya çıkıyor. Abdullah Beyin böyle bir talepte bulunmayacağını onu tanıyanlar bilir. Ben yine de Abdullah Gül’e konuşmanın detaylarını anlatmasını rica ettim. Şunları anlattı:
Ben tartışmaya dâhil olmayı çok istemedim ancak ortada güzel bir Üniversite var, saygınlığı yüksek, kontenjanlarındaki doluluk oranı vakıf üniversitelerinin ortalamasının üstünde… Ülkemizin en seçkin Hocaları burada görev yapıyor. Açılışını Tayyip Beyle beraber yaptığımız, Mütevelli Heyet Başkanı olarak hepimizin yakından tanıdığı Ömer Dinçer’in görev yaptığı güzide bir Üniversite… Vakıf Üniversitelerini denetleyen YÖK’ün raporlarında en ufak bir sıkıntı yok.
Bana sürekli olarak bu konuda bir şeyler söylemem için ısrar edenler oldu. Onlara ben telefonla gerekli teması yaptım demek zorunda kaldım, basının bu şekilde haberi oldu, yoksa bu telefon irtibatını duyurmak bile istememiştim.
Düşüncelerimi başka bir mecrada açıklayabilirdim ama maksat üzüm yemek olsun dedim ve Tayyip Beyi aradım. Kendisine de “siz bir çözüm yolu bulabilirsiniz, devir işlemini yanlış bulmakta haklı olabilirsiniz, ama hukuk içinde bir çözüm üretilebilir, mesela şartları olgunlaştırılmış yeniden tahsis düşünülebilir” dedim. Sonra da: “Üniversite kendi gelirleriyle borcunu ödeyebileceğini söylüyor, bunu Ömer Dinçer de teyit ediyor, Halk Bankasıyla üniversite daha önce anlaşmıştı, kaldı ki teminatlar da yeterli, bu kolaylık başka işletmelere gösteriliyorsa bir üniversite bunu haydi haydi hak eder, bu çerçevede bir çözüm bulunabilir” diye ilave ettim. Hukuk dışı bir yol önermek aklımdan bile geçmez.
Burada ikinci bir husus daha var. Tayyip Bey konuşmasında devir işlemi dolayısıyla Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve Feridun Bilgin’i, dolaylı olarak da Ömer Dinçer’i ve Üniversite yöneticilerini dolandırıcılıkla itham etti. Kaldı ki ilk dört kişinin sadece devir işleminde imzası var, Halk Bankla kredi ilişkisinde yerleri yok. Bu elbette Tayyip Bey açısından bir talihsizlik… Çünkü ortada yasal olmayan hiçbir şey yok. Vakıflara tahsis ya da devir konuşulacak olursa sanırım Bilim Sanat Vakfı son sırada gelir.
Kartal’daki arazinin devir işlemi Erdoğan’ın bilgisi haricinde olabilir mi? Böyle olmadığına dair en kuvvetli delil, diğer üyelerle birlikte kararda imzası olan İdris Güllüce’nin Özelleştirme Yüksek Kurulunda bulunması. Yıllarca Tuzla Belediye Başkanlığı yapmış olan Güllüce, devredilen arazinin değerini çok iyi biliyor olmalı. O halde bu konuyu Tayyip Beye aktarmış ve imza için müsaadesini almış olmalı diyenler haksız sayılmazlar…
Tayyip Beyin öyle bir muradı olmadığı iddia edilebilirse de medyada kendini bilmez bir grup Abdullah Gül’ü de dolandırıcılardan biri diye saymakta çok pervasız. Ancak kavrayamadıkları bir şeyler var: Tayyip Beyle geçmişte bir arada olmuş ya da bundan sonra bir arada olacak ve beraber iş yapacaklara “dikkat edin, bir gün benzeri ithamlar sizin de başınıza gelebilir” yollu takılmalarının doğrudan Tayyip Beyi ilzam ediyor oluşu…
Sizce Tayyip Bey de bunu murat ediyor olabilir mi, yoksa bunlar bazı akılsızların işi mi?
Doğrudan iletişim için: mtekeli35@gmail.com