Mesleğin pek çok özelliği ortadan kayboldu, bunun geçici bir durum olduğuna inanıyorum; ancak gazeteciliğin en temel güdüsü olan ‘merak’ unsuru da kaybolmuşa benziyor ki, işte onu geriye getirmek hiç de kolay olmayacak.
Başından çok sayıda askeri müdahale, darbe ve darbe girişimi geçmiş bir ülkede yaşayan insanların, ABD’de meydana gelen darbe girişimini umursamadığı herhalde düşünülemez; o halde bizim gazetelerde konunun es geçilmesi neden?
Şu başlıklara birlikte bakalım
Nasıl oldu da böyle bir girişim olabildi?
Ülkenin dört bir tarafından sayıları 30 bine varan bir kalabalık Washington’da toplandı; kimdi bu insanlar?
‘Darbe’ veya ‘darbe girişimi’ denilebilmesi için olay içerisinde silahlı ve rütbeli kişilerin varlığı gerekir; Capitol binası baskınında asker ve polis -veya asker ve polis eskisi- var mıydı?
Girişimi seçime hile karıştırıldığı iddiasını sürdüren, üç gün sonra sıradan biri olacak Donald Trump başlattı, ona Temsilciler Meclisi ve Senato’dan sayıları az olmayan üye destek verdi; bu, yeni bir iktidar yolu denemesi mi?
Medya darbe girişiminin neresinde?
Bu soruların cevapları merak edilmez mi hiç?
Olayın meydana geldiği ilk günden başlayarak, bildiklerime öğrendiklerimi de katarak, yukarıdaki sorular etrafında görüş açıklamaya çalışıyorum. Literatüre herhangi bir katkı bizde de oluyor mu merakıyla da bizim gazeteleri tarıyorum.
Hayal kırıklığımı tahmin edemezsiniz.
Bugün de bir başka merakımı -muhtemelen konuya ilgi duyan pek çoklarınızın merakını da- gidermek istiyorum.
Darbelerde para gücünün rolü.. ABD’den bir örnek
Şimdiki merakım şu: Acaba bu işin arkasında ‘para gücü’ de var mı?
‘Para gücü’ bütün darbelerin arkasında aranması gereken en önemli unsurlardandır. ABD ‘kapitalizmin kalesi’ olduğuna göre, başka ülkelerde bu motivasyonu kolayca elde etmek mümkün olmasa bile, ABD’deki son girişimin zeminini biraz kazırsak altından gerçek güç sırıtabilir diye düşünüyorum.
Bakalım öyle mi?
ABD’de demokratik sürecin tekerini patlatma niyeti ve o niyeti hayata geçirme girişimi ile ilk kez 6 Ocak 2021 tarihinde karşılaşılmadı. 1898 yılına, Kuzey Karolina/Wilmington’a kadar uzanan bir tarihi geçmişi var bu girişimlerin…
O kadar eskiye gitmeye bile gerek yok.
1933 yılında, ABD’ye ‘yeni bir yol’ (‘new deal’) vaadeden adayın seçimi kazanmasını çıkarlarına aykırı gören para babaları, Franklin D. Roosevelt’in (FDR) başkan olup ipleri eline almasının önüne geçmek için hareketlendiler. Görevlendirdikleri birini -adamın adı Gerald MacGuire– ülkenin en önemli kahramanlık madalyasını iki kez kazanmış, herkesin ve özellikle ordu saflarında yer alanların sevgisine sahip bir emekli generale –Smedley D. Butler– gönderdiler.
Görüştükleri general, kendisinden istenenin, o dönem İtalya’da Mussolini ile kendini belli etmiş faşizm ideolojisini ABD’ye taşıma niyeti ile irtibatlı olduğunu fark ettiği için, parlak vaatlerle kendisine yaklaşılan projenin arkasında kimlerin olduğunu öğrenme ısrarında bulunmuş. Yeni kurulan ‘Amerikan Liberty League’ (ALL) adlı örgüt çok geçmeden kendini belli etmiş.
ALL’de yer alan şirketlerin bazıları bugün de ülkenin en güçlü kurumları: J. P. Morgan.. du Pont.. General Motors.. General Foods.. Birds Eye..
O dönemde ALL çatısı altında buluşan şirketlerin patron veya tepe yöneticilerinin hükmettiği para gücü 40 milyar doları buluyordu. [Bugünün değeriyle yaklaşık 800 milyar dolar.]
İkili arasındaki görüşmeler aylar sürdü ve Gen. Butler perde gerisinde ne olup bittiğiyle ilgili bilgilere sahip olunca, 1934 yılı içerisinde, daha sonra FBI adını alacak kurumun başındaki J. Edgar Hoover’a ihbarda bulundu.
Nasıl olduysa etkili bir askerin böyle bir ihbarda bulunduğu basına sızdı ve gazeteler Gen. Butler ile dalga geçen haberler ve yorumlar yayımlamaya başladı. Buna rağmen, Kongre, iddiaları araştırması için bir komite oluşturmak zorunda kaldı. Ancak Gen. Butler yaşadıklarını o komite üyeleri önünde isimler de vererek açıkladığı halde işin üzerine gidilmedi ve komite bulgularını yayımlamadı. Gen. Butler komite önündeki konuşmasında açıkladığı halde verdiği isimler tutanaklardan çıkarıldı.
Gen. Smedley Butler başından geçenleri ‘War is a Racket’ (Savaş bir tezgah) adını verdiği bir kitapta açıkladı.
[Araştırmacı Sally Denton’un 2012 tarihli ‘The Plots Against the President: FDR, A Nation in Crisis and the Rise of American Right’ (Başkana karşı girişimler: FDR, Krizde olan bir millet, Amerikan sağının yükselişi) adlı kitabında bu olay uzun uzadıya anlatılıyor. Butler’ın ‘Savaş bir tezgah’ kitabı 1935’te yayımlanmıştı; Denton’un kitabından sonra 2013 yılında yeni basımı yapıldı.]
FDR’a karşı darbe girişimini planlayanlar, öne sürecekleri itibarlı general sayesinde 500 bin kişilik asker-eski asker kitlesini Washington’a yığmayı, göstericiler ve gazete yayınlarıyla Kongre’yi baskı altına alıp seçilmiş başkanın hareket alanını daraltmayı öngörüyorlardı.
Niyetlerini gerçekleştiremediler.
Büyük sermaye dışında kalan herkesin zarar gördüğü ‘büyük ekonomik kriz’ (1929) sonrası başkan olan FDR, çiftçileri, üretim faaliyeti içerisinde yer alanları, işçileri, iş bulamayan kitleleri kollayan ‘yeni yol’ programını uygulamaya koydu.
Uzun lafın kısası, 2021 yılı ocak ayında sahneye konulana benzeyen bir darbe girişimi, 90 yıl önce de ABD’de denenmek istenmişti.
O zaman ön planda askerlerin yer alması öngörülmüş, henüz televizyon olmadığı için gazeteler aracılığıyla kamuoyu oluşturulmaya çalışılmış, bu faaliyet için para babaları tarafından 300 milyon dolarlık bir bütçe ayrılmıştı.
Bugün, kendisi de ‘para babası’ iddialı biri olan Trump’ın başlattığı, bazı senatörler, Temsilciler Meclisi üyeleri ve medyanın desteğiyle, aralarında asker ve polis kimliklilerin de bulunduğu bir kitleyi ortalığa sürerek gerçekleştirilmek istenmiş 6 Ocak darbe girişiminin arkasında da sermayedarlar var mıdır? Varsa kimlerdir?
Yeni merakım bu.
Var.
Ayrıntıları yarına sakladım.