Adalet mülkün temelidir…
Bu cümledeki Mülk kelimesi, Devlet anlamında kullanılmıştır.
Mahkeme salonlarında mahkeme heyetinin arkasındaki duvarda, Adalet mülkün temelidir diye yazar. Cümlenin altında, çoğunlukla Mustafa Kemalin imzası vardır. Aslında söz Hz Ömer’e aittir.
Adalet ne demektir?
Bazıları eşit davranmayı ‘adalet’ olarak görür. Gerçekte böyle değildir. Adalet, herkese eşit davranmak değil, herkese hakkaniyetle muamele etmektir.
Bu satırların sahibi, 4 değişik ülkede ve 12 değişik cezaevinde, uzun yıllar hapis yatmış bir kimsedir.
Öncelikle şunu belirteyim ki, benim cezaevinde bulunduğum 2004 yılında, Ak Parti döneminde TCK (Türk Ceza Kanunu), CMUK (Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu) ve CİK (Ceza İnfaz Kanunu) büyük oranda değiştirilerek, yeni kanunlar çıkarıldı. Yeni çıkarılan CİK ve CUMUK’u biraz inceledim ve Avrupa ülkelerinde muadilleriyle, kıyaslamaya çaba gösterdim. Yeni çıkan CMUK ve CİK, Avrupa’da birçok devletten, daha insani olduğuna kani oldum.
Bu kanunların çıktığı dönemde ve F Tipi cezaevlerinin inşaası döneminde cezaevindeydim. Sadık Albayrak Ağabey, Yeni Şafak Gazetesi’nde yazıyordu. Cezaevinden gönderdiğim bir mektubu, köşesinde yayınlamıştı. O mektupta şöyle bir cümle yazmıştım:
‘F Tipi cezaevleri, müdürleri kanunlara uygun davrandığı (yani keyfi uygulama yapmadıkları) takdirde, en insani cezaevleridir.’
Bu mektubu, prototip olarak ilk F tipi benzeri bir cezaevi olan, H Tipi Eskişehir cezaevinden göndermiştim. 1996 yılında, bu cezaevinin açılmaması için Türkiye genelinde, açlık grevleri yapılmış ve 12 kişi hayatını kaybetmişti.
Buradan Adalet Bakanına, Cezaevleri Genel Müdürlüğüne sesleniyorum.
Mahkûmların problem oluşturmadan, cezalarını insan gibi yatıp, topluma geri kazanılmasını istiyorsanız (ama gerçekten istiyorsanız); kendinizi mahkûmun yerinde farz ederek, genelge ve kanunları ona göre çıkarın ve uygulayın.
Mahkûmun, en önemli gördüğü birkaç hususu belirteyim.
a-)İnsan gibi muamele görmek.
b-)Ailesi ve yakınları ile mümkün oldu kadar, çok görüşebilmek. Açık görüş saatleri ve adedinin çok olması. Telefonla görüşme imkânının çok olması.
c-)Havalandırma saatleri, mümkün olduğu kadar çok olsun. Hatta mümkün olsa da, 24 saat olsa.
d-)Kitap kısıtlaması olmasın. (Yasak olmayan her yayına ulaşılabilsin)
e-) Sağlık hizmetlerinde gecikme ve aksama olmaması. (Eskişehir’de yatarken, bu hizmetten mümkün olan en iyi derecede yararlanıyorduk)
f-)Yakınlarından birisi vefat ettiğinde, cenazesine katılabilsin.
Hâlen cezaevlerinde, İslami kişilik ve çalışmalarından dolayı göze batmış ve Kemalist laikçi polis, savcı ve hâkimlerin gadrine uğrayıp, haksız yere mahkumiyet alan; 20-25 yıldır suçsuz yere yatan, birçok insanımız var.
Fırsat ve imkân buldukça, bu insanlarımızın ziyaretlerine giderim. Zaman zaman da mektuplaşırım. Bu ayın başında, cezaevindeki arkadaşlardan birisinden, mektup geldi. Bu kardeşimizin feryadının bir bölümünü, sizlerle paylaşmayı uygun buldum.
“…. …. …. Öncelikle bilmen, kamuoyunun bilmesi gerekenler var: Cezaevlerine kitap alınmıyor!? Ancak istisnaları var. Anayasa Mahkemesi’nin aklı evvel hâkimleri söylendiğine göre bir karar vermişler. (Metne ulaşabilmiş değilim.) Bu karara göre, ücreti mahkûmun hesabından ödenmeyen hiçbir kitap ya da dergi mahkûma verilmeyecek. Bunun dışında dini bayramlar, resmi bayramlar, evlilik yıldönümü gibi özel günlerde aileler; hediye bağlamında, kitap getirebilecekler. Bunların dışında kitaba ulaşmak sakıncalı – tehlikeli- suç. Hayırlı olsun vatana, millete. Bu kadar kin ve nefret biriktirmek, muasır dönemin gereği olsa gerek.”
Böyle feryâd ediyor kitap dostu bir mahkûm arkadaşımız. Böylesine bir yasak, mahkûmun bir kesimi için ekmeğini, suyunu kesmek gibi bir ruh hâli oluşturur. Keşke ekmeğimi, suyumu azaltsalar da kitaplarımı azaltmasalar duygusunu haykırmasına sebep olur.
Cezaevindeki sevgili arkadaşlarım, özgür bir dünyada buluşmak dileğiyle…
Mehmet Ali Tekin, gazeteci yazar