ABD ile ilgili düşüncelerimi sıkça dile getiriliyorum ve özellikle de bu ülkeye güvenilemeyeceğine, oluşacak ilişkilerin kesinlikle dostluk temeli üzerine kurulamayacağını dile getiriyorum. Bunları ifade ederken sadece duyduğum öfke ile hareket etmiyorum. Çünkü biliyorum ki ABD´nin dış ilişkilerinin iki temel esası vardır; bunlardan biri çıkarları ve sömürü, ikincisi ise bölgemiz söz konusu olduğunda İsrail´in güvenliğidir. Böyle olduğu için ABD´li yöneticilerin söyledikleri ile yaptıkları arasında sıkça çelişkiler görülebilir. Bu çelişkiler sadece muhataplarını oyalamaya ve kandırmaya yöneliktir. Yoksa nihai hedeflerini değiştirdiklerinden değil. Bir diğer ifadeyle ABD yönetimindeki değişiklikler taktiksel bazı değişimlere yol açabilir. Söz gelimi, bir başkan İran ile ilişkilerin yumuşatılmasını uygulama açısından daha yararlı olarak değerlendirebilirken, bir başka başkan İran´a yönelik tutumun sertleştirilmesinde yarar görebilir. Ancak, tüm bu değişiklikler ABD´nin bölgemize yönelik tutumunda köklü değişikliklerin olduğu ya da olacağı anlamına gelmez/gelmiyor.
Bu arada ABD´yi yönetenler arasında da aynı başkan döneminde birbirini tutmayan söz ve eylemler artık yadırganır olmaktan çıktı. Bunun son örneğini Trump´ın iş başına geldiği günden bu yana yaşanan bir takım eylem ve söylemlerdeki çelişkiler oluşturuyor. Bu çelişkilere baktığınızda devlet ciddiyeti ile bağdaşmayan bir takım söz ve eylemler ortaya çıkıyor. Hatta başkanın söyledikleri ile kendisine bağlı oldukları sanılan bir takım yöneticiler başkanı yalanlayan açıklamalar yapabilmekteler. Hatta söyleminde ötesinde başkanın yaptığı açıklamanın tersine uygulamaları hayata geçirebilmektedirler. Bu durum ister istemez insanın aklına ABD üniter bir devlet mi yoksa çeşitli çıkar gruplarının ve lobilerin emrinde Paralel Devletler Topluluğu mu (PDT), sorusunu getiriyor.
Bu düşüncemizi haklı kılan son örnek ise Başkan Trump´ın Suriye´den çekileceğiz açıklamasının hemen ardından Menbiç´e zırhlı araçlar ve asker takviyesine başlanmasıdır. Eğer ortada gerçekten Başkan Trump´ın yaptığı açıklamaların ardında duracak gücü yoksa bu paralel yapılanmalar başkana bu imkânı vermiyorsa başkanlık koltuğunda oturuyor olması sorgulanabilir. Sorgulamanın da ötesinde dünya jandarmalığına soyunmuş bu ülkenin kartondan bir maketten ibaret olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Her ne kadar dünyayı sahip olduğu özellikle nükleer silahlarla korkutarak bazı ülkelerin ücret karşılığında himayesine soyunuyor olsa da bir gün bu korku yıkılabilir. Sanıyorum özellikle şu günlerde bu korkunun yıkılmasına ihtiyaç var. Çünkü öylesine fütursuzca davranılıyor, on binlerce kilometre uzaktan bölgemizi dizayn etmeye kalkıyorlar ki bu zulümdür ve buna uzun süre tahammül edilemez. Özellikle Trump´ın iş başına gelişi ile birlikte ortaya öyle bir manzara çıktı ki, bir yandan Suudi Arabistan ve Mısır ile bölge ülkelerine meydan okumayı andıran bir görüntü verirken hemen arkasından tüm tepkilere rağmen ABD´nin İsrail Büyükelçiliği´ni Kudüs´e taşıma kararını açıklaması ile İslam dünyasına karşı bir meydan okuma sergilenmiş oldu. Bu meydan okuma cesaretini İslam dünyasının dağınıklığından ve özellikle de bazı Müslüman ülkelerin yöneticilerinin oturdukları koltukları Haçlı ittifakına borçlu oluşlarından aldığını söylemek yanlış olmaz. Kısacası, İslam dünyasının bu dağınıklığı kartondan yapıların gökdelen gibi görülmesine yol açıyor. Buna rağmen Paralel Devletler Topluluğu´nun yıkılmasının yakın olduğunu unutmamak gerekiyor.