O görüşmeden geriye kalan…

AHMET TAŞGETİREN'İN YAZISI;

 O görüşmeden geriye kalan…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştuk. Türkiye’nin temel meselelerini değerlendirmek üzere her kesimden insanla bu tür konuşmaları sürdürmeyi düşünüyoruz.

Yeni bir siyasi hareket başlatma yolundaki Ali Babacan’la da bu çerçevede geniş bir mülakat yapmıştık.

Karar’ın genel çizgisi belli, bizim çizgimiz belli. Kılıçdaroğlu ile farklarımızı da herkes bilir. Ama “Türkiye’nin meselelerini konuşmak” dendiğinde bunun çok geniş bir ilişki ağının içinde bulunmak anlamına geldiği de açık.

Ben şahsen Karar’ın durduğu yerin “kamplaşma sendromu”na maruz olan ülkemizde tam da böyle bir şeyi gerçekleştirmek için biçilmiş kaftan olduğu kanaatindeyim. Herkesle diyalog kurabilen ama herkese de söyleyeceğini söyleyen bir çizgi. Taha Bey, mülakatlar yapıyor, bir başka koldan biz daha derinlemesine görüşmeler yapıyoruz. Bundan Türkiye kazanacak, eminim.

Kılıçdaroğlu ile CHP genel merkezinde görüştük. Üçümüz de (Yıldıray Oğur, Elif Çakır ve ben) ilk defa giriyoruz oraya. Karar’dan üç kişi gelmiş, orada da değişik bir psikolojiyi gözlemliyoruz. Karar, pek çok yerde olduğu gibi orada da takip ediliyor, bunu hissediyoruz.

İki saate yakın bir görüşme gerçekleşiyor. Rahat bir görüşme. Konuşulması gerektiğine inandığımız her şeyi soruyoruz. Gerilim yok. Biz de gerilmiyoruz Kılıçdaroğlu da.

Doğrusu Karar adına yapılacak böyle bir görüşmede, Kılıçdaroğlu’nun adı ile eşleşmiş olan “Açılım”da nereden başlayıp nereye gidiliyor konusunun konuşulmasından daha tabii bir şey olamaz. Muhtemeldir ki Kılıçdaroğlu da Karar üzerinden CHP’ye mesafeli bir dünyaya ulaşma ümidini taşımıştır.

Bu konuyu konuştuk. Tabii, öncelikle “Nasıl bir değerlendirme var açılımın temelinde, nasıl bir özeleştiri?” bunu bilmek istiyoruz. “CHP tabanına yönelik bir kaygı var mı açılırken? CHP içinden bir tepki var mı? Nereye kadar gidebilir açılım? Geçmişi, CHP’nin klasik tavrı içinde toplumun büyük kitleleri ile karşı karşıya gelinen tavırları ne kadar sorguluyor Kılıçdaroğlu?” bunların konuşulmasını arzu ediyoruz. 

Açılım sürecinde gelen bir başarı var. Yerel yönetimlerde sembol şehirlerde yönetimi (iktidarı) elde etmek gibi. İmamoğlu profili açılımın sembol ismi vs…

Şunu gözlemledim: Kılıçdaroğlu “Açılım”a karar verirken, hani oturup felsefi değerlendirmeler yapıp, doktriner bir dönüşüm noktasına gelmiş değil. Onun tavrı daha çok reel durumdan yola çıkıp gelinen nokta çerçevesinde:

-CHP bir alana sıkışmış durumda. Halkın geniş bir kesiminden kopuk. Bir siyasi parti, halkın geniş kesiminden kopuk şekilde, hele onunla mücadele ederek bir yere varamaz. İlkesel planda kendine özgü bir çizgisi olsa bile Parti, en azından tüm halkın değerlerine saygı duymak konumunda olmalı.

Benim gözlemlediğim durum bu. Kılıçdaroğlu “Halkın değerlerine saygı duymalıyız” noktasında çerçeveliyor “Açılım”ı.

Belki de CHP’nin derinliklerinin bu kadarını içine sindirebileceği noktasından bakıldığında “Kılıçdaroğlu’nun reel politiği” gibi okumak mümkün bu davranışı. Kılıçdaroğlu’nun kendisinin ideolojik kimliği (kişinin bundan bütünüyle soyutlanması söz konusu değilse) dikkate alındığında da bu açılım boyutu anlaşılabilir.

Ama parti ortamlarında “En muhafazakâr parti CHP, çünkü hiç değişmiyoruz” gibi ironik bir değerlendirme yapmasına ve bunu bizimle paylaşmasına bakıldığında, Albert Einstein’ın “Önyargıyı yıkmak, atomu parçalamaktan daha zordur.” sözü de hatırlandığında CHP’deki açılım süreci daha bir önem arz ediyor.

Ben birçok yazımda – konuşmamda “CHP’nin normalleşmesi Türkiye’nin normalleşmesidir” ifadesini kullandım. Muhafazakâr camia olarak “Halkın çoğunluğu bizimle beraber, nasıl olsa iktidar oluruz” denilse bile, CHP gibi çetin bir muhalefetin ülkeye nasıl zorluklar yaşattığı tecrübe ile sabit. Kaldı ki sağlıklı bir yönetim politikasının, ana muhalefetin de ülke yönetimine katkısını sağlaması doğrudur. En milli meselede bile çatışan bir iktidar – muhalefet ilişkisi ülkeye kazandırmaz.

Belki CHP ve açılım denkleminde şu söylenebilir: Bu iş, ülkede sağlıklı bir demokratik zemin oluşturmak yerine sadece oy meselesi olarak düşünülürse, bu makyaj çabuk dökülür. Kılıçdaroğlu’nda ben onu görmediğimi söyleyebilirim. Kılıçdaroğlu’nun şu andaki zorluğu daha çok CHP bünyesi ile ilgili görünüyor. Ama CHP beni anlayabilirse diye yazayım, Kılıçdaroğlu CHP için bir açılımdır. Bunun Türkiye’ye de olumlu katkısı olur.   

Son olarak bir de muhafazakâr camia açısından konunun “CHP’deki açılım bizde oy kaybına sebep olur” gibi, ya da “Oy kaybına sebep olsa bile CHP’deki açılım Türkiye için iyidir” gibi iki farklı okumaya yol açması durumu olabilir. O da muhafazakâr camianın misyon ve oy ikilemidir.