ABD seçimlerine yaklaşık 8 aylık bir süre kalmasına karşın, dünyayı saran koronavirüs salgınından dolayı normalde gündemin en önemli maddelerinden biri olması beklenen kampanya süreci oldukça sessiz ve hatta son günlerde tamamıyla durgun bir görünüm arz ediyor. Nitekim ABD halkı da ülkede geniş çaplı ölümlere yol açmaya başlayan ve Başkan Donald Trump'ın yönetim tarzı nedeniyle endişeyle yaklaştıkları salgın dolayısıyla iç siyaseti ikinci plana itmiş durumda.
Ülkede üzerinde en fazla durulan husus, koronavirüsle mücadele kapsamında geçtiğimiz günlerde ilan edilen Ulusal Acil Durum kararının oldukça geç alındığı ve Trump'ın ekibinin bu süreci sağlıklı şekilde yönetemediği tartışmaları. Sağlık sisteminin paralı ve bireysel bir işleyişi haiz olduğu ABD'de, Trump'ın ileri düzey piyasacı yaklaşımının toplum sağlığına ciddi bir ağırlık verilmesi gereken bu dönemde yeterli olmayacağı, hatta bu çerçevede yanlış kararlar alınabileceğine ilişkin bir korku da özellikle Demokrat Parti seçmenini ve halkın önemli bir bölümünü etkilemiş görünüyor.
Demokrat Parti'nin gelinen noktadaki en büyük sıkıntısı, Trump'a karşı birleşme noktasında görülen derin isteksizlik. Nitekim partinin değişimci kanadı, müesses nizam tarafından haksız bir şekilde ikinci plana itildiğini düşünüyor.
Kasım 2020'de gerçekleştirilecek seçimler salgının boyutu da göz önünde bulundurulduğunda oldukça kısa sayılabilecek bir kampanya süreciyle yürütüleceğe benziyor. Nitekim an itibarıyla ülkede birçok organizasyon, toplantı ve gösteri iptal edildi ve hatta dünyanın yakından takip ettiği spor ve sanat organizasyonları da belirsiz bir süreliğine ertelendi. Bu minvalde, seçim kampanyasını yürüten profesyonel ekipler de sahadaki çalışmalarını sosyal medyaya ve pek tabii ki konvansiyonel medyaya yönlendirdiler. Yüz yüze görüşmeler, ev ziyaretleri ve geniş çaplı toplantılar ilgi görmediği ve yadırgandığı için süreç bu aşamaya evrildi. Hatta başta Demokrat Partili adayların kampanya ekipleri olmak üzere, süreci yürüten profesyonellerin de hastalığa yakalanmasını engellemek için evden ya da ofisten çalışma yönünde bir eğilim görülüyor. Bu kapsamda, çok sayıda gönüllü sahadan çekilmiş ve profesyonellerin de olabildiğince sınırlı ve vardiyalı bir şekilde sahada çalışmaları yönünde kararlar alındı."
Trump'ın virüs sınavı
Öte yandan Cumhuriyetçi Parti'nin seçim kampanyası son derece renksiz bir şekilde sürüyor. Başkan Trump'ın kişiliğinde bütünleşen parti seçmeni, ciddi bir desteğe sahip olmayan birkaç adayın da süreçten elenmesiyle birlikte Kasım ayı öncesi gerekli konsolidasyona ulaşmış gibi görünüyor. Trump'ın söylemleri ve özellikle de sık sık değiştirmek zorunda kaldığı Beyaz Saray ekibine ilişkin itirazlar ve yadırgama açıklamaları geliyor olsa da “geleneksel” olarak tabir edilen Cumhuriyetçi seçmen özelinde Trump'ın yerli üretime ve belli oranda da muhafazakâr değerlere vurgu yapan ve merkantilizme de yaslanan politikalarının ya da söylemlerinin ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Küreselci bir bakış açısına sahip ve ABD'nin “dünya jandarması” olarak işlev görmesi gerektiğini ifade eden sermaye grupları ise Trump ile uyumlu olmamalarına karşın, son dönemde fazlaca itiraz getirmemekte ve özellikle koronavirüsle mücadele sürecinin Trump'ı ve ekibini yıpratmasını bekliyor.
Demokrat Parti'de yenilikçi kanadın sola daha yakın bir çizgiye yaslanıyor olması, siyasal arenada yapısal bir değişimin olabileceğini düşündürüyor. Bu değişim, iki partili yapıyı çözen güçlü bir üçüncü partinin oluşumuna işaret edebilir.
Trump'ı rahatlatan hususlardan biri ise İngiltere başta olmak üzere Avrupa'daki geleneksel müttefiklerin kendi iç siyasal meseleleriyle uğraşmak zorunda kalmaları ve virüs salgınından en az ABD kadar kötü etkilenmiş olmalarıdır. Ayrıca İngiltere'de iktidarın Trump'a benzeyen Boris Johnson'a geçmiş olması da Londra-Washington uyumunun sağlanması hususunda Trump'ın elini kuvvetlendirdi. Başta Orta ve Doğu Avrupa olmak üzere, Avrupa genelinde AB ve küreselci duruş karşıtı parti ve aktörlerin güçlenmiş olmasının da Trump'ın merkantilizme yaslanan ve göç karşıtı bir bakışı yansıtan söylemleriyle uyumlu olduğu söylenebilir. Zaten Donald Trump'ın Avrupa'da en iyi anlaştığı isimlerin Macaristan, Polonya ve Çekya gibi ülkelerin liderleri olması da bunu kanıtlıyor. Trump'ın, küreselci akımın temsilcisi olarak görülen Fransa lideri Emmanuel Macron ve Alman Şansölyesi Angela Merkel ile arasının iyi olmaması da bunun bir diğer yansıması olarak kabul edilmektedir."
