İslam, hayat dinidir. Her çağın ruhuna uygun yaşanabilir, uygulanabilir çağlar ötesi bir dindir. İnsanı, aklı muhatap alsa da sadece insanlığın değil, evrenin düzenini ve İlahi adaletle işleyişini de esas aldığı için bir kâinat dini olarak da tanımlanmaktadır. İnsana, bu İlahi düzenin işleyişine göre davranma sorumluluğunu adalet ve ahlak temelinde yüklemiştir.
Kur’an’da “Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (yönetimini) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.” (En’am/6:75) Hz. Muhammed (s) için de “Ve sen (Ey Muhammed) elbette yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem/78:4) Ve Resul-ü Ekrem (s)in “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” ifadeleri, İlahi adalet ve ahlak ilkelerini göstermesi bakımından yeterlidir, sanırım.
Hz İbrahim örneğinde olduğu gibi insan, İlahi Adaleti aklederek, düşünerek, sorgulayarak, öğrenerek, anlayıp iman etmedikçe Allah’a iman etmiş sayılmaz. İlahi adaletin işleyişine göre davranmadıkça da güzel ahlak üzere olmaz. Adalet ve ahlak çerçevesinde şekillenen ilkelere göre hayatını tanzim etmedikçe de mümin olmaz. Bütün bunları kuşatan bir din olarak İslam, doğru anlaşılmadıkça da, adımız “Müslüman” da olsa hak din (Allah’ın dini) üzere olunmaz. Bu durumda İslam ve Müslümanlığı ayrı değerlendirmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
İslam; bir millete, bir ırka, bir coğrafyaya, bir renge, bir cemaat, parti veya mezhebe has kılınmayacağı ve temsil edilmeyeceği gibi, “Müslümanım” diyenlere de has bir din olmadığına ve Müslümanların İslam’ı temsil etmediklerine inanıyorum. Çünkü Müslüman olmak, dinin sahibi olmak veya Resul-ü Ekrem gibi dini temsil etmek değildir, mensubu olmak demektir. Dinin bir tek sahibi vardır o da yalnız Allah'tır. Bir tek Elçisi, temsilcisi vardır, O da Hz. Muhammed (s.a.s)dir.
Allah, "Rabb'ül-Müslimin" değil, "Rabb'ül- lemin" olduğuna göre, insanlık için son din alarak seçtiği İslam’ın da âlemi/evreni kuşatması gerekmez mi? İslam’ın, yalnız Müslümanların dini olarak kabul edilmesi durumunda evreni, âlemleri kuşatması mümkün olabilir mi? Kanaatime göre, dini yalnız Allah'a has kılmadıkça ve evreni kuşatan bir rahmet olarak evrensel olarak kabul etmedikçe, gereği gibi İslam’a inanmış olunmaz..! Biliyoruz ki, Kur’an da yalnız Müslümanlara indirilmiş bir kitap değildir:
“Bu Kur’ân, kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir.” (İbrahim Suresi/14:22)
Bu durumda İslam, sadece kendilerine “Müslümanım” diyenlerin dini olmadığı açıktır. Ancak İslam’ın, Müslümanların elinde tutsak, rehin ve mahpus olduğunu ifade etmeliyim. Müslümanlar, dinin sahipleriymiş gibi İslam’ı asıl kaynağından kopararak diledikleri gibi yorumlayıp diledikleri yerlerde kullanıyorlar. Resül-ü Ekrem’e isnat ettikleri uydurulmuş hadislerle menkıbe, hikâye, hurafe ve israiliyata boğmuşlardır. Muhammed İkbal’in ifadesiyle:
“Allah Resulü, kıl değil akıl bıraktı!
Kitabı aklı ve akıl etmeyi bıraktık
Kıla, sakala, cübbeye kutsiyet atıf eder olduk.
İslam, ümmet hikâyeleri İçinde boğuldu gitti.
