Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

ABD’nin yeni Orta Doğu paylaşımı, Suriye defterinin kapanması ve benim yanaklarımdaki gözyaşları

Adelina Sfishta'nın Yazısı; Yazılarımı takip edenlerin bildiği gibi, ben “Türk ve Kürtlerin müşterek geleceğinden yana bir gazeteciyim”. Ayrıca, Kürt meselesine “Bölgesel Kürt meselesi ölçeğinde bakılması” gerektiğini savunuyorum.

ABD’nin yeni Orta Doğu paylaşımı, Suriye defterinin kapanması ve benim yanaklarımdaki gözyaşları

Yazılarımı takip edenlerin bildiği gibi, ben “Türk ve Kürtlerin müşterek geleceğinden yana bir gazeteciyim”.

Ayrıca, Kürt meselesine “Bölgesel Kürt meselesi ölçeğinde bakılması” gerektiğini savunuyorum.

Bu tavsiyem; hem “aklıselim olanlar”, hem de “ben merkezli milliyetçiliği düşünce merkezlerine yerleştirmiş olanlar” için geçerli.

Bu şekilde bakılamazsa bu problemin çözümü neredeyse imkansız.

Son Suriye operasyonu, operasyon süreci ve sonrası meydana gelen anlaşmalar çerçevesinde de gördük. Bu yol ve yöntem; hem Türklere, hem Kürtlere, hem de bölgeye hayır getiresi değil.

İki taraf da, kaybediyor ve bu bakış açısıyla kaybetmeye devam edecek.

Hep dışarıdan gelenler kazanacak. Nifak tohumlarının fay hatlarında açtığı yarıklar içinde oluşturdukları depremlerle.

Bu duruşumu anlatmaya ve vicdan sahibi okurlara bir şeyler söylemeye gayret ettim, yazılarımla. “Ülkücüler” için de yazdım, “Kürtçüler” için de.

Meseleye “Türk penceresinden bakanlar” bana daha çok ve keskin tepkiler verdi. Kürtlerden de tepki aldım ama daha çok fikirlerime katılanlar olduğunu gördüm. Kalbi kırılmış olanlar da vardı elbette. “Hem kardeş diyorsunuz, hem bize saygı göstermiyorsunuz” en çok söylenendi.

Bir iletişim problemi olduğu gerçek. İletişimde temel problem, meselenin sakin ve sabırlı bir şekilde, açık-aşikar konuşulamaması. Birbirleri hakkında birçok ön yargıya ve yanlış verilere sahipler. Kafaları bulanık olanlar-karıştırılmış olanlar da ortalığı karıştırmıyor değil.

İki tarafın içinde elbette “aşırılar” da var. Ama çoğunluk, kendi mahallelerinin “diğerine yakın kesiminde”. Yani “diğerine doğru” birer adım atsalar, el sıkışabilecek mesafedeler.

Hiç arzu etmediğim ve sosyolojik açıdan, “derin toplumsal yaralar açacağına inandığım”, “operasyon-harekat” da oldu ve bütün bu tartışma ortamına “bomba gibi” düştü.

Düşünün, bu kardeş olması gereken iki toplumun arasını bulmak, “coniye” düştü.

Kim ne elde etti, hangi kahramanlıkları gösterdi, kim yendi-kim yenildi, ne alındı ne verildi, hiç umurumda değil. Kardeşlerin kavgasından “fayda ummak” ahmaklık değil mi ki?

Benim hatıralarımda; “bu milletin tarihindeki kardeş kavgalarından birisi” olarak kalacak.

İnsanlar hiç düşünmedi; “ya biz bu noktaya nasıl geldik?” ve “bu bir çıkış yolu mu?”

“El-Alem”, bizim kavgamıza “hakem oldu”, “el ovuşturdu”, “bayram etti”, “stratejik avantaja dönüştürdü”, “bölgesel menfaatlerine meze yaptı”, “pazarlıklarında bizi masaya sürdü”, “bizim üzerimizden prim yaptı”, “bize hakem oldu”.

Ama çok tehlikeli olan bir şey oldu. Halk bir birinden daha da koptu. Kürt ve Türk düşmanları bu fırsatı elbette “mükemmel” değerlendirdi.

Sınırın bu yanındaki çocuklar “Mehmetlerinin kahramanlıkları ile coşarken”, sınırın öbür tarafındaki çocuklar “mahallesini savunan keleşli delikanlıyı kahramanlaştırıyordu”.

İki tarafın hikayeleri “ayrılık-düşmanlık üzerineydi” vesselam.