Demokrat Parti yönetimi Biden'dan yana
Cumhuriyetçi Parti'nin aksine, seçim kampanyasına damgasını vuran Demokrat Parti'deki aday enflasyonu ve bu adayların birbirlerine ve hatta partinin “nomenklaturasına” (bürokratik elitlerine) yaptıkları eleştiriler oldu. Her şeyden önce Demokratların Trump'ın karşısına nasıl bir aday koymaları gerektiği hususunda kafalarının çok karışık olduğunu ve parti tabanının “gelenekselci ılımlılarla” sola daha yakın “değişimciler” arasında bölündüğünü ifade etmek gerekiyor. Partinin başkan adayını tespit etmeye az bir süre kalmış olmasına karşın, bu bölünme gerek anketlerle gerekse de aday adaylarının seçim kampanyaları esnasında birbirlerine yönelttikleri ağır eleştirilerle gözler önüne seriliyor. Bir süre 10'un üzerinde olan aday adayı sayısı, Süper Salı olarak bilinen sürecin ardından ikiye indi. Eyaletlerdeki seçim süreci başladığında arka planda kalmış olan Barack Obama'nın eski yardımcısı Joe Biden ile değişimcilerin lideri olarak bilinen ve 2016 seçimleri öncesinde de gelenekselci ılımlı Hillary Clinton ile yarışmış Bernie Sanders, son kertede karşı karşıya kaldı.
"Muhtemelen adaylık yarışını kaybedecek olan Sanders'ın liderliğinde sosyal demokrat, çevreci ve teknoloji odaklı yeni bir hareket başlatmayı arzulayan belli bir kesimin varlığı 2016'dan bu yana biliniyor.
Süper Salı, değişimci kanadın önemli isimlerinden Elizabeth Warren'ı seçim dışına ittiği gibi, ılımlı kanadın Biden'la birlikte en önemli isimleri olan Pete Buttigieg, Amy Klobuchar ile seçim yarışına oldukça geç katılan ve büyük para harcamasına rağmen istediği sonucu alamayan Michael Bloomberg'i de yarışmadan ayrılmaya itti. Elizabeth Warren, seçim kampanyasını sonlandırırken, kendisiyle aynı kanatta yer alan Bernie Sanders'a yönelik bir destek mesajı sunmadı. Bu yaklaşım, değişim yanlısı grup içerisinde hayal kırıklığına yol açtığı gibi gelenekselci ılımlı kanatta ise takdirle karşılandı. Nitekim Joe Biden'ın savunduğu ılımlı çizgide yer alan tüm adaylar, kampanyalarını sonlandırırken Biden'e olan desteklerini açıklamıştı. Bu yaklaşım, Demokrat Parti'nin merkezi yönetiminin Biden'ın adaylığını ne denli açık bir biçimde istediğini de kanıtlıyor. Birçokları tarafından “radikal” görülen ancak kendini “demokratik sosyalist” şeklinde tanımlayan Sanders'ın, muhafazakar ve liberallerden gerekli desteği göremeyeceğini ve halkın bir bölümüne Soğuk Savaş döneminde komünizme karşı yapılan mücadeleyi hatırlatacağını düşünen partinin müesses nizamı, bu açıdan Sanders'ın karşısında yer alıyor. Ayrıca Bernie Sanders'ın NATO'nun yayılmacı stratejisine karşı olması ve ABD'nin küresel jandarma rolünü oynamaktan kaçınmasını istemesi, küresel sermaye gruplarıyla yakın ilişki içerisindeki parti yönetimini rahatsız ediyor. Trump'ın merkantilizme yaslanan anlayışını piyasacı liberal ve ılımlı bir değişimci ile dönüştürmeyi ve ABD'yi özellikle Clinton ve Obama dönemlerindeki hegemonyacı rolüne döndürmeyi hedefleyen küresel sermaye grupları, bu açıdan Demokrat bir adayın kendi yaklaşımları doğrultusunda belirlenmesini istiyor.
Bu kesimin en fazla ihtiyaç duyduğu profil, Joe Biden gibi görünüyor. Uzun yıllara dayanan Kongre geçmişi, Obama'nın yardımcısı olarak geçirdiği yıllarda elde ettiği yönetim tecrübesi ve dünya liderleriyle geliştirdiği yakın ilişki çerçevesinde tam olarak partinin ihtiyaç duyduğu denge unsuru rolünü üstlenebileceği düşünülen Biden'ın hem Afro-Amerikalılar ve Asya kökenliler başta olmak üzere ülke içindeki farklı toplumsal gruplarla geliştirdiği samimi ilişkiler hem de ılımlı bir liberal olarak düzeni fazlaca sarsmayacak bir ekonomik ve sosyal program uygulamak istemesi, Biden'ı mevcut adaylar içerisinde seçilebilir kılan en önemli etken. Zira Biden'ın özellikle Cumhuriyetçilerin piyasacı ve liberal kesimi özelinde söylemleriyle etkili olabileceği ve onlardan oy alabileceği düşüncesi partide yer etmiş durumda. Trump'ın Senato tarafından engellenen azledilme sürecine girmesine neden olan Joe Biden, bu sürecin de etkisiyle olumsuz bir biçimde başladığı seçim kampanyasında özellikle Süper Salı sonrası istediği noktaya geldi ve büyük eyaletlerden aldığı yoğun destekle Demokrat Parti'nin muhtemel başkan adayı pozisyonunu sahiplendi. Çok yakın bir zaman zarfında Biden'ın, farkı daha da açarak adaylığını garantilemesi bekleniyor.