Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

 Sinan Eskicioğlu; Kapitalist siyaset ve ahlaki çöküntü

Kapitalizm artık hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda.

  Sinan Eskicioğlu; Kapitalist siyaset ve ahlaki çöküntü

Kapitalizm artık hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda. Ekonomik bir model olmaktan çok artık bir yaşam biçimi haline geldi. Hiç yadırgamadığımız bir yaşam biçimi hem de.
Zenginler daha zengin, güçlüler daha güçlü; fakirler daha fakir ve güçsüzler daha güçsüz… 

Zengin ve güçlü olunca da her türlü imkana sahip olma ve bunun nimetlerinden faydalanma sıradan hale gelir, hatta hukuk alanında bile. Hukuk tarihinde önemli bir yere sahip olan Roma İmparatorluğu hukuk anlayışında etkili olan Marcus Aurelius’un şu cümlesi aslında konuyu çok açık özetler: ‘Hukuk (yasalar); güçsüz ve fakir insanların takılıp kaldığı, zengin ve güçlü insanlar delip geçtiği örümcek ağı gibidir’

Kapitalist düşünce ve yaşam tarzı ile bu durum artık ayyuka çıkmıştır. ABD’de de, Avrupa’da da, ülkemizde de böyledir. Siyasi iktidar, hukuku ve yasaları istediği şekilde yönlendirme yetkisini kendinde bulur. Bunu yaparken de, ‘hukuk bağımsızdır’ cümlesini ağzından hiç düşürmez. 

Siyaset alanında bu kapitalist yaklaşım, siyasi partiler kanununda bile açıkça vardır. Seçimlerde en fazla oyu alan parti, barajı geçemeyen partilerin oylarına da sahip olur. 

Gücün kutsandığı bizim gibi doğu zihniyetli ülkelerde, gücü elinde bulunduran siyasiler de hukuku yönlendirirlerken aynı zamanda toplum mühendisliği yaparak topluma neyin gerçek olduğunu da lanse ederler. Son günlerde bunun örneklerini sıkça görüyoruz. 

‘Sayemizde Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı oldular’ cümlesi, nasip etme bağlamında küfür içerdiği kadar, aynı zamanda da gerçeklerin çarpıtılmasıdır. Gerçeklerle oynanması ‘gerçek ötesi’ gibi kavramlarla da mümkün hale getirilmiştir. 

İnsanlara makamları ‘biz verdik’ diyecek kadar küstahlaşma yaşanırken, nasıl oluyor da gerçeklerin değiştirilmesi bu kadar kolay olabiliyor? 

Bunun birkaç sebebi var aslında. En başında gelen sebep: ‘Korku’. 

Korku imparatorluğu haline gelen bir toplum anlayışı var. Korku ile büyütülen çocuklar, gençler ve sonrasında sistemleşen bir korku imparatorluğu. Din, aile, kadın-erkek ilişkileri, kısacası her kavram korkuyla büyüyor ve gelişiyor. 

İkinci sebep ise habitusa dayanan, faydacılık esasına göre gelişen pişkinlik yaklaşımı. Gücü elinde bulunduranların pişkinlikleri, normal zihne sahip insanlar için tehlike arzeden bir alan. 

Söylenen yalanları cevaplasanız, seviyesine iniyorsunuz; cevaplamasanız söylenen yalan gerçek olarak algılanıyor. İki arada bir derede kalıyorsunuz. Ve bir de buna ‘sesi çok çıkan haklı’ algısı da olunca, iş vahim hale geliyor. 

Siyasetin kapitalistleşmesiyle oluşan ahlaki çöküntü de toplumun her alanına sirayet etmiş durumda. ‘Ülkemiz gelişti, zenginleşti’ ile başlayan sohbetler, ’toplumda hiç ahlak kalmadı’ ile sona eriyor. Toplumda ahlakın kalmamasının sorumlusunu nerede aramamız gerekir? 

Bunun cevabını bir örnekle vereyim. 

Küçük bir beldede belediye başkanlığı seçimini PR çalışması yaparak, maddi imkanları kullanarak rantçı bir kişi kazansa. Zenginlere rant sağlayarak, yapılacak işleri hediyelerle yürüterek, çarkın işlemesi için aynı zihniyetteki kişileri şube müdürleri yaparak belediyeyi yönetse. Bu küçük belde belediyesinde görevli olan müstahdem bile ‘iş bitirme’ sözü vererek rüşvet almaya başlar. Bırakın şube ve daire müdürlerini… O beldede yaşayan insanlar da, işlerini halletmek için rüşvet vermek zorunda olduklarını bildikleri için ona göre davranmaya başlarlar ve böylece halkta ahlaki çöküntü başlamış olur. 

Halbuki hukuka ve kurallara uygun olmanın ehemmiyetini bilen bir belde belediye başkanı olsa; daire ve şube müdürleri de aynı tarzda olmak zorundadırlar. Bu belde belediyesinde çalışan müstahdem de rüşvet alarak iş bitirme sözü veremez hale gelir. Bütün bunları gören belde halkı da hukuka ve kurallara saygılı olmak zorunda olduklarını bilirler. 

Demek ki kapitalistleşen siyaset beraberinde ahlaki çöküntüyü de getirmekte, peki ne yapılabilir? 

Bunun aşılması için değerler siyaseti gereklidir. Erdemli insanların tesis edeceği değerler siyaseti. 

Değerler siyaseti de, değerlere sahip insanların oluşturduğu toplumla sağlıklı bir şekilde kurulur ve ivme kazanır. 

Yazsak seviyeye iniyoruz, yazmasak yalanlar gerçek gibi kabul ediliyor. Tıpkı melodilere dökülmüş şiir gibi…

‘…Sussan olmuyor, susmasan olmaz

Dil dursa hakim bey, tende can durmaz

Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz

Kaleme tedbir koma, tek durmaz…’ 

Sevgi ve Bilgiyle kalın 



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER