ABD´den sonra Suriye: Gün olur devran döner

Suriye´de sekizinci yılını doldurmakta olan savaş, ABD´nin beklenmeyen ve öngörülemez bir biçimde aniden Fırat´ın doğusundan çekileceğini ilan etmesiyle, ileride tarih yazanların başlarını döndürecek bir hal alıyor.

ABD´den sonra Suriye: Gün olur devran döner

CENGİZ TOMAR

Suriye´de sekizinci yılını doldurmakta olan savaş, ABD´nin beklenmeyen ve öngörülemez bir biçimde (ve Donald Trump´ın fayda/maliyet analizci tabiatına uygun olarak) aniden Fırat´ın doğusundan çekileceğini ilan etmesiyle, ileride tarih yazanların başlarını döndürecek bir hal alıyor. ?Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür? vecizesi mucibince, Suriye savaşındaki bu baş döndürücü deveranın sekiz yıllık kronolojisine bir göz atmak gerekiyor.

Arap Baharı meltemlerinin etkisiyle 2011 yılında Suriye´de patlak veren sivil isyan ve direnişin, bu tür protestolara hiç alışık olmayan rejimin kolluk güçleri tarafından çok sert biçimde bastırmasıyla bir iç savaşa dönüşen, yüzbinlerce insanın öldüğü ve milyonlarca Suriyelinin mülteci durumuna düştüğü sorunda, Türkiye´nin de içinde bulunduğu Batı bloğu ve Arap devletlerinin bir kısmı bu direnişi desteklerken, Suriye rejiminin geleneksel dostları olan Rusya ve İran ise rejimin yanında yer aldılar. Fakat bundan sonra köprünün altından çok sular geçti ve Suriye meselesi uluslararası ilişkilerde okutulacak bir örnek olay (case study) haline dönüştü. Sahada rejime doğrudan verilen en büyük destek ilk olarak Hizbullah ve Şii milisler kanalıyla İran´dan geldi. Ancak bu destek yeterli olmayıp 2014´te Fırat´ın doğusunda DEAŞ´ın ?hilafetini? ilan edip devletimsi bir yapıya bürünmesiyle, ?Esed rejimi gitti, gidiyor? denilirken 2015´te Rusya´nın oyun değiştirici hamlesi geldi. Rusya düşmekte olan rejime sahada sağladığı doğrudan destekle hayat öpücüğü verdi. Bu esnada, sınır ihlali yapan savaş uçağını düşüren Türkiye ile Rusya neredeyse savaşın eşiğine gelmişti.

Doğu cephesinde bütün bunlar olurken bizim de içinde bulunduğumuz Batı cephesinin ?ağababası? ABD, bölgedeki en büyük müttefikini (MFÖ´nün meşhur şarkısındaki gibi) ?ele güne karşı yapayalnız? ve yüzüstü bıraktığı gibi, 2016´daki darbe teşebbüsünü dahi (şayet kendi yaptırmadıysa!) mütereddit bir sevinçle karşılamıştı. Zaten darbenin elebaşını da bütün ısrarlara rağmen topraklarında tutmaya devam ediyordu. Bir de bunların üstüne, başlangıçta Suriye savaşına müdahil olması için teşvik ettiği Türkiye´nin varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü PKK´nın Suriye şubesini, sözde DEAŞ´la mücadele adı altında örgütleyip silahlandırdığı gibi, demografik olarak Arap ağırlıklı bölgeleri de işgal etmesine göz yummuştu. Türkiye´nin ?DEAŞ´a karşı birlikte mücadele edelim? ısrarları ise bir netice vermemişti.

Türkiye bunun üzerine, 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe teşebbüsünün hemen ardından kendi oyun değiştirici hamlelerini başlatarak, Yavuz Sultan Selim´in Mercidabık´ta Memluk ordusunu mağlup edip Suriye´yi topraklarına kattığı 24 Ağustosta, DEAŞ ve PKK uzantılarına karşı, Fırat Kalkanı harekâtıyla doğrudan Suriye topraklarına müdahale etmişti. Türkiye´nin Suriye´de ikinci oyun değiştirici hamlesi ise savaşın başında ayrı kamplarda kaldığı Rusya ve İran´la birlikte Astana sürecini başlatarak Suriye´de bulunduğu cepheyi değiştirmesiydi. Bunun neticesinde, ?gerilimi azaltma bölgelerinde? (Türkiye açısından en önemlisi olan İdlib´de) söz sahibi olmuş ve kontrol noktaları kurmuştu. 2018 başında ise ABD ve sözde demokrasisever Batı´nın aba altından gösterdiği bütün sopalara rağmen Zeytin Dalı harekatını yaparak PKK´nın en batıdaki ?kantonunu? haritadan silmişti. Böylelikle ABD ve Batı destekli PKK´nın Akdeniz´e ulaşan bir koridor oluşturma ?megalo idea?sını hâk ile yeksan etmiş ve dahi hafızalardan silmişti.

Türkiye´nin bundan sonraki hedefleri ise Menbiç ve Fırat´ın doğusunda ABD himayesindeki PKK ?kanton?larıydı. ABD´nin bütün oyalamalarına rağmen Türkiye bölgeye harekat sinyali vererek dördüncü oyun değiştirici hamlesine yapacakken, oyun değiştiren hamle Trump´tan geldi. ?Bir gece ansızın gelebilirim? şarkısıyla PKK ve hamisi ABD´ye gözdağı veren Türkiye´ye Trump, beklenmedik bir şekilde, ?bir gece ansızın gidebilirim? diye karşılık vererek nazire yapmıştı. Cumhurbaşkanımızla yaptığı telefon görüşmesinin ardından Trump Suriye´den çekileceğini açıklamış; bu da Beyaz Saray ve Pentagon´da bir zelzeleye ve ardından tsunamiye sebep olmuş; Savunma Bakanı James Mattis ile DEAŞ´la Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk gibi ağır toplar görevlerinden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Bütün bunlar olurken, başlangıçta İran destekli Esed rejimini devirmek için büyük çaba gösteren bazı Arap devletlerinin son günlerde rejimle diplomatik ilişkilerini başlattığını görmekteyiz. Bu gelişme bölgenin dillerini, sosyolojisini ve tarihini bilmeyen analistleri ve Ortadoğu çalışmaya yeni başlamış TV yorumcuları için şaşırtıcı olabilir. Ancak onlara, 1980´li yılların başında Hama, Tedmür (Palmira), Halep ve İdlib´de on binlerce insanı savaş uçakları ve top atışlarıyla katleden baba Esed´in bu kanlı zaferini kutlamak için sıraya giren Arap liderlerini hatırlatmak isteriz. ?Armut dibine düşer? misali babalarının oğlu olan bu liderler, Arapların ?Her kuş benzerinin yanına konar? şeklinde Türkçeye çevirebileceğimiz meşhur atasözünde olduğu gibi, yakında Esed´e şeref madalyası da takabilirler.

ABD´nin Suriye´deki bu oyun değiştirici hamlesinden sonra, Rusya´nın rolü daha da önemli hâle gelmiş bulunuyor. 2016´dan beri taktik olarak gelişen Türkiye-Rusya ilişkilerinin stratejik bir ilişkiye dönüşüp dönüşmemesinde Rusya´nın tutumu bir turnusol kâğıdı haline geliyor. Şayet Moskova´ya giden heyetin ardından yapılan ?Suriye´de teröre karşı birlikte mücadele edileceği? açıklamaları gerçekleşirse, Türkiye-Rusya ilişkileri daha da gelişebilir. Ancak Rusya´dan gelen farklı açıklamalar da var: Menbiç´e ve Fırat´ın doğusuna rejimin girmesi gerektiğine ve PKK-rejim işbirliğinin gerekliliğine yönelik söylemler, Türkiye´nin ABD´ye yakınlaşmasını engellemeye dönük salvolar olarak da değerlendirilebilir. Çünkü ABD-Türkiye ilişkilerindeki en önemli iki sorundan biri olan Suriye´de PKK uzantılarına verilen destek sorunu çözülürse, arada sadece FETÖ elebaşının iadesi sorunu kalacak.

Yazımızı her zaman olduğu gibi bir son sözle bitirelim: ?Gün olur, devran döner?.

[Prof. Dr. Cengiz Tomar Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili olarak görev yapmaktadır]