Tayyip Erdoğan’ın en çok övündüğü inşaat faaliyetleri arasında tartışmasız Avrasya Tüneli ilk sırada yer alır. Boğazı tünelle geçmek fena bir fikir değildir.
Mümkün olsa tüm geçişler tünelle yapılsa, devasa yollarla ağaç katliamına yol açan köprülerin hiçbirine gerek kalmasa.
Dünyanın zaten üçte ikisi su olduğu için aklı başında ülkelerin tamamı denizden kendilerine arazi devşirmeye çalışmışlar.
Hollanda bu işin piridir. Hollanda’nın diğer adı alçak ülke: Netherland’dır. Suyun altında kalan ülke suyu yenip kendine yaşam alanı yaratmıştır. Klasik deyimle de Konya kadar arazide Türkiye’den fazla tarım üretmektedir.
Dünyanın Hollanda kadar akıllı ülkeleri denizi yurt etmeye çalışırken bizde ise yurda su bastırmak gibi bir proje gündemde.
Gırgır’ın Gırgır olduğu Hasan Kaçan’ın yandaşa bağlamadığı günlerde Prof. Zihni Sinir vardı. Zihni Sinir projelerinin güldüren hali Kanal İstanbul adı altında düşündürücü bir hal aldı.
Beni Kanal İstanbul yapılacak olsa üzerine konulacak köprülerden geçmek için ödenecek ücret kara kara düşündürüyor mesela.
Şöyle ki Avrasya Tüneli malum dün 36 lira oldu. Kanal İstanbul yapılsa, Asya’dan Avrupa’ya gerçek manada gitmek için kanalı da geçmek gerekecek. Avrasya bugün 36 lira ise koca kanal köprüsüne kaç lira öderiz Allah biliyor.
Avrasya’dan geçen araçların çoğunun muhtemel ki fiyata aldırış etmediğini anlamış olmalı iktidar. Karşıya geçmenin envai çeşit yolu var. Dünya eşitsiz gelir rekortmeni ülkemizde belli ki Avrasya Tüneli 136 lira da olsa, onu kullanacak bir kesim var ve bu kesimi artırmak zor olduğu için bu kesimden alınan ücreti artırmak kolay bir çözüm olarak devreye sokuluyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse iki kıtaya yayılmış bir şehirde geçişin parasız bir yöntemini de seçeneklere eklemek gerekirken AKP’nin “Zihni bey” damarı bize ilave köprüler, su yolları hendekler armağan etmek istiyor.
Yürüye yürüye geçilen Allah’ın toprağını denize karıştırmak ve memleket yüzölçümünü azaltmak Zihni Sinir’in aklına gelir miydi, bilmem.
İstanbul Boğazı’ndan zorlanarak geçiyor denilen büyük gemilerin, daracık kanaldan geçebileceğini hayal etmek aslında bir taraftan güçlü hayal gücüne de delalet eder.
İstanbul’un ulaşılması en zor yerine; en büyük camiyi yapıp, günde 5 vakit binlerce insanın yokuş tırmanıp namaz için kapasiteyi dolduracağını ummak da, aslında kaydadeğer bir hafsala gerektirmekteydi.
AKP’nin siyasi sahada cüret ettiği ve 5 yıldır ortaklık ettiği MHP’nin, bu konuda hiçbir kriter içermeyen destek sistematiğinin yol açtığı ‘de facto’ durumlar da yeterince sürreeldi. Ancak kanal kazmak konusunda gösterilen ekstra gayret siyaset sahnesindeki manevralar kadar umut kırıcı.
Türkiye AKP’nin hayatın her alanına taarruz eden dikte edici metodlarıyla baş etmekte zorlanıyor.
Boğazı bile zengine ayrı fakire ayrı geçirtecek kadar kendinin farkında olmayan bu yöntem tercihleri giderek her yaptığını yapabilmenin konforu ile fütursuzlukta sınır tanımaz hale geliyor.
Şehir sakininin kahir ekseriyetinin değil, mutlu azınlığının çekincesiz kullanabileceği ve güzergahındaki havalimanının kapatılmasından sonra, rotasının şehre katkısı daha da gerileyen tünelden belli ki geçenden alınabilecek son kuruş dahi eksik olmasın diye çaba harcanıyor.
Hiçbir makul aklın ‘siz bu işi ne kadar pahalı yaptınız ki! bizden bu kadar para istiyorsunuz?’ demekten geri durmayacağı bu projenin, sadece yapılmış olsun diye yapıldığını bundan iyi ne anlatabilir?
Şehirde en kıymetli değer zamanken, bunu sağlayacak metro ağlarını ihmal edip, salyangoz hızını bile aratan duraklamaların arkasında insanları son çare olarak bu fahiş fiyatlı alternatife mecbur etmek olsa gerek.
Avrasya Tünelinin optimal olmaktan çıkmış, zembereği dağınık kurgusu, “neden kanal yapmamalıyız?” konusunda bizleri aydınlatıyor.