Çok üzgündüm, yazı yazmak hiç istemedim., elim kaleme gitmedi günlerce.

Kosova’da tanıştığım “Malatyalı Ülkücü Kürt Abdullah ağabey” geldi aklıma, Somali’de “Turkish Restoran tabelasının yanına Türk bayrağı dikmiş, Kürt Salih kardeş” geldi aklıma.

Sonra, “Avrupa ülkelerinde birbirlerini boğazlayan Türkler ve Kürtlerin görüntüleri” geçti yabancı haber kanallarından.

Temel Karamollaoğlu’nun “Türk-Kürt asırlık kardeşliği” sözüne, sosyal medyada “biz kardeş değiliz artık diyen binlerce Kürt’ün tepkilerini” iletmek geçti zihnimden.

Müslümanca yola çıkanların “ırkçılığa savrulması” tokat gibi yapıştı suratıma.

Macaristan Budin kalesinin son komutanı, kahramanca çarpışan ve bu millet için Macaristan’da, Budin kalesinde, şehit olan Arnavut Abdurrahman paşa geldi gözlerimin önüne. 

Yuh dedim, yuh. Sırp’a kucak açana yuh. Yarın bize de aynı muamele yapılır mı diye düşündüm, korktum kendi düşüncemden. Türk Arnavut ilişkileri de yönetilemez noktaya getirilir mi?

Osmanlı, sadece ve sadece, adalet ve halka gösterdiği saygı ile Arnavutların ve Boşnakların Müslüman olmasını sağladı, Balkanlarda. Kılıçla değil. Kılıçla olsaydı, Edirne’den sonra üç defa kılıçtan geçirdiği Sırplar Müslüman olmalıydı. Hayır, Sırplardan ve Bulgarlardan zulüm gören Arnavutlar ve Boşnaklar, Türklerin İslam’ı tebliğine “evet” demişti. Adalet idi, saygı idi, hoş görmek idi, bu evetin arkasındaki psikoloji.

Akıldı, Türklere yol gösteren Balkanlarda. Yunuslar, Saru Saltuklar, dervişlerdi. Gönül ehli idi.

Demokrasi idi, Türklere Balkanlarda yol gösteren. Toplumların hak ve hukuklarına saygı idi. Yerel yönetim tarzlarına ardına kadar kapı aralamak idi.

Bu Türkler nerede şimdi?

Yürekleri küçülmüş, akılları dumura uğramış, adalet anlayışları rafa kaldırılmış bu Türkler o Türkler değil, kesinlikle değil.

Milliyetçilik gereği yapıldığı söyleniyor, bu operasyonların.

Milletini küçülten milliyetçilik olur mu? “Onlar”, niye millete dahil değil ki? Kabahat kimde?

Orhun yazıtlarını da mı okumuyor, bu günün Ülkücüleri. “Az milleti çok kıldım”. Ne demek? Kabileciliği kaldırdım demek değil mi?

Peki, yaptıklarımızla nasıl bir neticeye vardık?

Rus ve Amerikalı vermişler kafa kafaya, anlaşmışlar. Paylaşımlarını yapmışlar.

Savaşı çoktan bitirmişler.

Başka coğrafyalardaki “kanlı tezgahları” çoktan kurmuşlar.

Rusya Suriye’yi kapmış, bölgenin “kahyası” olmuş. Amerika Çin’e kilitlenmiş, İran’ın “destabilitesi”, İsrail’in “güvenliği” garantisini almış. Kürtler Amerikalıların olmuş.

Biz de “milliyetçilik adına” kardeş kavgasını büyütmüş de büyütmüşüz.

Biz bu oyunu bozmak için “akıl oyunlarına” değil, “akılsızlık oyunlarına” dalmışız. Akılla çözülmesi gereken meseleleri, pazu ile çözmeyi akıllılık sanmışız. Aklı eksik olan pazuya müracaat edermiş.

Elimizde ne kaldı? Bir miktar arazi. Güvenli bölge. Ya Kürtler? Nasıl tamir edilecek kırılan kalpler?

Başarı mı, değdi mi sizce?

Putin’den gelecek tafralar da cabası.

“Düşman Suriye devleti, düşman Suriye Kürtleri”, büyük başarı doğrusu.

Beni sormayın, üzüntüm dağlardan büyük.

Çanakkale’ye gitmeyeceğim artık.

 

 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Osman Özcan
20.10.2019 19:48:14
İlk kez rastladığım bir yazar.. zor zamanda gerçeğe en çok yaklaşan akl-ı selim sahibi bir ses, biraz da haklı bir sitem.. kutluyorum..

YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER