Tuba ÇİÇEK; Hak’ların mı Halk’ların mı Kardeşliği

"Hepiniz dem’in çocuklarısınız, dem ise topraktandır..." (Hz Muhammed)

 Tuba ÇİÇEK; Hak’ların mı Halk’ların mı Kardeşliği

"Halkların kardeşliği" söylemini en fazla dillendirenler kendilerini sol, sosyalist, anti Emperyalist olarak gören ideologlar ve onların savunucuları kitlelerdir. Türkî-yede çoğumuz ilk defa; "halkların kardeşliği" söylemine, "Halkların Demokratik Partisi" (HDP) ile aşina olmuşuzdur.  

Halkların kardeşliği söyleminin kaynağını az biraz araştırınca ki siz okuyucularda bakabilirsiniz Deniz Gezmiş, (Türk- Rize) Hüseyin inan, (Kürt- Sivas) Yusuf Aslan (Türk-Yozgat) gibi tanınmış solcu, devrimcilerdir. Genç yaşlarında idam edilmiş bu üç arkadaşın, örneğin; Deniz Gezmişin idam edilmeden önce ki son sözlerinden biri;

"Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!" Olmuştur.

Kemalist burjuva eliti tarafından ortaya atıldığı söylenen, Türk solu’nun amacı pekte belli olmayan, değişken fikirli devrimci ideolojisi, Kürt Halkının bitirilmeyen sorunu üzerinden, devletsiz, hak ve özgürlüklerin eşit paylaşımı, Sömürüsüz, karısız, kocasız Safsata bir devrim yapmaya, yarım kalmış hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar adeta. 

1970'li yılların sonundan itibaren dilendirilen, Halkların kardeşliği söyleminin kaynağı da buradan geliyor. Ergenlik dönemlerinden biraz ileri gitmiş, birkaç kanı kaynayan eğitimli genç, ezilen halklar için devrim yapmaya çalışırken, yeri geldiğinde ülkelerinin bütünlüğü ve bağımsızlığı içinde mücadele verecek, bu genç devrimciler; 6 Mayıs 1972'de sabaha karşı Ankara'da Ulucanlar Cezaevi'nde idam edilmişlerdir.

Kendilerini İslamcı, Muhafazakâr, Mücahit olarak tanımlayan kitlenin ağızlarından düşürmediği, gözyaşlarıyla slogan attıkları Filistin, Mescidi Aksa dramı için, Filistin kurtuluş örgütü El -Fetih Kamplarında İsrail’e karşı savaşmışlardır. Bu üç genç, solcu arkadaş.

https://haber.sol.org.tr/soldakiler/denizin-son-sozleri-haberi-27882

Bu anlamda; "Halkların Demokratik Partisi", (HDP) 6 Mayıs 1972'de idam edilen Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu üyeleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için bir mesaj yayımlandı. HDP nin yayınladığı Mesajda idamların 'bir hukuk cinayeti' olduğu vurgulandı.

http://siyasihaber4.org/hdp-yasasin-turk-ve-kurt-halklarinin-kardesligi-haykirislari-ile-ornek-olarak-hatirlayacagiz

Resmi söylem ve toplumun bir kesimi tarafından terörist damgası vurulmuş, ezilmiş, dışlanmış, hor görülmüş bir halkın, Kürtler. Savunuculuğunu üstlenmiş; kanaat önderi, siyasetçi ve aydınlarından "halkların kardeşliği", "Barış" söylemini duyduğumda garipsedim. Sonra düşündüm ve dedim ki: Barışı Ezenler değil, Ezilenler ister.

Ezilmiş ve halen ezilen, dışlanan, terörist görülen bir halk adına, Barış istiyorum denmesi, barış istemeyen ve O halkı adam yerine koymayıp, tehlikeli, güven duyulmayan vatandaşlar olarak gören, sistem Ağalarının ve onların yönlendirdiği toplumun gözünde, "Halkların Kardeşliği" koca, İstihza dolu bir yalan, beyhude bir çabadır. 

Halkların kardeşliği söylemi en fazla kimin sloganı olursa daha samimi ve inandırıcı durur? Tabii ki Devlet gücünü, tüm halkların, Hakkını elinde tutan ve Hak-ları eşit dağıtması görevini üstlenen, Kürt’üyle Türk’üyle birlikte kurdukları organizasyonu (Devlet) elinde tutan, Devlet elit’inin söylemine dönüşürse daha sağlıklı olurdu. 

Gerici, despot Ortadoğu topraklarında var olan, bir ülke olarak, özgürlükçü, hümanist böyle değişim ufukta görünmüyor maalesef.

Bitmeyen toplumsal, bölgesel bir kaosun içindeyiz. Kaos üreten, kâbus ruhlu adamların elinde, cehenneme dönüşmüş bir yaşam hediye edilmiş bizlere. Yazılan şeyler bir coğrafyanın intiharı, idamı ne kadar kötü benzetme varsa onu yaşıyoruz. Kocaman bir Dispotya’ nın içine çekilmişiz, tahammül sınırımızı zorlayarak izliyoruz yapılan haksızlıkları.

Halkaların kardeşiyiz diyor Türk solcu sosyalist kesim. Muhafazakâr, milliyetçi kesim ise ümmet, bayrak, devlet, Türk diyor. Artık inanmıyor, halkların içine sıkıştırılmış Kürtler yeter diyorlar; bu entrikaya, yalana, talana, dolana yeter. Hak-larımızı verin eşit ve müreffeh bir beraberlik yaşayalım. Kimsenin kimseden üstün olmadığı, kimsenin ölmediği. 

Halklar nerede? Haklar nerede? Ümmet nerede? Bu masalı kim yazdı? Ve neden bu halklardan ölenler hep Kürt oluyor? 

Yine bu Hak- kaybına uğramış, bu ülke içinde doğup, büyümüş bir sanatçı şunları söylemişti; İnanca saygı, düşünceye özgürlük gerçek budur. Bağımsız, demokratik bir ülkenin Türkiye’nin dürüst yurttaşları olarak yaşamak istiyoruz ve Türkiye’yi böldürtmeyeceğiz diyor müzisyen. (Ahmet Kaya) Kürt olduğunu söyleyip, Kürtçe şarkı yapacağım dediği için, linç yediği, Ortadoğulu ağzıyla Recm edildiği ülkesinden uzaklara gidip hayatını kaybetmişti. 

Bu ülkenin ezici çoğunluğu: muhafazakâr, milliyetçi, Sünni İslam yaşamı içinde buluyor kendisini. atadan, babadan böyle olmuştur. Muhafazakâr, milliyetçi mahallede olabilmek için pek kafanı çalıştırmana, sorgulamana gerek yok. Çünkü bir mirası devralmışsındır. Mahallenden, ailenden gözlerini dünyaya açıp, bilinç elde ettiğin andan itibaren çevreni izleyerek tanık olursun, kitle iletişim, milli eğitim, yaygın eğitim seni o yöne kanalize eder. Milliyetçisin; tek bir bayrağın var, diğer tüm bayraklar, Halklar umurunda bile değildir. Bazı bayraklar ise örneğin ‘’Kürdistan Bayrağı’’ Yahudilerin, dış güçlerin, Haçlıların, bölücü teröristlere, yardım eden çıkar gruplarının bayrağıdır, nefret etmen gerekir. Kürt olsan da bu bilinçle büyür ve yetişirsin.

Bu bağlamda Solcu, Sosyalist olmak için ise; araştırmak, okumak, sorgulamak ve san ki hep inançsız olman gerekir. Oysaki dinlerin ilk çıkış dönemleri devrimci yani sosyalisttir. Sorgulama sonucunda ortaya çıkmıştır dinler. Bu sebepten sol cenah daha çok okuyan, sorgulayan bir kitleyi barındırır. Çünkü Marx’sı, Hegel’i, Lenin’i Sosyalizmi ancak araştırarak öğrenirsin. 

Vel hâsılı kelam; Türkiye toplumunun klasikleşmiş ifade ile Türkî- kürdü, Arabî, Sağcısı, Solcusu ile tüm bölge halklarının mutlu, iletişimsel bir bağ içinde, kaos’suz bir düzen inşa edebilmeleri için toplumun ötekisi, teröristi, cahili, kabası olarak görülüp "Recm" edilmiş halkına yani Kürtlere Hakları iade edilmelidir.

Bu iadeyi itibarı yapacak unsur ise; Kürdüyle, Türküyle Türkiye cumhuriyetinin kuruluşunda kan akıtmış, bedel ödemiş, halkların yetkili kuruluşu olan Devlet ağzı dillendirmelidir. Milli eğitimiyle, Medyasıyla, Anayasasıyla yapılan yanlışlıkları görüp öz eleştiri yapıp telafi etmelidir. Bu görev; Hamilik görevi, Önce Devletin sonra Kürt elitinin ve Halkının görevidir. 

Başlıkta da belirttiğim gibi Halk’ların mı Hak’ların mı kardeşliği önemlidir. Bu bağlamda yaşayarak görüyoruz ki "halkların kardeşliği" söylemi sanki Safsata pekte bir etki bırakmamış. "Hak kardeşliği" beri gelsin o halde.

Solcu değilim, sağcıda ama muhafazakâr, milliyetçi, dinci bir çevrenin ferdiyim bu ülkede yaşayan, gerçekleri görüp, dürüstçe ifade eden "gönüllü muhalif" olarak; bunları gördüm ve yazıyorum. 

Ve son olarak diyorum ki; Müslim Gürses’in isyanı, Kaderine ve yaratıcıya iken, Ahmet Kaya ise Sisteme isyan ederek ölmüştü. Müslüm Baba filmiyle anladık o trajedi, dram, isyan müziklerinin yersiz, sebepsiz olmadığını, yaptığımız İstihzadan dolayı mahcup olduk. Müslüm Babayı anlamadığımız için. 

Ahmet Kaya'nın sisteme isyanını anlamak için de illaki filmini mi izlememiz gerekiyor. Önümüzde yıllanmış ve bitmeyen bir film var. Hak-larını alamayan, Halk’ların (Kürtlerin) filmi...

Sivil Siyaset Hareketi