Tarih: 06.12.2019 11:36

 SAHTE ÇEVRECİLİK, TRİBÜNLERE OYNAMA VE RANT SİYASETİ

Facebook Twitter Linked-in

Geçtiğimiz günlerde çevreyle ilgili iki farklı olay yaşandı. Her ikisinde de tribünlere oynayan ve yüzde yüz çelişki içeren tavır, aslında ülkedeki genel siyasi havanın tam olarak yansıması.

Yetkililerin ilgili tutumlarını görünce tereddütsüz, “Acaba her işte olduğu gibi çevre duyarlılığı konusunda siyasi rant mı peşindeler?” demekten kendinizi alamıyorsunuz

Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz günlerde tartışılan Kaz Dağları orman katliamları sonrası, hükümetin meseleden yıpranmış olduğunu hissedilerek “ilgili/görevli” kimselerce ülke çapında genel ağaç dikme kampanyası başlatıldı ve tüm kurumların katılımıyla 11 milyon ağaç dikimi yapıldı.

İkinci olay olarak “Termik Santral Yasası” TBMM’de kabul edildi. Sonra da perde arkasında neler döndü bilmiyoruz ama kamuoyuna yansıdığı kadarıyla; Cumhurbaşkanı tarafından, “Biz bunları böyle çalıştıramayız. Siz çok para kazanacaksınız diye biz halkımızın zehirlenmesine müsaade etmeyiz. Bir tarafta halkım diğer tarafta sermaye var. Kimse kusura bakmasın” sözleriyle veto edildi. Hatta -ne kadar doğrudur meçhulümüz- Sayın Cumhurbaşkanı’nın Afşin-Elbistan Termik Santrali’ni işleten Tahir Çelik’le bir görüşme gerçekleştirdiği ve santralin bacasına filtre takılmamasını sert bir dille eleştirdiği ve iş adamına çıkıştığı haberleri basına yansıdı.

Oylarıyla evet diyen ve yasayı Meclis’te kabul eden iktidar partisinin genel başkanıyla, yasayı veto eden devletin başının aynı el olması samimiyet sorgusunu ortaya çıkardı.

Daha ilginç olan da yasaya bizzat evet diyen milletvekillerinin büyük bir pişkinlikle vetoyu savunmaları oldu. Belki bu tavırlarını, onur-şahsiyet bağlamında değerlendirilecek bir konu deyip geçilebilir. Ancak ortada ülkenin genel siyasi hayatını özetleyen tabloyu görünce söyleyecek söz bulunamıyor. Acaba bütün bunlar kişisel bir siyasi şova dönüştürülmek için mi ısmarlama projelendi?

Kimsenin aklına şu soru gelmiyor. İki buçuk yıl önce ertelenen filtre takma olayı neden denetime tabi tutulup, takılıp takılmadığı kontrol edilmedi? Yoksa bu santrallerin başındakiler, bir yerlere yakın kimseler diye göz mü yumuldu?

Nihayetinde hükümet bir şekilde bu olayı da “çevre dostu bir politika üretiyoruz” imajı ile örtbas etmiş gibi görünüyor.

Bir yandan da termik santraller konusunda gösterilen ince düşünce, konu Kanal İstanbul projesine gelince ilginç bir şekilde unutuluyor. Ne bilim adamlarının uyarılarına kulak asılıyor ne de muhalefetin endişeleri ciddiye alınıyor. Projeyle beraber gündeme gelen arsa, rant, parsel iddiaları bir yana Marmara adasının çökeceği gibi dev tehlikeler bile kimsenin umurunda değil. Lütfedip cevap verme zahmetinde de bulunmuyorlar.

İçerisinde ekolojiden ekonomiye birçok sorun barındıran bu devasa proje için tahmini harcanacak rakam 65 milyar dolar. Getirisi ne olacak? Şimdilik bilinmiyor.

Gemiler artık oradan geçecek deniyor ama iddianın altı boş. Kaldı ki Montrö Sözleşmesi hâlâ yürürlükte iken kim bedava geçiş yapmak varken para verip kanaldan geçer.

Bir de yeni kurulacak yeni şehrin İstanbul’a doğuracağı fatura hesaba katılmıyor. Ortaya çıkacak imkânlar da kimlere tahsis edilecek, ihaleler kimlere havale edilecek süregelen politikaya bakınca kolayca anlaşılıyor.

Kanala harcanacak para belki de İstanbul’un hâlihazırdaki bütün problemlerini çözer. İç ve dış borçlarda meteliğe kurşun sıktığımız şu dönemde kaynak israfı ya da kaynakları verimli kullanmak ne demek önemli. Tabi şov ve tribüne oynama siyaseti bir kenara bırakılabilirse.

Köprü ve tünellerde olduğu gibi yap-işlet modeli ile yapılacağı tahmin edilen Kanal İstanbul projesinin, hayatında belki de oraya hiç uğramayacak gariban Anadolu insanına getireceği yük de ortada.

Biz bunları söylüyoruz ama havuz medyası da muhtemelen devasa projenin ülkemize katacağı katma değeri sahte rakamlarla halkımıza anlatmaya hazırlanıyordur. Bir tiyatroyla sakat doğan projeyi allayıp pullayacaklar. Her türlü yanlış planın projenin ülkemize getireceği yükü paylaşmak da ülkesini seven düşünen herkesin görevi olmalı. Bütün bunlardan sonra olayın aslında “Sahte Çevrecilik, Tribünlere Oynama ve Rant Siyaseti”nden başka bir şey olmadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yok. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —