Sık sık ABD’den bahsetmenin, yaptıklarını dile getirmeye çalışmanın artık kabak tadı verdiğini biliyorum. Ancak, istesek de istemesek de ABD elini bölgemizden çekmediği sürece gündemimizden düşmeyecek. Aslında ABD ile karşı karşıya gelme niyetinde olmadığımızı Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da her fırsatta dile getiriyor. Ne var ki, biz istemesek de ABD ile yıllardan beri karşı karşıyayız. Bunun da ötesinde doğrudan olmasa da dolaylı olarak çatışma halinde değil miyiz? Yıllardan beri adı zaman zaman değişse de terör örgütleri ile mücadele veriyoruz. Ve bu terör örgütlerini destekleyen, eğiten, silahlandıranın da ABD ve koalisyon ortakları olduğunu bilmeyen yok. Belki doğrudan ABD ile çatışma halinde değiliz ama ister maşaları, ister paralı askerleri deyin sadece biz değil İslam ülkeleri bir mücadele içinde ve bir türlü akan kan durmuyor. Çünkü ABD ve yandaşları dursun istemiyorlar.
Bölgemizde sürekli olarak bir sıcak savaş yaşandığını, bu savaşın birinci dereceden sorumlularının hep perdenin arkasında kalmayı tercih ettiklerini söylemek yanlış olmaz. Aslında kendilerini gizlemek için perde arkasında saklanmaya da pek gerek duymuyorlar. Daha iki gün önce göstere göstere terör örgütlerine 200 TIR silah ve mühimmat gönderdiklerini izledik. ABD’nin koalisyon ortağı AB ülkeleri de teröristlere sürekli destek veriyorlar, onlara kol kanat geriyorlar. Sadece, cepheye ellerine verdikleri silahlarla maşalarını sürüyorlar. Cephedeki askerlerini sıcak çatışmaya sokmamaya dikkat ediyorlar. Onların görevi arazideki maşalarını korumak. Diyebiliriz ki, her ne kadar ABD ile karşı karşıya gelme arzumuz olmasa da özelikle bölgemizde ABD bizimle yan yana olmak ve görünmek niyetinde değil. Buna karşılık söz gelimi Afganistan’da NATO şemsiyesi atında birlikte görünmek işine geliyor.
Tüm bunlar gösteriyor ki, ABD ile dost olmak ve dost kalmak mümkün değil. Çünkü beklentiler farklı. Türkiye bölgemizde ve İslam dünyasında barış ve huzurun hâkim olmasını, akan kanın durmasını, ABD ve koalisyon ortakları ise akan kanın devam etmesini istiyorlar. Çünkü kandan besleniyorlar. Bir masa etrafında ya da telefonun iki ucunda söylenen sözler gerçeğe uymuyor. Karşı karıya gelindiğinde ifade edilenler ile uygulama birbirini tutmuyor. Tutması da mümkün değil.
Haçlı ittifakının bu ikiyüzlü tavrını izah etmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu iki cümlesini birlikte aktarmak yeterli olacaktır:
“ABD ile karşı karşıya gelme arzumuz yok. Ama ABD’nin terör örgütlerine vermiş olduğu desteği görmezlikten gelme gibi bir lüksümüz olmaz.”
Bu tespit de gösteriyor ki, bugün yaşanan çatışmaların sorumlusu ABD ve yandaşı ülkelerdir. Olayları belirleyici olanlar onlar olduğu sürece bu fasit dairenin son bulmayacağı ortada. Böyle olunca emperyalistlerin bu tavrından zarar gören tüm İslam ülkeleri ve mazlumların vakit geçirmeden bir araya gelmesi, sadece güçten anlayan bu ülkelerin karşısına bir güç olarak çıkmaları gerekiyor. Bu güç elbet tek başına silah gücü değildir. Emperyalistler silah gücü kadar ekonomik güçten de çekinirler. Son yıllarda her fırsatta ekonomik güçlerini de silah olarak kullanmaya başladılar. Ayrıca, diyebiliriz ki, laf, yani diplomasi dönemi sadece güçlünün dediğinin olduğu bir noktaya gelmiştir. Artık laf yerine eyleme geçmek gerekiyor.