ŞEYTANIN YENİ YÜZÜ/ Psikopolitika

Hertaraf.com yazarı Talip Özçelik Byung Chul Han'ın Psikopolitika isimli kitabını değerlendiriyor.

 ŞEYTANIN YENİ YÜZÜ/ Psikopolitika

 Byung Chul Han'ın Psikopolitika isimli kitabını Atasoy ağabey hediye etmişti. Okuyup beğendiğim, faydalanıp dostlarıma da tavsiye ettiğim pek çok kitap gibi... İnsanları yanıltan,olayları yanlış yorumlamaya sebep olan bağlardan, özellikle ırkçılık ve sömürgeci düşünceden uzak düşünce adamlarının dünya ölçeğinde yakından takip eden ağabeyimize minnettarız.

     B.C. Han da kendisini sınırlayacak pek çok bağdan uzak bir entellektüel. Özellikle batılı paradigma ile kendisini sınırlamadan olgu ve olaylara özgürce bakabilen bir isim. "Eleştirel bir dikkatle" böyle isimleri tanıyıp takip etmek, kitaplarını okumak günümüzde önemli bir çabadır. Çünkü her şeyin batıya göre değerlendirildiği insanların bununla büyülendiği, karanlığın her gün daha da koyulaştığı günümüzde böyle isimler, hakikate bir pencere açmaktalar. Zihinlerimize örülen duvarlardan aydınlığa açılan pencereler bunlar.

     Kitabı elimize aldığımızda daha ilk cümlesini okuduğumuzda kitabın etkisi başlıyor. Kitabın tamamında eleştirilere konu olan liberal özgürlük anlayışının temeline dinamit koyuyor. Bir dua cümlesi bu.

     “İstediğim şeyden koru beni."

     Tek başına bu cümle bile nefsani istekleri, kapitalist tüketim alışkanlıklarını ya da nefsin her istediğini yapma yanlışını sorgulamayı düşündürerek zihnimize kazıyor.İnsanın her istediğini yapabilmesinin değil istemediği şeyi yapmamasının özgürlük olduğunu vurguluyor. İstediğini yapmak temeline dayanan liberal özgürlüğün, insanı zaaflarından yakalayarak isteklerinin kölesi haline getirdiğini anlatıyor.

     "Bizzat özgürlüğün zorlamalara yol açtığı kendine has bir tarihsel dönemde yaşıyoruz" diyerek özgürlüğün nasıl sömürüldüğünüinsanların özgürlük kelimesiyle nasıl köleleştirildiğini, şeyleştirildiğini anlatıyor.

     "Dışsal baskı ve zorlamalardan kurtulmuş olduğunu sanan bir proje olarak ben, daha iyi bir performans sergileme ve mükemmelleşme şeklindeki içsel baskılara ve zorlamalara tabi kılıyorum kendimi."

     "Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir. Efendisi olmaksızın kendini gönüllü olarak sömürmesi ölçüsünde mutlak küredir."

     "Karşısında onu çalışmaya zorlayan bir efendi yoktur. Salt yaşamı mutlaklaştırarak çalışır."

     Küçük ,orta ya da büyük ölçekli ticari faaliyette bulunan herkesin, her yıl ticaretini daha da geliştirme çabası, memuriyette bir üst makam için çırpınmalar, özel sektörde çalışıp kendini ispat ederek yükselme arzusu vb. gayretlerde bulunan herkes kendini özgür sanan performans özneleri olmuyor mu ?

     Liberalizmin en çok kullandığı kavramlardan biri olan özgür rekabetin de nasıl bir kölelik ve nesneleştirme içerdiğini şöyle anlatıyor; "İnsanlar biribirleriyle özgürce rekabet ederken sermaye çoğalır. Yani sermaye üremek için bireyin özgürlüğünü sömürür. Özgür rekabette özgür olan bireyler değil sermayedir.Bireysel özgürlük aracılığıyla sermayenin özgürlüğü gerçekleşir. Böylelikle birey sermayenin cinsel organı durumuna indirgenir."

    İşini geliştirmek kar etmek, sermayesini artırmak için çabalayan, esnaf, tüccar veya işadamının kendi kendini nasıl köleleştirip sömürdüğünü şöyle anlatır; "bugün herkes kendi şirketinin kendisini sömüren işçisidir. Herkes birey olarak hem efendi hem köledir."

     Kapitalizmin mutasyon geçirmiş biçimi olarak nitelendirdiği Neoliberalizm'in herkesi bireyselleştirerek nasıl köleleştirdiğini yazar böyle anlatırken, ondan 100 yıl önce Nietzsche şöyle anlatıyordu; "İnsanlar geçmişte de olduğu gibi köleler ve özgürler diye ikiye ayrılır. İster devlet adamı,ister tüccar, memur ya da akademisyen, kendisine gününün üçte ikisinden azını ayıran herkes köledir."

     Kitabın alt başlığı,"neoliberalizm ve yeni iktidar teknikleri" Bu başlığı hak eder bir şekilde yeni iktidar biçiminin insanları nasıl itaatkar kıldığını, yeni iktidarın kanun gücüyle bir şeylere uymaya ya da yapmaya insanları zorlamadığını, itaatin gönüllü kabuller ve ikna ile olduğunu anlatıyor. Özellikle "Şeffaflığın diktatörlüğü", "akıllı iktidar" ve "big data" bölümlerinde insan psikolojisinin nasıl kullanıldığını nasıl yönlendirildiğini anlatırken , beraberinde  hiçbir zorlama olmadan insanların nasıl sürü haline getirildiğini ve gönüllü köleliğini  de anlatmış.

