12. 09. 2018 Çarşamba
NEW YORK - Övünç Kutlu
ABD´de 10 yıl önce yaşanan finansal kriz, küresel piyasalardan trilyonlarca doların silinmesine, milyarlarca dolar yatırımın kaybolmasına ve milyonlarca kişinin işsiz kalmasına neden oldu.
1929´daki "Büyük Buhranın" ardından en büyük ekonomik kriz olarak nitelendirilen 2008´deki "Büyük Durgunluk", dünya genelinde şirketlerin piyasa değerinden 14,5 trilyon doların silinmesine yol açarken, küresel piyasada 20 trilyon dolarlık kayba yol açtı.
10 yıl önce yaşanan finansal kriz nedeniyle, ABD´nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık 14 trilyon dolar ve Amerikan mortgage piyasasında 10,5 trilyon dolarlık kayıp oluşurken, sadece ABD´de 9 milyon kişilik istihdam kaybı yaşandı ve 8 milyon konuta bankalar tarafından icra yoluyla el konuldu.
2008 küresel krizine neden olan finansal enstrümanların ortaya çıkışı, 1970´lerde Solomon Brothers´ta çalışan Lewis Ranieri adlı tahvil işlemleri yapan bankacının, binlerce mortgage (konut kredisi) tahvilini birleştirerek "Mortgage-Backed Securities" (MBS) (Konut Kredisine Dayalı Menkul Kıymetler) adlı yeni bir yatırım aracı oluşturmasına dayanıyor.
Yüz binlerce mortgage tahvilinin getirisine sahip olan MBS´lerin yıllar içinde bankalar için çok karlı bir yatırım aracı olmasıyla, özel finans ve bankacılık kuruluşları 1980´lerden itibaren ABD yönetimlerinden regülasyonların gevşetilmesini talep etmeye başladı.
ABD´nin 40´ıncı Başkanı Ronald Reagan (1981-89), 41´inci Başkanı George H. W. Bush (1989-93), 42´nci Başkanı Bill Clinton (1993-2001) ve 43´üncü Başkanı George W. Bush (2001-Ocak 2009) dönemlerinde, ABD´nin finans ve bankacılık sektörlerinde regülasyonlar önemli derecede azaltıldı.
Regülasyonların azaltılmasında, 1987-2006 arasında 4 farklı Amerikan Başkanı yönetiminde 18,5 yıl görev alan ABD Merkez Bankasının (Fed) Başkanı Alan Greenspan önemli rol oynarken, regülasyonların gevşetilmesi bankaların daha az yükümlülük ve denetimle faaliyet göstermesine olanak sağladı.
1980´lerden itibaren hızla yükselişe geçen Amerikan bankacılık sektörü, 2000´li yıllara gelindiğinde ülkenin en büyük endüstrisi haline geldi. ABD Başkanı George W. Bush, ülkede her ailenin artık konut sahibi olarak "Amerikan rüyasına" ulaşabileceğini vurguladı.
Ancak, ülkede konut alabilecek sınırlı sayıda yüksek gelirli orta-üst sınıf aileler olduğu için, bankalar toplumun alt sınıflarına konut satmanın ve mortgage vermenin yollarını aradı.
ABD federal hükümeti tarafından desteklenen "Fannie Mae" ve "Freddie Mac" adlı büyük kuruluşlar konut kredilerini teminat altına alırken, büyük miktarlarda MBS yaratıyordu. Bu kuruluşlara ek olarak, konut kredisi veren özel kişi ve şirketlerin sayısında 2000´li yıllarda hızlı artış görüldü.
Amerikalı bankalar, konut kredisi veren kuruluşlar aracılığıyla, düşük gelire sahip olan toplumun alt kesimindeki aileleri hedef aldı ve bunlara "sub-prime mortgage" (eşik-altı mortgage) sunmaya başladı.
Eşik-altı mortgage sayesinde düşük gelir grubundaki ailelere yüksek faiz oranıyla konut kredisi verilirken, iş durumları ve gelir miktarları gibi önemli risk kriterleri giderek görmezden gelindi. Çünkü konut kredisi alan ailelerin sayısı arttıkça, MBS´lerin getirisi hızla yükseliyor ve bankaların karı artıyordu.
Riskli eşit-altı mortgage tahvilleri "BBB"den başlayan düşük kredi notlarına sahipken, yüksek gelirli ailelerin mortgage tahvillerine "AAA" kredi notundan başlayan yüksek kredi notları veriliyordu.
Ancak, bankalar eşik-altı mortgage tahvillerine sahip MBS´leri de yatırımcılara satabilmek ve daha çok kar edebilmek için 2 yöntem kullandı.
Bunlardan ilki, düşük kredi notuna sahip olan riskli tahvillerin, bankalar tarafından "Collateralized Debt Obligation" (CDO) (Teminatlı Borç Yükümlülüğü) adlı yeni bir finansal türev aracına dönüştürülmesiydi.
İkinci yöntem ise, düşük kredi notuyla dolu olan CDO´ların, Fitch Ratings, Standard & Poor´s ve Moody´s gibi önemli kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yüksek kredi seviyesinden notlandıralarak daha az riskli gösterilmesiydi.
CDO´ların içindeki mortgage tahvillerinin yüzde 90´ından fazlası yüksek nota sahip ve risksiz gösterilse de, aslında içleri düşük notlara sahip riskli tahvillerle doluydu.
CDO´ların toplam değeri 2004-07 yılları arasında 1,4 trilyon dolara ulaşırken, krizden sonra aşırı riskli olduğu anlaşılan CDO´lar "toksik" olarak adlandırıldı.
Bankalarla yatırımcıların olası kayıplarını önlemek amacıyla, mortgage tahvilleri, MBS´ler ve CDO´lar, "Credit Default Swaps" (CDS) "Kredi Temerrüt Takası" adlı bir sözleşmeyle sigorta altına alınıyordu.
Böylece, Amerikalı ailelerin mortgage´larını ödeyememe, yani temerrüde düşmeleri, durumunda MBS ve CDO sahiplerinin zararlarının telafi edilmesi için CDS´ler oluşturulmuştu.
CDS´lerin toplam değeri 2007´nin sonunda 62 trilyon doları bulurken, bunların büyük bölümü dünyanın en büyük sigorta şirketi American International Group´a (AIG) aitti.
Artan konut satışlarının konut fiyatlarını yükseltmesi nedeniyle, düşük gelire sahip olan ailelerin mortgage primleri 2006´da yükselmeye başladı ve temerrüde düşen ailelerin sayısında hızlı artış görüldü.
Temerrüt oranlarındaki hızlı artış MBS ve toksik CDO´ların değerlerinde büyük kayıplara neden olurken, Amerikalı yatırım bankalarının New York borsasında işlem gören hisseleri çakıldı.
ABD´nin en büyük beşinci yatırım bankası olan ve 85 yıldır faaliyet gösteren Bear Stearns, Temmuz 2006´da eşik-altı mortgage yatırım fonlarının değerinin sıfıra ulaştığını duyurdu. 2007´nin başında Bear Stearns hisseleri 170 dolardan işlem görürken, hisselerinin hızla düşmesi nedeniyle kuruluş ABD´nin en büyük bankası JPMorgan Chase tarafından 16 Mart 2008´de hisse başına 2 dolara satın alındı.
Bear Stearns´in satın alımına Fed New York Şubesi 30 milyar dolar fonla yardımcı olurken, dönemin Fed Başkanı Ben Bernanke Bear Stearns´in batmasına izin verilmesi durumunda bütün Amerikan ekonomisinin zarar göreceğini savundu.
Fannie Mae ve Freddie Mac ise 7 Eylül´de ABD federal hükümetinin korumasına ve kontrolüne girdi. Bu iki kuruluşun ABD hükümeti tarafından kurtarılması Amerikan halkına 135 milyar dolara mal oldu.
MBS ve CDO´larda yüksek pozisyona sahip olan ABD´nin dördüncü en büyük bankası Lehman Brothers´ın hisseleri 9 Eylül´de yüzde 45 ve 11 Eylül´de yüzde 40 değer kaybetti. 15 Eylül 2008 pazartesi günü Lehman´ın hisseleri borsada sıfıra (0) vurdu ve banka iflasını açıkladı.
Bir gün önce ise batmaya çok yakın olan Merrill Lynch, Bank of America tarafından satın alındı.
Yatırımcılar, panik halinde ABD´li bankaların hisselerini satarken, bankalar "çöp" değerindeki MBS ve toksik CDO´ları ellerinden çıkarmakta zorlandı. Ancak, Goldman Sachs ve Morgan Stanley gibi ellerinde CDS sigortaları tutan bankalar finansal krizden karla çıktı.
440 milyar dolar değerindeki MBS ve toksik CDO´lara sigorta yapan AIG´nin nakit akışında zorlanması ise dünyanın en büyük sigorta şirketini batmanın eşiğine getirdi.
AIG´nin "Batamayacak Kadar Büyük" olarak tanımlanması yetkilileri harekete geçirdi. Fed New York Şubesi, 16 Eylül´de, AIG´ye 182 milyar dolar kurtarma paketi sağlayacağını açıklarken, bu miktarın içinden 2 milyar doların AIG yöneticilerine prim olarak ödeneceğinin duyulması ise Amerikan halkında büyük tepkiye neden oldu.
Başkan George W. Bush, 3 Ekim 2008´de "Sorunlu Varlıkları Rahatlatma Programı" (TARP) adlı yasayı yürürlüğe sokarak ABD hükümetinin bankalara 700 milyar dolar değerinde destek sağlamasına izin verildi.
Amerikalı yatırım bankalarına ek olarak, nakit akışında büyük sıkıntı çeken otomotiv firmaları General Motors, Chrysler ve Ford yardım paketine dahil edildi.
Ekonomistlerden "Amerikan ekonomisi ulusallaştırılıyor" damgası yiyen yardım paketi, Amerikan toplumundan büyük tepki çekti ve "Benim kurtarma paketim nerede?", "İşsiz ve evsiz, hükümet şimdi nerede?" gibi sloganların döneme damgasını vurmasına neden oldu.
ABD´deki finansal kriz kısa süre içerisinde küresel yatırımcıları ve diğer önemli ülkelerin ekonomilerini etkisi altına aldı.
Başta Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere, Çin ve Rusya hükümetleriyle bankalarının Amerikalı MBS ve CDO´larda yüksek pozisyonları ve Amerikan bankalarında hisseleri bulunuyordu.
ABD´de konutların icraya düşmesi ve şirketlerin iflasları artarken, ABD ve AB´de işsizlik oranları hızla yüzde 10´un üzerine çıktı. Dünyanın en zengin ülkelerinin alım gücünün düşmesi, küresel üretim ve imalatın motoru olan Çin ekonomisini de durgunluğa sürükledi.
2008 finansal krizinde şirket hissedarlarının kaybı yaklaşık 20 trilyon dolar olurken, dünya genelinde şirketlerin piyasa değerinden 14,5 trilyon dolar silindi.
Kriz nedeniyle, ABD´nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık 14 trilyon dolar, Amerikan mortgage piyasasında ise 10,5 trilyon dolarlık kayıp oluştu.
Kriz sırasında, sadece ABD´de 9 milyon kişilik istihdam kaybı yaşanırken, 8 milyon konuta bankalar tarafından icra yoluyla el konuldu.
2008 finansal krizi sırasında veya sonrasına, hiçbir Amerikalı yetkili ya da banka yöneticisi yargılanmadı.
ABD ekonomisinin zirvesinde bugün bankacılık sektörünün yerini teknoloji endüstrisi alırken, Apple, Amazon, Google, Facebook ve Microsoft´un toplam piyasa değeri 4 trilyon doları geçiyor. Bu şirketler, küresel inovasyonun da başını çekiyor.
Bugün, ABD´nin milli borcu 21,47 trilyon dolar, konut kredisi borcu 15,15 trilyon dolar seviyesinde bulunuyor.