D. Mehmet Doğan Analiz Etti...
Atıf merkezlerimiz bir bir çöküyor. Avrupa, derken Amerika!
Tabiî Avrupa daha köklü, temelli; o yüzden çöküşü ağır seyrediyor. Avrupa’nın ilmi, edebiyatı, hatta siyaseti güçlü. Amerika ekonomisiyle, teknolojisiyle ve güçlü sinema sanayii ile dünyaya tahakküm etti. Türkiye’de 1940’lı yılların sonunda müthiş bir ABD hayranlığı salgını var. Haldun Taner’in yıllar önce okuduğum ve maalesef, tekrar okumak kastıyla aradığımda, bendeki kitaplarında bulamadığım “Made in USA” hikâyesi unutulur gibi değil.
Bir “Türk kızı” Amerikalı Fred’e gönlünü kaptırır. Teksas aksanı ile İngilizce konuşan bu “Amerikalı” yüzünden ailesi ile arası bozulur. Sonunda ABD’ye kaçmaya karar verirler. Amerikan üniforması giyip Texas aksanıyla konuşan o sarışın teğmen Fred, meğer İzmirli bir Türk genci değil miymiş? İzmir Koleji’ni bitirdikten sonra MTA hesabına Texas’a gönderilmiş. Orada işi serseriliğe vurduğu için tahsisatı kesilmiş. Aynı oyunu evvelce iki kıza daha oynamış…
O günler çok geride kaldı elbette. 1960’lardan itibaren Türkiye’de keskin bir Amerika düşmanlığı ortaya çıkıyor. Bunda soğuk harbin diğer kutbu Sovyetlerin tesiri büyük elbette. Buna karşılık, Türkiye’de “amerikanizm” hükmünü yürütmeye devam etmiş, Amerikan hayranlığı ancak 11 Eylül’den sonra hız kesmiştir. Amerika (ABD) nedir? “Amerikanizm” ne demektir? Bunları çok önceden bilmemiz gerekiyordu. 11 Eylül Vak’asından sonra ortaya çıkan ABD’nin İslam karşıtı siyaseti daha fazla bilmemizi gerektirdi.
11 Eylül’den sonra, artık zihnimiz, ruhumuz amerikanizmin ne olduğunu bütün girdi çıktılarıyla idrak etmeye, hissetmeye hazır hâle geldi. Çünkü, onu bilmeden yalnız dünyada olup bitenleri değil, Türkiye’de olup bitenleri de kavramamız mümkün değildi. Amerika ve amerikanizm konusunda tam manasıyla “kılavuz” bir kitap var: Amerikan Efsanesi. Modern dünyanın arkaplanını çok iyi bilen gerçek bir fikir adamının, Roger Garaudy’nin eseri.
Garaudy, Amerikan modelinin esas prensibini şöyle açıklıyor: “Bu modelin temel özelliği, ekonomi ve pazarın toplumun hizmetinde olması değil de toplumun tamamının ekonominin ve pazarın gereklerine boyun eğmesidir.”
Elbettte, sütunumuz bu önemli kitabın enine boyuna değerlendirilmesine müsait değil. Ancak onun kavrayış şeklini anlatacak bazı noktalara temas etmemiz mümkün olabilir. “Amerikancılığın küresel çapta doğurduğu sonuç, büyük sanayi gruplarının elinde servetin, yığınların da sefaletinin gittikçe kutuplaşmasıdır. Sefalet eski ve yeni sömürgeciliğe bağımlı olmalarından ötürü, bilhassa da ‘az gelişmiş’ ülkelerde artış göstermektedir. Çünkü gerek eski gerekse yeni sömürgecilik, bu ülkeleri yiyecek hasadının ve yerli halkın ihtiyaçlarına cevap veren faaliyetlerin zararına olan tek tip ürün ve tek tip üretime yönlendirip sömürgeci ülkenin ekonomisinin eklentisi yapmıştır.”
“1950’den 1980’e kadarki otuz yılda Kuzey ile Güney arasındaki mesafe 1’e 30’dan 1’e 150’ye fırlamıştır.”
“Amerikancılığın toplam bilançosu: Açlık veya yetersiz beslenmeden ötürü 13.5 milyonu çocuk olmak üzere, her yıl 45 milyon âdemoğlunun öldüğü –öncelikle de Kuzey ile Güney arasında ‘kırılmış bir dünya’ meydana getirmiş olmasıdır. En mükemmel örneğini ABD’nin verdiği, geniş ölçüde taklit edilen veya dünyaya dayatılan büyüme modeli, insanlığa her iki günde 1 Hiroşima’ya denk sayıda ölüme mal olmaktadır.”
Aslında mükemmel bir türkçe ile çevrilmiş bu kitaptan daha fazla iktibasta bulunmak gerekirdi. ABD’nin dünyayı sonsuz adalete değil, sonsuz sefalete ve adaletsizliğe götürdüğünün daha iyi anlaşılması için en iyisi kitabı bulup okumak.
Kitabın mütercimi Cemal Aydın Bey, kitabı tercüme etme sebebini şöyle açıklıyor: “Bu kitabı Amerikan düşmanı olalım diye değil, sadece Amerika’nın dünyaya ve bizlere bakışını, asıl niyetinin ne olduğunu anlayalım ve ona göre tedbirimizi alalım diye tercüme ettim. Çünkü bu kitap, kendi dışındaki dünya milletleri için Amerika’nın neler düşündüğünü bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor”.
Biz Amerika’nın ikbâlini gördük, idbarını (düşkünlüğünü) da görmeye başladık. Son yıllara kadar devlet büyüklerimiz ABD’ye tedavi olmaya giderlerdi, bugün gördük ki, ABD kendini tedavi edemiyor! Bütün dünyada hak ihlallerini takip edip aylık, yıllık raporlar yayınlayan ABD’nin hak ihlallerinin çetelesini tutmak bile mümkün görünmüyor. Bu ağır ihlallerin en temel hak olan can güvenliğini tanımayan bir polis şiddeti olarak tezahürü yanında gözden kaçırılamayacak bir ırkçılık boyutu var.
Haldun Taner, hikâyenin olay geçişi sırasında hani, bir yıldız, üç yıldız gibi işaretler konulur ya, o zamanki ABD bayrağındaki 48 yıldızı koymuştu.
Şu anda ABD bayrağında eyaletleri temsil eden 50 yıldız var. Fakat bu yıldızların artık eskisi kadar parlak olmadığı görülebiliyor!