Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından İsrail ile bir normalleşme sürecinin başlayacağını anlıyoruz. Ancak, Kudüs’ten ve Filistin davasından Türkiye olarak vazgeçmemiz mümkün olmadığına göre bu normalleşme nasıl ve ne adına olacak sorusu ister istemez akla geliyor. Çünkü Siyonistlerin Büyük İsrail hayalinden vazgeçmeleri düşünülemeyeceğine göre ister istemez Türkiye ile İsrail’in istekleri şimdiye kadar çatıştığı gibi bundan sonra aynı durum devam edecektir. Dışişleri Bakanı’mız bir açıklamasında, “İsrail ile normalleşmek Filistin davasından ve Kudüs’ten vazgeçmek değil” diyerek, izah etmeye çalıştığımız iki ülkenin Filistin olayına bakışındaki zıtlığı görmezden geliyor. İsrail ve yandaşı ABD ve bazı ülkeler İsrail’e desteklerini sürdürdükleri sürece Siyonistler Büyük İsrail hayalinden vazgeçmeyeceklerdir. Bu tespiti yapmak için çok fazla araştırma yapmaya ve bilgi toplamaya ihtiyaç yok. Türkiye olarak bizim de Kudüs’ten vazgeçmemiz söz konusu olamayacağına göre, sanıyorum iki taraftan biri Filistin ve Kudüs konusunda geri adım atmadan normalleşme söz konusu olamayacaktır. Böyle olunca adına ister normalleşme ister İsrail ile yeni dönem diyelim tüm bu söylemler kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm görünüyor. Belki bazı ekonomik çıkarlar sebebiyle bazı konular şimdiye kadar olduğu kadar çok dile getirilmeyebilir ama bu iki ülke arasında samimi bir normalleşmenin başladığı anlamına gelmez. Tüm bunları söylerken kesinlikle bir çatışmayı destekliyor değilim. Ancak, tarihin derinliklerinden bugüne yansıyan bir geçmiş var ve bu geçmiş sadece Türkiye için değil tüm İslam dünyası için Kudüs’ü vazgeçilemez bir konuma getirmiştir. Bir Müslüman’ın bugün ne adına olursa olsun Kudüs hakkından vazgeçmesi düşünülemez bile.
***
İkinci olarak da başlıkta dile getirmeye çalıştığım, “AB’den somut adım bekliyoruz” değerlendirmesi üzerinde durmak istiyorum. Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı 2021 yılının Türkiye AB ilişkilerinde daha az gerilim daha çok iyileştirmenin görüldüğü bir yıl olduğunu belirterek, “Türkiye’nin 2022 yılında AB’den temel beklentisi, yapıcı bir tutum ve katılım perspektifimizi esas alacak şekilde olumlu gündemin somut adımlarla peyderpey ilerletilmesidir. Bu bağlamda 18 Mart Mutabakatı’nın tüm unsurları ile hayata geçirilmesi önemini korumaktadır” sözleri ile Türkiye’nin AB’den beklentisini dile getiriyor. Ancak, aynen İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinde olduğu gibi AB’den somut adımların atılmasını beklemek yıllardır devam eden beklentinin devam edip gideceği anlamına gelir. Çünkü Türkiye olarak 50 yılı aşkın süreden beri AB’nin kapısında bekletildiğimiz gerçeği AB’ye tam üyelik konusunda gerçekçi olunması gerektiğini, biz usanmadığımız sürece AB’nin kapısında bekletilmemizin sürüp gideceğini görmek durumundayız.
AB’nin bir Hıristiyan Birliği olduğu gerçeği değişmediği müddetçe ki, bunun değişmesi mümkün değil, o zaman bize şimdiye kadar olduğu gibi ev ödevleri vermeyi sürdürecek bizler de her ödevi yapıp teslim ettikten sonra aralarına kabul edileceğimizi bekleyeceğiz ama beklenti gerçeklemeyecektir. Hemen belirteyim ki bunun bir sınırı da yok. Çünkü AB ülkelerinin yüz yıllar öncesinden bugüne yansıyan Haçlı zihniyetinde bir değişim söz konusu değil. Sadece bizi kendi değerlerimizden kopartarak kendilerine benzetmeye çalışıyorlar olay bundan ibaret. Bunun ötesinde AB’nin bizi arasına almayacağını bilerek hareket etmek, bir takım geçersiz beklentilerle hem zaman kaybetmenin hem de olmayacak hayali olacak gibi topluma aktarmaktan vazgeçmemiz gerekiyor.
Hiç olmazsa bundan sonra olsun dış politikada ülkeyi olmayacak hayallerin peşinden sürüklemekten vazgeçerek, dünya üzerinde gerçek yerimizi almamız gerekiyor. Yoksa ne İsrail ile normalleşme ne de AB’den somut adamların beklenmesi gerçekçi değildir. Uzun yıllar boyunca yaşadıklarımız bu gerçeği gösteriyor.