Otomobili konuşmak, eğitimi konuşmak, bilimi konuşmak, genç nüfusu, birim insanın özgül ağırlığını artırmayı konuşmak, “sessiz ve derinden”i konuşmak, “meydan okuma”yı konuşmak, yurt dışına beyin göçünü konuşmak, tersine beyin göçünü konuşmak, genç işsizliği konuşmak, Suriye’yi – Libya’yı konuşmak, konuşmak konuşmak… demek.
Bilişim Vadisi… Doğuştan elektrikli, her şeyi ile akıllı ilk yerli otomobil için düzenlenen tören.
Herkes heyecanlı. “Sessiz ama derinden gidildi” sözü Cumhurbaşkanı’na ait. Bir başarı hikayesi konuşuluyor. Heyecanın kaynağı, bilimde bir yerlere gelmiş olmak. Eğitim alanı “sessiz ve derinden gidilen” alan.
Burada 18 yılın muhasebesini yapmak giriyor devreye. “Eğitimde başarılı olamadık” sözleri. Türkiye eğitimde 18 yılı kazanabilseydi, bugün belki çok daha farklı yerlerde olurdu.
Buna çalışma çağındaki üç gençten birinin işsiz olduğunu, yani üretime katkıda bulunamadığını ekleyin. Neden işsiz bu gençler? Vasıfsız oldukları için mi, yani yeterli eğitim sağlanamadığı için mi, başka sebeplerle mi?
Buna ister yeterli iş bulamadığı, ister başka sebeplerle yurt dışına yönelik “beyin göçü”nü ekleyin. Ve bunu “Gürcan Karakaş”ı ceo olarak yurt dışındaki çalışma alanından alıp getirmenin önemini düşünerek değerlendirin, ne diyorsunuz?
Hesaplaşma duygusu… damarlarımızda var. Bir cihan devletini kaybetmişiz. Son vatan toprağını canımızı dişimize takarak kurtarmışız. İçimizde büyüklük duygusu, ama halimiz sancılı… Bundan kurtulmalıyız, hesaplaşma duygusu bunu besliyor. Onun için de sözlerimize “meydan okuma” söylemi yansıyor.
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu “Bu bir meydan okumadır” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Durduramayacaklar” diye başlıyor, sonra “Oyunun kurallarını artık biz koyuyoruz. Libya’da da biz koyuyoruz, Suriye’de de biz koyuyoruz.” diye devam ediyor. “Sessiz ve derin”den başlayıp, sınır ötesi siyasi – askeri meydan okumaya uzanan bir dil…
İçerde, dışarda ihanetlerle karşılaşmış bir ülkede, bu hesaplaşma duygusu yabana atılamaz. Ancak bence gene de asıl yapılması gereken “sessiz ve derinden” çalışmalarla kendi insan gücünüzü en yüksek donanıma kavuşturmaktır. Birim insanda en yüksek özgül ağırlığı temin edebildiğiniz zaman, o insan varlığının ülkesine bağlılığını derinleştirebildiğiniz zaman, ülke ikliminden bunalıp başka iklimlerde nefes alacak alan aramaya yönelmemesini sağladığınız zaman, işte asıl meydan okuma potansiyeli o zaman ortaya çıkacaktır.
İşte otomobil, adı hiç konmasa bile meydan okuyor zaten. Bilim adamlarınız dünya çapında başarılara imza attığında meydan okumuş oluyorsunuz zaten. Bilimde, kültürde, sanatta yıldız simalar yetiştirdiğinizde dünya sizden bahsediyor, sizi arıyor zaten. İbn Sina’ya, İbn Rüşd’e, Piri Reis’e, Mimar Sinan’a itiraz eden var mı?
18 yılda, ilk öğretimden üniversiteye 25 milyon çocuğumuzu – gencimizi, bilim koşusuna sokup yetiştirebilseydik otomobil üretmek de İHA-SİHA üretmek de sorun olmazdı. O zaman Libya da Türkiye’ye bakardı, Suriye de…
Sessiz ve derinden insanımıza yatırım. İçerde herkesin özgürce soluyacağı bir iklim. Bilimin dev hamlelerle ilerlediği zamanlardayız. İnsana yatırım sessiz ve derinden olur, ama sonunda parlak başarılar getirir. Otomobil bu tırmanışın başlangıç sadece noktası noktasıdır.
SÖZCÜ – HANEFİ AVCI
Sözcü yazarlarına FETÖ’den ceza verildi. Bu, yarfıya FETÖ’nün hakim olduğu dönemlerde Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah Davasından yargılanıp yıllarca cezaevinde yatırılmasına çok benziyor. FETÖ yargılaması bir yöntem ise, o günümüzde de yaşıyor demektir.
Bu durumda Adalet bakanı Abdülhamit Gül’ün “Yargı reformu” çırpınmaları, yargıda etik arayışları havaya uçuyor demektir.
Otomobil başarısı yanında bir de “Hukuk başarısı” gösterebilseydik! demez misiniz?