ABD'li isimden Biden'a soykırım tepkisi

Eski ABD Adalet Bakanlığı Müşaviri Bruce Fein, Biden'ın 1915 olaylarıyla sözde soykırım açıklamasına tepki gösterdi

ABD

Merkezi Washington'da bulunan bir hukuk firmasının kurucusu olan, birçok Amerikan muhafazakar düşünce kuruluşunda uluslararası hukuk uzmanı olarak görev yapan Fein, Biden'ın 1915 olaylarına ilişkin 24 Nisan'da yaptığı açıklamayı ve Ermeni iddialarını AA muhabirine değerlendirdi.

Soru: Sayın Fein, öncelikle 1915 olaylarına ilişkin Biden bir açıklama yaptı ve bunu "soykırım" olarak niteledi. Eski bir bürokrat ve bir anayasa hukukçusu olarak sizin 1915 olaylarına ilişkin değerlendirmeniz ve görüşleriniz nedir?

Fein: Siyasi açıklamalar, bu konuyla ilgili bir son nokta koyamazlar çünkü yasal dayanakları yok. Hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2015'te Perinçek'e karşı İsviçre adlı davada, Fransız Anayasa Konseyinin de daha önceki bir kararını da yineleyerek, yasama-yürütme mercilerinin yargı yetkisi olmadığını, soykırım suçuna yönelik suçu veya masumiyeti ilan edecek yasal yetkileri olmadığını açık bir şekilde ortaya koymuştu. Bu ancak bir mahkeme tarafından yapılabilir ve Soykırım Sözleşmesi'nin 9. maddesi uyarınca, olayların soykırım olup olmadığı konusunda bir anlaşmazlık varsa, bu durum Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanında yargılanacaktır. Bu madde 70 yıl önce 1951'de yürürlüğe girdi ve Ermenistan, Soykırım Sözleşmesi'nin dokuzuncu maddesinde belirtildiği gibi iddialarını Uluslararası Adalet Divanına götürmedi. Tabii Türkiye, herhangi bir kişi gibi masumiyet karinesine sahiptir ve şu ya da bu şekilde bir mahkeme karar verene kadar masumiyet karinesi geçerlidir.

- 1915 olaylarının 1861'de güney eyaletlerinin ayrılmak istediği ABD İç Savaşı'ndan farkı yoktur

Şimdi 1915 olaylarına Soykırım Sözleşmesi hakkındaki bilgimle bakacak olursam, her iki tarafta da çok korkunç cinayetlerin birkaç nedenden ötürü bir soykırım teşkil ettiği bana oldukça şüpheli görünüyor. Birincisi, işlendikleri tarihte suç teşkil etmeyen fiillerin geriye dönük olarak suç olamayacağı şeklinde bir evrensel hukuk ilkesi vardır. Soykırım kavramı 1943'e kadar, yani 1915'ten on yıllar sonraya kadar bile icat edilmemişti. Dolayısıyla onları 1915'teki olaylara geriye dönük olarak uygulamak, uluslararası hukuka aykırıdır. Ancak burada geriye dönük işlem yapma sorunu olmadığını varsayarsak bile, Soykırım Sözleşmesi'nin hazırlanması sırasında, siyasi motivasyon nedeniyle işlenen bir cinayetin, bir öldürmenin soykırım olmadığı, siyasi duruşun açık oylamayla soykırım suçundan dışlandığı söz konusudur. Soykırım Sözleşmesi'nin hazırlanmasına katılanlar tarafından tartışıldı, bu hariç bırakılarak oylandı ve onaylandı. Yani örneğin, bölünme üzerine bir savaş olduğu için ölümler oldu, bunlar soykırım olarak tanımlanamaz. Çünkü bunlar siyasi anlaşmazlıklar üzerine, bir grubun bağımsız olmayı hak edip etmediğine dair anlaşmazlıklar üzerine çıkmıştır. Bunun (1915 olaylarının) 1861'de güney eyaletlerinin ayrılmak istediği ABD İç Savaşı'ndan farkı yoktur. Oldukça kanlı bir iç savaş yaşandı, yüz binlerce insan öldü. Bunlar da siyasi görüş üzerineydi. Bir taraf ayrılmak istedi, Birlik de buna 'hayır' dedi. 'Anayasa kapsamında buna hakkınız yok' dedi. Buradaki öldürmeler soykırım değildi. Birinci Dünya Savaşı'nda yaşananlara bakarsanız, Osmanlı Ermenilerini kendi sözleriyle bile ele alırsanız, bunun açık bir şekilde soykırım olmadığı görülür. Osmanlı Ermenileri isyan ettiler. 1915'te Osmanlı İmparatorluğu vatandaşıydılar. Onlara bir sadakat borçluydular ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan siyasi bağımsızlık elde etmek için isyan etmeye çalışıyorlardı. Politik bir hedef gözettiler. Dolayısıyla ortaya çıkan ölümler tanım gereği soykırım değildi. 1919'daki Paris Barış Konferansı'nda Osmanlı Ermenileri, 1915'te savaşan taraf olarak İtilaf güçlerine katılmalarıyla övündüler. Bunlar kullandıkları kelimelerdi, bunu ihanet etmeden önce Osmanlı ordusunda general olan (Bağos) Nubar Bey söyledi. O zamanlar Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu'nun düşmanı olan Rusya ve Fransa ile bir olup Osmanlı İmparatorluğu'na bağlılıklarını terk ettiler. Savaşan taraf olarak savaştılar ve savaşçı olarak öldüler. Bunlar soykırım cinayetleri değildi.

-1915 olaylarını Yahudi Soykırımı ile karşılaştırılamaz

Dahası cinayetlerin soykırım olmadığını, savunmasız masum kurbanların öldürülmelerinin söz konusu olmadığını doğrulayan en azından ikinci dereceden kanıtlar var. Yine Paris Barış Konferansı'nda, Osmanlı Ermenileri, o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu parçalanmadan önce öyleydiler, Ermeni temsilcileri, Osmanlı Türklerinin de aynı oranda öldüğünü gayet açık bir şekilde belirttiler. Bunu örneğin Holokost ile karşılaştırın, bu imha kamplarında 6 milyon Yahudi öldü. Peki ya Naziler, yani failleri orantılı bir şekilde öldüler mi. Hayır ölmediler. İşte bu yüzden, Princeton'da çok ünlü bir Orta Doğu tarihçisi olan Bernard Lewis, Birinci Dünya Savaşı'nda, Ermenilere olanları Holokost'a benzetmenin mantıksız olduğunu söylüyor. Bu, eski Nobel Barış Ödülü sahibi ve İsrail Başbakanı Şimon Peres'in de yinelediği bir görüş. Dolayısıyla tüm koşullara, istatistiklere, Ermenilerin kendi beyanlarına baktığınızda, Birinci Dünya Savaşı trajedisinin soykırım nitelemesi olarak tartışacak makul bir durum olmadığına inanıyorum. Ve tam da bu nedenle Ermenistan'ın tam tamına 70 yıldır Türkiye'nin soykırım suçu işlediği iddiasını Uluslararası Adalet Divanına taşımayı reddettiğine inanıyorum. Bugün konuştuğumuz gibi, bu uluslararası mahkeme açıktır ve Ermenistan'ın iddiası karara bağlanabilir. İstemiyor çünkü korkuyor, kaybedecek.

Soru: Soykırımla iç savaş veya çatışma arasında bu kadar keskin bir çizgi varken, Biden yönetimi neden 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen bir açıklama yaptı? 

Fein: Politikacılar, tarih okumazlar. Gizli siyasi amaçları var. Joe Biden ve ekibinin bu dönemle ilgili şaşırtıcı miktarda arşivleri ve tarihi yazıları okuduklarını düşünüyor musunuz? Tabii ki değil. Karar vermelerinin nedeni, gizli politik güdülere sahip olmaları, onlara kampanya katkısı veren, oy çıkaracak yardımı sağlayan paradır. Ve Türkiye için yazık ki, Amerikalı Ermeniler çok daha iyi örgütlenmişler, Türk Amerikalılardan çok daha zenginler. Dolayısıyla tüm bunlar politik açıklamalardır. Kanunla hiçbir ilgisi yok. Tartışma hiçbir zaman bitmiyor. Bitiremezsiniz de. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Fransa Anayasa Konseyinin de belirttiği üzere yasama veya yürütme erkleri soykırım suçunu yargılama yetkisine sahip değiller. Dolayısıyla bunlar siyasi olarak sonsuza kadar sürdürülebilir. Bu yüzden de Ermeniler bunu siyasi alanda tutuyorlar. Mahkemeye götürmüyorlar çünkü kaybedeceklerinden korkuyorlar. Siyasi arenada Amerikalı Türklerden çok daha güçlüler ve kazanırlar. Eğer katıksız siyasi sembollerle bir yanlışı ortak akıl olarak sunabiliyorsanız neden bir mahkemede kaybetme riskine giresiniz.

