Tarih: 09.11.2020 13:25

TRUMP GİDERKEN!

Facebook Twitter Linked-in

Trump 3 Kasım seçimlerini kaybetti. Amerika’nın yakın tarihinde Carter, baba Bush’tan sonra ikinci kez seçilmeyen bir başkan unvanına sahip oldu.

Milliyet gazetesinden Verda Özer, New York Times’ın kıdemli yazarı Thomas Friedman’a ait bir cümle ile başladığı makalesinde: ‘’Bu seçimlerin kazananı kim, hala bilmiyoruz. Ama kaybedenin kim olduğu belli; Amerika Birleşik Devletleri.’’ (7.11.2020 Mil.) sözlerini alır.

Friedman’ın tespiti doğru. Evet, 3 Kasım seçim sonuçları gayr-i resmi olarak açıklandı. Seçimlerin galibi Biden oldu. Kaybedeni Trump mı? Buna evet demek zor. Zira Trump adeta bir görevli olarak ve siyaset dışından Kasım 2016 seçimlerinde başkan olmuştu. Görevini tamamladı ve başkanlık koltuğunu siyaseten gelen Biden’e devretmeye hazır hale geldi. Trump, siyasetten gelmediği için de 3 Kasım seçimleri öncesinde ve sonrasında ABD portresinin açığa çıkmasında etkili oldu. Onlar üçüncü dünya ülkeleri ile halkı Müslüman olan ülkelerdeki seçimleri demokrasi açısından gözlemlemeyi adeta bir görev addetmekte idiler. Tıpkı 2012’de Mısır ve 2006’da Filistin seçimlerinde olduğu gibi. Ama özellikle ABD’deki bu son seçim gösterdi ki, ABD demokraside de seçimlerde de bahsi geçen ülkelerin çok gerisinde. Bu nedenledir ki bundan böyle kendi dışındaki ülkelere demokrasi insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi hususlarda nizamat verme konusunda iyice düşünmesi lazım. Zira durum o kadar net ki, ABD için söylenecek söz: ‘’ Kendisi bir himmet dede kaldı ki kime himmet ede..’’

20. yüzyılın başlarından itibaren sürekli irtifa kaydeden Amerika İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Yalta Konferansı ile (5-11 Şubat 1945) zirveyi yakalamıştı. O tarihten günümüze kadar da zaman zaman düz uçuşa geçse de dünya gündeminden hiç düşmedi. Galiba yükselirken dünya gündeminden düşmeyen Amerika alçalırken de düşmeyecek. Son ABD seçimleri gösterdi ki Amerikan toplumu ya da toplumları sanıldığının aksine yekvücut değil. 330-340 milyonluk Amerika’da toplam nüfusun %2,5’una tekabül eden Yahudiler ekonomide, eğitimde, medyada neredeyse Amerikan imkânlarının %30’una hükmediyor. Oysa Amerikan nüfusu içerisinde Almanlar, İrlandalılar, İngilizler, Polonya ve İtalyanların yanı sıra Hispanikler, Asya kökenliler, Zenciler ve Müslümanlar da yaşamaktadırlar. Bu ikinci sırada saydıklarımız Amerika’nın nüfusunun belkemiğini oluşturmakta. Ama ne var ki sosyal devlet iddiasında bulunan ABD, Yahudi azınlığa nazaran bu ikinci kategoridekilere ikinci-üçüncü sınıf insan muameleri yapmaktadır. Bu durum Amerika’nın geleceği açısından sosyolojik olarak incelenmeye değer. Ancak şunu ifade edeyim ki, dünyanın en kırılgan toplum yapısına sahip ülke Amerika ve bir kırılma başlarsa Amerika’dan kaç devlet çıkar bilemem. Zira irtifa alma sona erdi, alçalış başladı.

Amerika’daki seçim sonuçları sürpriz oldu mu? Hayır! Zira Amerika (derin veya değil) devleti birikmiş iç ve dış sorunlarının halli için bir tetikçiye ihtiyacı vardı. Siyasete dışarıdan gelen Trump’la bu ihtiyacını önemli ölçüde karşıladı ve Trump’a ‘buraya kadar’ dedi. Devletler aslında siyasetçileri sel gibi görürler. Keza kurumları, devlet adamlarını ya da bürokratları kum gibi görürler. Yani sonuçta sel gider kum kalır. Nitekim öyle olmadı mı? Trump neredeyse gözü kapalı olarak birçok iç ve dış meseleye balıklama daldı. Bir kısmını halletti, bir kısmını murdar etti, bir kısmını da erteledi.

İsterseniz Ortadoğu’dan başlayalım. Trump, başkan seçilmesinin ardından ilk ziyaretini Ortadoğu’ya gerçekleştirdi, İsrail ve Suud-i Arabistan’ı ziyaret etti. Başına kipa giydi ağlama duvarında dua etti. Ardından Ortadoğu’dan çekilme önerisini ortaya koydu. Ama çekilmedi-çekilemedi, Bilakis Suriye özelinde petrolün yoğun olduğu Deyr-i Zor ve Rakka petrol bölgesinde demir attı. PKK-PYD unsurlarını da güvenlikçi olarak istihdam etti. 5 Haziran 2017’de üç Muhammedi ( M.b.Zayed, M.b. Selman, M.b Dahlan) görevlendirerek Türkiye ile yakın işbirliği içerisinde bulunan Katar’a ambargo kararı aldı. 25 Eylül 2017’de Kuzey Irak Referandumunu tertipledi ki bu referandum özerklik değil, bağımsızlık referandumu idi. Türkiye’nin önemli çabaları ile bu iki atağı da akim kaldı. 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul ederek büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı aldı ve taşıdı. Obama’nın imzaladığı ve İran’ı ilgilendiren nükleer anlaşmadan çekildi. İran’a ambargoda önemli kararlar aldı. İran’ın Irak’taki rolü ile Suriye’deki etkinliğini tolere etti. Beyrut limanındaki patlama ile Hizbullah’ın adeta gelir kaynağına önemli sekte vurdu. Keza Suriye’ye, Esed güçlerine yönelik lojistik destek akamete uğradı. Damat Jared Kushner imalatı ‘Yüzyılın Anlaşması’ projesiyle Oslo (13 Eylül 1993) ve iki devletli İsrail-Filistin meselesini sonlandırdı. 1979 İsrail-Mısır Camp-David Anlaşması, Ekim 1994 Ürdün-İsrail arasında varılan ‘Araba Anlaşması’ ardından BAE, Bahreyn, Suud-i Arabistan ve İsrail arasında iyileşme ya da normalleşme anlaşmalarını kotardı.

Tüm bu saydıklarımız ve sayamadıklarımız dikkate alındığında Trump siyaset dışından ABD Başkanlığı’na 6 Kasım 2016’da atandı. 3 Kasım 2020’de görevinden alındı. Olan bu.

Biden’li Amerika ve dünya nasıl olur sorusuna gelince, elbette bu soruya da verilecek önemli cevaplar vardır. İsterseniz kısa kısa temas edelim. Bir defa Rusya ile ABD arasındaki ‘Arkabahçe Doktrini’ devam edecek. Amerika’nın Ermenistan-Azerbaycan çatışmasına karşı vurdumduymazlığını görmüyor musunuz? İran’la gerginlik azaltılabilinir. Zira kötü polis gitti, iyi polis geldi! Kuzey Irak ve Suriye’de muhtemelen iki ayrı özerk kürt yapılanması gündeme gelebilir. İsrail-Filistin için tasarlanan ‘Yüzyılın Anlaşması’ kadük hale gelir, ve geldi zaten.

Sanılanın aksine Türkiye-ABD ilişkileri gerginliği yumuşamaya bırakılabilir. Zira Amerika için her şeye rağmen bölgede 2,5 ülke var. İran-Türkiye, buçuk olan da Mısır. İsrail’in ya da evanjeliklerin hatırı için bu üç ülkeyi göz ardı edemez Amerika. İsrail-ABD ilişkileri daha sakin seyredebilir. Zira artık Yahudi damat yok, evanjeliklerin başı Mike Pance yok, Türkiye’nin özellikle dış politikadaki atakları, başarısı ve keza NATO Konsepti içerisinde Doğu Akdeniz’de yüklendiği misyon mutlaka dikkate alınır-alınmalıdır. Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde başta Suriye olmak üzere, Irak’ta, Ürdün’de ve belki de Lübnan’da oluşacak olan özerk ya da federatif oluşumlarda Türkiye başat bir konumda olacak.

Belki bazılarımız Trump Türkiye için Biden’den daha iyi idi diyebilir, ancak ben şahsen düşmanın nefretinden değil, muhabbetinden korkarım…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —