Birinci Dünya Savaşı döneminde Lübnan´dan Filistin´e ve Arap Yarımadasına, Irak´tan Afganistan´a uzanan coğrafyada dünya tarihinin en keskin istihbarat savaşları yaşanıyordu.
Dönemin bütün güçleri, Osmanlı coğrafyasını talan eriyor, bu kuşağın her karış toprak parçası en acımasız güç savaşlarına sahne oluyor, Osmanlı yönetimi, İngiliz-Fransız işgallerine direnmeye çalışıyordu.
İşgal ve talan bir tarafa, coğrafyanın parçalanması bir tarafa, Osmanlı siyasi otoritesinin dağıtılması bir tarafa, o dönemdeki istihbarat savaşları herkesin okuması, örenmesi gereken bir ders niteliğindedir.
Yüz yıl sonra aynı istihbarat savaşları
Çünkü bugün yine aynı bölgede, aynı kuşakta, aynı topraklarda hemen hemen aynı şiddette istihbarat savaşları yaşanıyor. Irak´ta, Suriye´de, Lübnan´da ya da Kızıldeniz Basra Körfezi arasında neler döndüğünü öğrenmek istiyorsak, anlamak istiyorsak o dönemi dikkatle incelememiz gerekir.
Lübnan, Suriye, Irak, Arap Yarımadası, Basra Körfezi, bugünün merkez güçlerinin, küresel güçlerinin istilasına uğrarken, yüz yıl önce ?İngiliz Ortadoğusu?nu inşa edenler bugün aynı bölgede bir ?Amerikan Ortadoğusu? inşa etmeye çalışıyorlar.
Çöken Osmanlı´dan, yükselen Türkiye´ye
Irak´ın işgali de, Suriye savaşı da, Suriye ve Irak´ın kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan terör koridoru da, Türkiye´yi ?çevreleme?planları da, terör örgütleri üzerinden yürütülen kirli savaş da bunun içindir. Mesut Barzani´nin referandum girişimi de, PKK/PYD ile ABD arasındaki ortaklık da, ABD ve PKK´nın DEAŞ´la işbirliği de bu büyük proje içindir.
15 Temmuz saldırısı da, Türkiye´de milli direnci ezme girişimleri de, ülkemizin yüz yıl sonra ayağa kalkma mücadelesini içeriden ve dışarıdansaldırılarla boğma çalışmaları da böyle bir güç mücadelesinin parçasıdır.
O zaman Osmanlı gerilemiş, çökmeye yüz tutmuş ama son anına kadar coğrafyayı birarada tutmaya gayret etmiş bir devletti. Bugünün Türkiye´siparamparça olmuş bir coğrafyayı toparlamaya çalışan, bunun için de önce kendini yeniden kurma mücadelesi veren bir devlettir.
Yine aynı mücadele, yine biz ön saftayız
Bizler, o zaman da küresel güçlerle mücadelenin en ön safındaydık, bugün de coğrafyanın tamamını bir kez daha istila etmeye çalışan küresel güçlere direnmeye çalışan cephenin en ön safındayız.
Yüz yıl öncesiyle bugünün tek bir farkı var: O zaman gerileyen, çöken bir devlettik. Bugüngüçlenen, yükselen bir değeriz, ülkeyiz.
O zamanın büyük aktörleri bugünün dünyasının duraklayan, gerileyen güçleri haline geldi. Dolayısıyla kavga aynı olsa da, güç mücadelesi aynı olsa da bu sefer sonuçları farklı olacaktır. Çünkü tarih dönmüştür, güç Atlantik´in Doğu´suna kaymıştır, Türkiye´nin verdiği mücadelenin aynısı dünyada birçok cephede verilmektedir.
ABD-İngiliz-İsrail cephesi Suriye´de de kaybedecek
Daha güncele gelirsek.
ABD-İngiltere-İsrail cephesinin bölgemizi yeniden yapılandırma, kendi önceliklerine göre yeniden haritalandırma, buna göre yeni rejim ve yönetim sistemleri oluşturma, ülkeleri parçalama planları bugün Afganistan ve Irak´ın işgal edildiği günler kadar kolay değil artık. Ne kadar çabalasalar Afganistan´ı kaybettiler, kaybedecekler. Ne kadar çabalasalar Irak´ı kaybettiler, kaybedecekler. Ne kadar çirkin yöntemler deneseler Suriye´deki planları boşa çıkıyor, çıkacak da.
Akdeniz´den İran sınırına kadar, Türkiye´nin bütün güney sınırlarını denetim altına alacak, cepheye dönüştürecek projenin Kuzey Irak ayağı bir günde çöktü. Barzani referandumu ile sahnelenen oyun, üç saat içinde Kerkük´ten çıkarılmalarıyla son buldu. Tabi senaryonun Türkiye ayağı, milletimizin zihnini zehirleme ayağı da bu sefer başarılı olamadı.
ABD-PKK-DEAŞ ortaklığı, dünyanın en kirli ilişkisi..
ABD ve İsrail, Suriye´nin kuzeyinde de aynı sonuçla yüzleşecek. PKK/PYD üzerinden oluşturmaya çalıştıkları yeni harita, bütün ülkeleri DEAŞ´la savaşa odaklandırıp PKK´ya alan açmaya dönük strateji fiyaskoyla sonuçlandı.
PKK´yı korumak, terör örgütü üzerinden yürüttüğü stratejiyi gizlemek için DEAŞ´ı kamuflaj olarak kullanması, DEAŞ´a yönelik saldırıları sabote etmesi, gizli gizli DEAŞ´la ortak hareket etmesi artık gizlenebilir olmaktan çıktı.
Bugün artık ABD-PKK-DEAŞ ortaklığı, dünyanın en kirli ilişkileri olarak gün yüzüne çıkmıştır. Bundan sonra ABD´nin terör kartı artık hiçbir anlam ifade etmeyecek, gün geçtikçe, terör üzerinden yürüttüğü kirli ilişkileri daha da açığa çıkacaktır.
15 Temmuz, terör kuşağı: İki büyük istihbarat operasyonu
15 Temmuz bu güçlerin Türkiye içindeki en büyük istihbarat operasyonlarıydı. Türkiye karşıtı ikinci büyük istihbarat operasyonları ise Suriye´nin kuzeyinde yürütülüyor. Bu projenin de içeride ayakları vardır ve bu da gün geçtikçe deşifre olmaktadır.
?Türkiye DEAŞ´a destek veriyor? tezini işleyenlerin tamamı bu senaryonun ve istihbarat ağının içindedir. Şimdi ABD-DEAŞ ilişkileri ortaya saçılırken bu çevrelerden ses çıkmaması son derece dikkat çekicidir.
Talal Silo: ABD´nin DEAŞ dosyası Türkiye´nin elinde?
ABD ve müttefiklerinin bu bölgedeki faaliyetlerinin tamamı Türkiye karşıtıdır. FETÖ dosyalarını kopyalayarak yürüttükleri Rıza Sarraf davası ile Suriye´deki dosya arasında birebir ilişki vardır. ABD, FETÖ, PKK ve DEAŞ´ın;Sarraf davası, Suriye´deki terör kuşağı ve içerideki siyasi hesapları birbiriyle tamamen uyumludur, aynı söylemlerle pazarlanmaktadır. Dolayısıyla, farklı gerekçelerle bu söylemi dillendirenlere özellikle dikkat etmek gerekiyor.
Türkiye´yi köşeye sıkıştırmak için ABD içinde hazırlanan iddia dosyaları bölgedeki güç kavgalarının parçasıdır. Önceki gün Türk istihbaratı tarafından alınan Talal Silo´nun getirdiği dosyalar muhtemelen ABD-terör ilişkileriyle ilgili ciddi deliller ortaya koyacak. Sarraf dosyasına umut bağlayan ABD için son derece rahatsız edici olduğunu tahmin ediyorum. Karşılıklı istihbarat savaşları alabildiğine devam etmektedir, edecektir de.
PKK´yı ortada bırakıp Suriye´den çekilirler!
Ancak ABD askeri birimlerinin bu aşamadan sonra Suriye´nin kuzeyinde başarılı olma şansı kalmadı. Türkiye, Rusya ve İran arasındaki yakınlık, onların bu bölgedeki tezlerini şaşırtıcı biçimde boşa çıkaracaktır. ABD askerlerinin çok hızlı biçimde bölgeyi terketmesi, PKK/PYD´yi ortada bırakması muhtemeldir.
1991 Körfez Savaşı´ndan bu yana ilk kez bölgesel bir inisiyatif ortaya çıktı. Bu inisiyatifle; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani´nin Soçi´de yapılacak zirvede, Suriye meselesine son noktayı koymaları mümkün.
ABD ve müttefiklerinin buna direnme şansları yoktur. Onlar sadece Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), S. Arabistan-Mısır üzerinden kurdukları yeni cephe ile son bir taarruz daha deneyecekler. Bugünlerde böyle sürpriz bir çıkışa hazır olmak gerekiyor.
ABD Suriye´de bir ?utanç´ yaşayabilir
Bu inisiyatif ayakta kaldığı sürece ABD´ye, Suriye´de utanç dışında bir yol görünmüyor. Terör örgütleri yönetmek, sivil katliamlar yapmak, etnik arındırma ve demografik tehcir planları uygulamak, müttefik ülkelere karşı terör eylemlerine girişmek gibi suçlardan hatta insanlık suçlarından sorumlu tutulabilir. ABD askeri birimlerinin Suriye´de, özellikle de Kuzey bölgelerinde DEAŞ ve PKK ile ortaklıkları soruşturmalara konu olacaktır.
Bir not daha aktarayım:
ABD´nin bölgedeki ekseni Türkiye´yi hedef almasıyla değişti. En büyük stratejik hatası Türkiye´yi hedef alması, terör örgütleriyle beraber vurmasıdır. Coğrafyadaki kaybının ana sebebi bu olacaktır.