- Ermenistan arşivlerini açmayı reddediyor

Uluslararası Adalet Divanının daha önceki soykırım suçlamaları hakkında karar verdiğini de belirtmek isterim. Hırvatistan tarafından 2015 yılında Sırbistan'a yönelik bir suçlama vardı, Bosna Hersek'in 2007’de Sırbistan'a, Karadağ'a karşı suçlamaları vardı. Yani soykırım iddialarına yönelik dava açılabiliyor, uluslararası mahkeme de karar veriyor. Adalet Divanı daha önce bu konuda hükümler verdi. Ermeniler niye direniyorlar, yine aynı noktaya dönüyorum, kaybedeceklerini düşünüyorlar. Davalarını şüpheli kılan bir başka neden de Birinci Dünya Savaşı'ndaki tüm ilgili güçler arşivlerini açtı. Sadece Ermenistan arşivlerini açmayı reddetti. Türkiye açtı, Fransa açtı, Almanya, Rusya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri açtı, sadece Ermenistan gizli tuttu. Ve bu da doğal bir çıkarıma götürür; ne saklıyorsunuz? Bu kadar büyük bir davanız olduğuna inanıyorsanız, arşivlerinizi herkese açıp neden Türkiye aleyhine her türlü suçlayıcı kanıtın ortaya çıkmasını beklemiyorsunuz? Ama hayır, hala kapalı tutmayı tercih ediyorlar.

Soru: Peki tüm bu söyledikleriniz üzerine, ABD Başkanı'nın, ABD'nin kurucu değerlerini göz ardı edip bu konuda tüm Amerikan değerlerinin aksine salt bir iç politika veya seçim kampanyasının parçası olarak bir açıklama yapması ABD'ye haksızlık değil mi?

Fein: Kesinlikle bunun haksız ve adaletsiz olduğunu ve Amerikan değerlerine uygun olmadığını düşünüyorum. Ama maalesef burada öne çıkan sadece Türkiye değil. Birçok konuda yargıdan önce bazı atıflarda bulunarak saygınlığımızı kaybetmemiz talihsiz bir durum. 'Burma'da soykırım var', 'Çin'de soykırım var', 'Darfur'da soykırım var', her neyse. Bakın, soykırımı savunmaya çalışmıyorum, bu korkunç bir suç. Ancak 4000 yıldır evrensel olarak var olan masumiyet varsayımı var. Bir sorun varsa onu bir mahkemeye götürmeniz gerekir ve Uluslararası Adalet Divanı uzun süredir mevcut, kendini gösterdi ve Yugoslavya'nın dağılmasının ardından çıkan korkunç savaşlar hakkında karar verme kabiliyetine sahip olduğunu ortaya koydu. Bu soykırım suçlamasının etrafından dolaşmak, bir yargılama bile olmadan bir sonuca varıyormuşsunuz gibi görünmek oldukça pervasız ve damgalayıcı. Ayrıca şunu da söyleyebilirim ki biliyor musunuz, Başkan Biden'ın açıklaması, tüm Birleşik Devletler'de paylaşılan bir görüş değil. Açık olmak gerekirse çoğu Amerikalı, sorunun ne ile ilgili olduğunu gerçekten bilmiyor. Birleşik Devletler'de çok fazla tarih öğretmiyoruz. Uluslararası Adalet Divanı kararı çıkmazsa bu politik olarak zehirlemeye devam edecek sonsuza kadar, belki 50 yıl daha sürebilir. Tabii ki Başkan'ın açıklamaları bağlayıcı değildir, yani gelecekteki başkan gelir ve Başkan Biden'ın söylediğine inanmıyorum, farklı bir şeye inanıyorum derse, konuyu diğer tarafa çevirir. Kongre kararlarında olduğu gibi, biri diğerini bağlamaz ve bunlar mahkeme kararları değildir, bu yüzden onları tersine çevirmek kolaydır.

Soru: Ama bunların Türk-Amerikan ilişkilerine etkileri olacak gibi duruyor. 

Fein: Bunun Türk-Amerikan ilişkileri üzerinde etkisi olabilir, bu kesinlikle doğru. Ben inanıyorum ki bu açıklama Amerikalı Ermenileri, ‘Başkan'ın da açıkladığı üzere bilmenize rağmen soykırımı inkar ettiğiniz için siz de suç ortağısınız ve nefret dolu insanlarsınız’ diyerek Amerikalı Türklere karşı daha gaddar, daha zorba, daha korkutucu olmaları konusunda cesaretlendiriyor. Bu tür şeyler çok yıkıcı. Ve yine eğitim programının, davanın neden gerekli olduğunu ortaya koymak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Fransa Anayasa Konseyi tarafından zaten kabul edilmiş noktayı basitçe ifade etmek için gerekli olduğuna inanmamın bir nedeni de bu.