Hakikat, efsaneler içinde kayboldu gitti.”
Hakikat arıyorsak, önce efsanelerden, hurafelerden arınmış İslam’ı bulmalıyız. İslam ile özgürleşmek istiyorsak, önce İslam’ın özgürleşmesi gerekmez mi? Buna göre bir sorgulama yapmak durumundayız..!
Herhangi bir toplum veya ülkede İslam’ın yaşanıp yaşanmadığını öğrenmenin yöntemi çok basittir. Aynayı, önce kendimize, evimize, iş yerimize, ailemize, sonra da yönetime, yöneticilere, siyasetçilere, partilere, cemaatlere, diyanete, camilere, hoca efendilere, şeyhlere, dergâhlara, medreselere, üniversitelere, aydınlara, yazarlara, medyaya, iş dünyasına ve toplumsal kesimlerin tamamına tutarak bir sonuca varmamız mümkün olacaktır, diye düşünüyorum. Şimdi sorumuzun, yani “İslamsız Müslümanlık Mümkün mü?” sorusunun cevabını bulalım:
Muhasebenin, meşveretin, müzakerenin ve medeniyetin olmadığı yerde İslam da yoktur...!
Tedebbürün, tebeddülün, teceddüdün ve terakkinin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Taakkulün, tefekkürün, tasavvurun ve tekamülün olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Mütefekkirin, Muhakkikin, Müçtehidin ve Münevver’in olmadığı yerde İslam da yoktur..,!
Bilimin, hikmetin, irfanın ve inkişafın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Tarihin, eserin, sanatın ve ibretin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Aslın, özün, örfün ve marufun olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Hayvanatın, nebatatın, cemadatın ve tabiatın birlikte güvende olmadığı yerde İslam da yoktur...!
Hakkın, hukukun, hakkaniyetin, ve hakikatin olmadığı yerde İslam da yoktur...!
Mükalemenin, müzakerenin, musalahanın ve mutabakatın olmadığı yerde İslam da yoktur...!
Ehliyetin, liyakatin, emanetin ve adaletin olmadığı yerde İslam da yoktur...!
Hürriyet’in, müsavatın, istiklalin ve istikbalin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
İlmin, imanın, söylemin ve eylemin birlikte olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Taarufun, tesanüdün, taavunun ve paylaşımın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Uhuvvetin, muhabbetin, ittihadın ve ittifakın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Sıdkın, sadakatin, saadetin ve ahde vefanın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
İnfakın, ihsanın, ikramın ve ihlasın olmadığı yerde İslam da yoktur...!
Vicdanın, merhametin, şefkatin ve empatinin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Ahlakın, irşadın, ıslahın ve müsamahanın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Refahın, huzurun, güvenin ve güvencenin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Çağdaşlığın, uygarlığın, aydınlığın ve nurun olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Kişiliğin, izzetin, şerefin ve onurun olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Tevazuun, vakarın, edep ve adabın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Nezahetin, nezaketin, zarafetin, riayetin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Açıklığın, şeffaflığın, saflığın ve saydamlığın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Kanaatin, tedbirin, tevekkülün ve ubudiyetin olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Rehberin, Kitabın, Furkan’ın ve Mizanın olmadığı yerde İslam da yoktur…!
Evrende çoğulculuğun, İmanda Tevhidin, Yaşamda Sulh ’un ve ilişkilerde insanlığın olmadığı hiçbir yerde İslam da yoktur
Kendimize, Müslüman coğrafyasına ve ülkemize ayna tuttuğumuzda İslamsız bir Müslümanlığın yaşandığı çok açıktır. Şunu söyleyebiliriz: İslamsız bir dünya mümkün değildir ve yaşandığı yerler hep olacaktır ancak İslamsız bir Müslümanlık mümkündür. Çünkü kendi hayatımızdan ve Müslüman dünyasından bunu çok iyi biliyoruz.
Sivil Siyaset Hareketi