     Özellikle sosyal medyada yaptığımız paylaşımların, beğenilerini, yorumların, eleştirilerin hasılı  her şeyin gözler önüne serilmesinin  bu gönüllülüğün ta kendisi olduğunu ve bu bilgilerin devamlı toplandığını bize hatırlatıyor.

"Dijital psikopolitika Çağına giriyoruz."

"Bugün kendimizi hiçbir zorlama olmaksızın gözler önüne seriyoruz."

"Big Data(büyük veri, bilgi yığını) toplumsal iletişimin dinamiklerine ilişkin kapsamlı bilgi edinmeye olanak sağlayan çok etkili bir psikopolitik araçtır." Belki de en önemli aracıdır denebilir.

"Bu bilgi insan ruhuna nüfuz etme ve onu düşünce öncesi düzeyde etkilemeyi mümkün kılan bir iktidar bilgisidir. Bu cümleleri okurken ister istemez iblisin insanoğlunu saptırması ile ilgili olarak kuranı kerimde anlatılan olaylar ve saptırma yöntemi akla geliyor..

"Big data insan davranışlarının öngörülmesini mümkün kılar. Böylelikle de gelecek hesaplanabilir ve yönlendirilebilir hale gelir.

"Akıllı telefon dijital bir kutsal nesnedir."

" Facebook dijitalin kilisesi-sinagogudur."

Camisi de diyebilirdi.

Sinagogun kelime anlamı /toplantı/dır."

 

    Yazar big data bölümünde kelimenin tam anlamıyla tüylerimizi ürpertmesi gereken konulara dikkat çekmekte. Akıllı telefonlar ve sosyal medya vasıtasıyla ruhumuzun derinliklerine nüfuz edilerek, hangi konuda nasıl tepki vereceğimizin bile öngörülebildiğini anlatıyor. “Linguistic'ten sosyolojiye, insan davranışına ilişkin teorilerin hepsi geçmişte kaldı. Ontolojiyi psikolojiyi unutun. İnsanların yaptıklarını niye yaptıklarını kim söyleyebilir ki? Biz eşi görülmemiş bir hassaslıkla bunu saptayabilir ve ölçebiliriz. Yeterli veri toplandığında sayılar dile gelir."

“Dataizmin dijital Dadaizim olduğunu görürüz. Dadaizm de her tür anlamlı bağlamdan feragat eder. Dil anlamdan tümüyle arındırılır.”

"Akıllı iktidar"ve "heyecan kapitalizmi" bölümlerinde özellikle duygu ve heyecanlarımızın nasıl yönetildiğini tahlil eder. Yeni yönetim şeklinin ayartmaya yönelik olduğunu, baskılayıcı zor kullanan değil ayartıcı olduğunu vurgular.

Bunu iletişim ve sosyal medya aracılığıyla bilinçli ve bilinç dışı düşüncelerimizi okuyarak sağlar.

Bu yeni iktidara tüketerek, içerisinde bulunarak, hatta beğendim-like tıklayarak tabi oluruz diyor.

    Nefsani isteklerimizi, hazlarımızı, tutkularımızı, ilgilerimizi hedef alıp yönlendirerek, zan ve vesveselerimizi kullanarak kontrol edip  tabi kılıyor bizi kendisine.

     İblisin ve ordularının-şeytanın, postmodern, dijital, çağdaş, en yeni görüntüsü bu.... İblis ve şeytan eskiden beri tam da bunu yapmıyor muydu? Hazreti Adem'i de duygularını yönlendirip "algı yönetimi ve manipülasyon ile kandırmadı mı.?”(M.Gültekin)

"Bu tahakküm büyük bir çabaya zor kullanmaya gerek duymaz, öylece gerçekleşiverir. Hoşa gitmeyen çalışarak ve bağımlılık yaratarak hükmetmeyi amaçlar."

"Psikopolitika'ya olumluluk hakimdir."   

 ”Neoliberal iktidar disipline edici baskıya başvurmaz”

“Ruhu ayartır”

 “Arzularını, ihtiyaçlarını, isteklerini silmek yerine not alır.

"Davranışları engellemek yerine, öngörüler sayesinde onları önceden tahmin eder, hatta başlatır."

"İnsanlara boyun eğdirmek yerine onlarda bağımlılık yaratmayı amaçlar."

"Bugün her tıklamamız, arama amacıyla girdiğimiz her kavram, kayda geçirilir internetteki her adımımız gözlenir ve kaydedilir hayatımız tümüyle dijitala yansır dijital genel görünümünüz kişiliğimiz ve ruhumuz hakkında son derece doğru iz bırakır."

     Neoliberalizm ve yeni iktidar teknikleri şeytanın en yeni ayartma yöntemleridir.

     "Euzubillahimineşşeytanirraciim" deyip besmele ile başlayarak Allah ile bağımızı her daim hatırlayalım.

     Her besmele "Allah ile bağımın farkındayım" demektir.

     Bismillahirrahmanirrahim.