Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

 Veysi Dündar; Ziraat, Vakıf ve Halkbank’a Bu Para Nereden Geliyor?

“AKP’nin muhalif kesimlerde en çok eleştirildiği başlık nedir?” diye sorulsa, tereddütsüz ilk 3’e girecek olan kavram, “tüm kamu girişimlerinin elden çıkarılması, satılması ve aslında teknik olarak yok edilmesi” diyebiliriz.

 Veysi Dündar; Ziraat, Vakıf ve Halkbank’a Bu Para Nereden Geliyor?

 

“AKP’nin muhalif kesimlerde en çok eleştirildiği başlık nedir?” diye sorulsa, tereddütsüz ilk 3’e girecek olan kavram, “tüm kamu girişimlerinin elden çıkarılması, satılması ve aslında teknik olarak yok edilmesi” diyebiliriz.

Kamunun elinde neredeyse hiçbir sınai ve hizmet girişimi kalmadı.

Okullar, diyanet, bakanlık, bürokrasisi hariç kamu çalışanı istihdam eden, ticaret yapan kurum yok desek yeridir.

Bütün bu yapısal dönüşüm içinde en muhalif CHP’liden, entelektüel seviyesi yüksek muhalife kadar herkesin uzun atladığı bir saha vardı.
Bu sahanın AKP’nin kurduğu otokratik ve yetkileri tek elde toplayan yapıya verdiği katkıyı analiz etmekten yoksun olmak neredeyse tüm kesimler için standart hale geldi.

Bu çelişkili varoluş, AKP’nin kamuya ait topluiğne üretimine bile katlanamazken, kamu bankalarının üzerine “kelimenin gerçek manası ile” çökmesi idi.
Bu çökme bir taraftan bu kurumları hiçbir hal ve şartta özelleştirmeye tabi tutmazken, diğer taraftan en yüksek müsaadeye mazhar hale sokmaktaydı.

Ziraat ve Halk Bank’ın kamusal statüsüne mevcut haline dahi katlanılamayan Vakıfbank’ın da sokulması, aslında bu sürecin en canlı örneği oldu.

AKP’nin tüm icraatını yerden yere vuran halk ve aydın kitleler ise bu çelişkiyi hiç sorgulamadılar. AKP’yi ülkeyi satıp savmakla suçlayanlar, dönüp bir gün "Ya bu AKP her şeyi atıyor satıyor da, bankaları neden bağrına basıyor?" diye sorgulamadı.
Hatta tam da tersini yaptı desek yeridir.
Esnaf 3 kuruş ucuz kredi, vatandaş ise bir kuruş fazla faiz için bu bankaların önünde sıraya girdi.

AKP’yi zaman zaman eleştirirken ülkemizin nevi şahsına münhasır bir sosyalizm denemesini yaşadığını zikrettiğim olmuştu. Bunun misallerini sıraladığımızda;
–       Politbüro benzeri dar kadronun,
–       Sonsuza kadar aynı lidere biatın,
–       Pravda’ya rahmet okutan tek tip basının,
–       “Kaz ve kapat” tarzı niteliksiz iş gücü istihdam eden kocaman projelerin,
–       Halkın sadaka ekonomisine talim ettiği bir tür sefalette eşitliğin,
–       Davadan dönenin hainlikle itham edilmesinin,
–       ‘Bizden olmayan düşmandır’ söyleminin, reel sosyalizmin dünyayı meşgul eden tüm altyapısını teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

Reel sosyalist taktikleri, neo liberal kapitalizmle harmanlayan AVM-Rezidans-Mega Proje üçgeninde, kendini tamamlayan bu değirmenin tabii suyu bir yerden gelecek.

Bu konuda da yine Marksist analize başvurmakta sıkıntı olmayacaktır.
‘Finans Kapital’ aslında kapitalizmin kalesidir. Bu kale her zaman korunmaya ve ihtimama muhtaçtır. AKP bu gerçeği iktidarın ta en başından itibaren görmüştür. “Malı davarı” satmakta beis görmemiş ama iş “panga”ya gelince orada dur demekten çekinmemiştir.

Marx’a atfedilen ancak ona ait olmayan bir söz bugünün iktisadi krizleri için gayet açıklayıcıdır. Bu alıntıda Kapitalizmin proletaryayı bankalar aracılığı ile öyle çok borçlandıracağı ve bu borcu ödeyemeyen kitlelerin, bankaları batışa ve devletin bünyesine tabi edeceği ifade edilmektedir.

Açıkçası simit satan bir firmanın borçlarını ödeyemeyip, devlet bankasının iştiraki olduğuna dair haberleri görünce tam da bu alıntının hayata geçtiğini düşündüm.

Tabii koskoca milyarlık borcu olan firmaya proleterya muamelesi yapacak değiliz. Zaten Marks’ın üzerinden de yüzyıl geçti. Post gerçeklik çağındayız.

Ne diyordu Erdoğan ve Bahçeli emeklilik hakkı talep eden kitlelere: “Merminin bombanın fiyatını biliyor musunuz?”
Peki devlet bankası batan simit dükkancısına ortak oluyorsa sorulacak soru şu olmalı: “Bir simit kaç para?”

Simit dediğin tablaya konur, iskelede satılır. Simiti alıp satmanın nasıl bir mekanizması olur da, siz simit satıp batarsınız.
Simit yapmak kaç para, simit satmak kaç para?
Eski Türkiye’nin siyah beyaz filmlerinin unutulmaz repliği değil midir? Simit satar yine de size köle olmam, namusuma laf getirmem, taviz vermem vs…

Sene 2020’e beş kala… Simitçiler devlete devletin bankasına muhtaç. Devletin bankası simit işinde gelecek görmüş. Varım demiş.
Biz de o zaman lafı bir eski Türkiye ustasının, Orhon Murat Arıburnu’nun dizeleri ile bağlayalım. Belki bu dizelerin içtenliği ile kendine döner ve sorgular olanı biteni bu toplum:
“Ne gam kalırdı
Ne kasavet
Bir de simit ağacı olaydı
Bizim sayılırdı saadet”



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER