Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İslamcılığın bittiğini anladığımız için yeni bir siyasal arayışı başlattıklarını ifade eden söyleşisi tekrar İslamcılığı gündeme taşıyarak yeni bir tartışmanın alevini ateşledi… Ardından yeni isimlerde bu tartışmaya katıldı. Eskiden İslamcı olan kalemlerinde biraz itiraf gibi, biraz yeni konumunu pekiştirmek gibi saiklerle yazılar yazdılar.
Aslında bu tartışma ara –ara gündeme gelir ve kozlar paylaşılırdı. Sanırım bu tartışma ilk doksanlı yılların sonlarına doğru Olivier Roy isimli şahsın ‘Siyasal İslam’ın İflası’ kitabı yayınlandıktan sonra başlamıştı. Sonra iki bin onlarda tekrar gündeme geldi. Ve en son on beş Temmuz darbe sonrasının hemen ertesinde yine bu mesele gündeme geldi ve sert eleştirilere muhatap oldu. İslamcılar hariç neredeyse herkes İslamcılık üzerine ahkâm kesmeye devam ediyor. Bakıldığında İslamcılığı bırakmış, siyasal İslamcılık diyerek kendine yeni bir pozisyon arayanların, ya da mevcut konumunu güçlendirme arayışında olanlar nedense hep ilk saldırıyı İslamcılığın kendisine yöneltmektedirler.
Eleştiriler ağırlıklı olarak siyasal karakterine ve bir türlü kendisini meşrulaştıramadığı için meşruiyet arayışında iken yöneldiği yeni pozisyonuna yönelik gerçekleştirilmektedir. Ya da haricen İslamcılığa dair bakışlar, beklentiler üzerinden eleştiri yapılmaktadır. Örneğin; ABD’in ‘Yeşil Kuşak’ projesi bağlamında İslamcılığın eleştirisi yapılmaktadır. Kimlerin hangi aktörlerin İslamcılık adına böyle bir anlaşma yaptığı tespit edilmemekle birlikte komplo yöntemi çerçevesinde bu eleştirileri gündeme taşımanın yolları aşındırılmaktadır.
Meselenin temeli; İslamcılık eleştirileri, ağırlıklı olarak İslamcılığın bugüne, yarına ve insanlığa ve varlığa dair bakışı yerine dikte edilen veya beklentilerin karşılanmadığı siyasal arayışlar açısından hareketle eleştiri yapılmaktadır. Elbette ki İslamcılığın kendi meşruiyetini sağlama almak için sürekli kendini meşruiyet krizi içinde algılaması bir eleştiri olarak öne çıkartılmalıdır. Ya da iktidara geldiğinde sahip olduğu düşüncenin kendisine yüklediği sorumluluğunun gereğini yerine getirme konusunda şartları zorlaması gerektiği açıktır. Ancak bu noktada da dış şartların İslamcılığın temsilcisi konumundaki odakları ciddi bir şekilde hataya sürükledikleri ise göz ardı edilmektedir.
İslamcılık elbette ki her olgu gibi bir değerlendirmeye ve eleştiriye tabi tutulmalıdır. Ancak bu eleştiriyi yaparken nesnel bir tutumu içerdiği izaha ihtiyaç duymamalıdır. Maalesef İslamcılık eleştirilerin başat öğesi, dışsal nedenlerden kaynaklı amaçlı saldırıları içermesidir. Bu da meseleyi açıklığa kavuşturma konusunda beraberinde zorluklar taşımaktadır.
İslamcıların kendilerini eleştiriye tabi tuttukları yazılar bulunmaktadır. İslamcılıkla maruf kalemlerin içinde yer aldıkları düşünce zeminine dair eleştirilerini olumlu bulmak İslamcılığın kendisini geliştirmesi ve olgunlaştırması bağlamında zorunlu addedilmelidir. Bu noktada İslamcılığı siyasal karakteri üzerinden tartışmak yerine daha geniş bir bağlamda insan, yaşam, Tanrı, siyaset, toplumsallık, değer, sanat ve ahlaki kaygıları içinde taşıyan bir dünya görüşü bağlamında ele alınmalıdır. İslamcılığa yöneltilmiş her suçlama siyasal zeminlerde ortaya çıkmış, yada kışkırtılmış bir zemin üzerinden tepkisel eylemlere yönelik olmaktadır. Halbuki İslamcılık, hem modern düşünceye yönelik eleştirisi hem de mevcut dünyanın daha anlamlı hale getirilmesi bağlamında öne çıkardığı dünya görüşünün varlığı üzerinde tartışılmalıdır. Yani İslamcılığın sağlıklı bir tanımı yapılmadan yapılacak eleştirilerin karşılığı olmamaktadır. Bugüne kadar karşı cenahtan İslamcılığa yöneltilmiş eleştirilerin ağırlıklı konumu propaganda unsuru olmaktan öteye geçmemiştir. Bu da İslamcılığın halen eleştiri bağlamında çok bakir olduğu tezi haklılığını göstermektedir. İslamcıların -bende dâhil -İslamcılığa yöneltilmiş eleştirilerinin daha anlamlı ve bir gelecek kaygısı taşıması önemini belirgin kılmaktadır. Ayrıca İslamcılık eleştirileri bir turnosal özellik taşımaktadır. Dün İslamcılığın meşru bir zemini vardı, eleştiriler ise İslamcılığın ne kadar önemli ve bir işlevselliği olduğuna dair güzellemelere sahipti. Bugün ise dünya sistemi açısından İslamcılık bir öteki konumunda tutulmakta olduğu içinde bu sefer ne kadar kötü olduğuna dair ve bittiğini belirten söylevlere maruz kalmaktadır. Her iki durumda da İslamcılığın eleştirisi sağlıklı bir zeminde oluşmamaktadır. Bir adım öteye geçerek eleştiriyi nesnel ve geliştirici bir özellik olarak öne çıkartarak insana ve yaşama dair etkisini gündeme taşımakta fayda var.
İslamcılığı Salman Sayyid, şöyle tanımlamaktadır: İslamcılık, bugün için İslam’ın ne söylediğini anlama çabasıdır. Yani hayatı Müslüman kılmanın bir teorik ve entelektüel çabaya denk düşen İslamcılık aynı zamanda doğal olarak bugünün baskın karakteri olan siyasal bir özellik kazanması da kaçınılmazdır. Antiemperyalist duruşu, özgürlükçü yaklaşımı, modernlikle entelektüel ve siyasal yüzleşme çabası onu yeniden bir ıslah projesi olarak ortaya çıkarmaktadır. Bu temel gerçeği göz ardı eden her yaklaşım ve eleştiri mantığı sorunlu olacaktır. Modernliğin seküler mantığına yönelik olarak öne çıkardığı üç temel ilkesi: iman, cihad ve içtihad kavramlarının İslamcılığın duruşunu gösteren göstergeler olduğunu söylemek doğru olandır.
Son söz olarak İslamcılığın ana gövdesi sessiz olmakla birlikte kendi üzerine düşen sorumluluğu derinden yürütmeye ve düşüncelerini geliştirmeye devam etmektedir. İlk İslamcılığın ortaya çıktığı tarih ile bugün arasında geçen zamanda İslamcılık sürekli gelişerek varlığını güçlendirmeye devam etmektedir. Dün da İslamcılık kendisini temsil edecek güçlü bir odak bulamamıştı, bugün de bulamamaya devam etmektedir. Ancak hayatın kendisinde bu akımın gücü sivil zeminde güçlenerek devam etmektedir. Bunu akredite olmamış yayınlarda ve kişilerde rahatlıkla gözlemleme imkanı vardır.
Yeni bir İslamcılık düşüncesine ihtiyaç olduğu açıktır. Bu yeni İslamcılığı da yine kendi müntesipleri üzerinden oluşturacak bir zemini kurabilecek bir arayışı var kılan tartışma ve buluşma zeminleri bulunmaktadır. Güçlü bir şekilde İslamcılığın yeni zemini varlığını açığa çıkarak yeni zeminlere olan ihtiyacının farkında olmakla birlikte entelektüel zeminde ise gücünü artırarak devam ettirmektedir. Ömer Lekesiz’in dediği gibi şu anda İslamcılar kendi bahçelerini bakıma tabi tutarak vakti geldiğinde hazır bir şekilde bulunmanın arayışını sürdürmektedirler. Bekleyip görmek en güzeli olacaktır…