Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İnsanlık Yeni Ortaçağ’a ilerlerken, neo-liberaller bu kez güldürdü

Levent Gürses, gazeteduvar.com’da “İnsanlık Yeni Ortaçağ’a ilerlerken, neo-liberaller bu kez güldürdü” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

 İnsanlık Yeni Ortaçağ’a ilerlerken, neo-liberaller bu kez güldürdü

Ha ha ha haaa…

Çok gülüyorum…

Dünyanın ve Türkiye’nin halinde gülünecek bir şey yok ama…

Serbest piyasa tapınıcısı neo-liberallere gülmeden yapamıyorum.

Bir kez daha kriz patladı ve bir kez daha devlet kurtardı.

Vahşi kapitalizme sesini çıkarmayanlar… Her şeyi serbest piyasanın çözeceğine inananlar… Kamuya tahammül edemeyenler, özelleştirmeyi baş tacı edenler… ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ şiarından şaşmayanlar bir kez daha devletin desteğini bekledi.

BANKALAR BİR KEZ DAHA NASIL KURTARILDI?

ABD’de Silikon Vadisi Bankası (SVB) battıktan sonra, Federal Mevduat Sigorta Kurumu, 250 bin doların üzerindeki mevduatların da sigorta kapsamına alındığını duyurdu. Böylece, bu bankada hesabı olan teknoloji girişimcisi şirketler kurtarıldı. Daha önce rakam 50 bin dolardı. Ayrıca, fonlama ile diğer bankalardan mevduat çekilişinin önüne geçildi.

Böylece batan üç bankadaki tüm mevduatlar garanti altına alınırken, 140 milyar dolar nakit verildi. Ayrıca, ihtiyaç duyan diğer bankalara da 153 milyar dolar ile destek olundu.

Nakit çekilişi hızlanan First Republic Bank da en büyük 11 Amerikan bankasının toplam 30 milyar desteği ile ayakta kalabildi. Bu kez devlet yardım etmedi ancak organizasyonu yaptı.

Anlayacağınız, “Aman devlet kenara çekilsin, elindeki şirketler hemen özelleştirilsin, piyasalara müdahale etmesin” diyenler bir anda devlet desteği bekler oluyor.

AVRUPA’DA CREDİT SUISSE KURTARILDI, YOKSA KRİZ ÇIKACAKTI

Avrupa’da ise, İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse’i kurtarmak için Bern hükümeti 54 milyar dolar kurtarma paketi oluşturdu. Bu da yetmedi, hükümet bankayı uçuruma sürüklenmekten kurtarmak için, ne olursa olsun ülkenin en büyük bankasının satın alması için müdahale etti.

Pazar günü en büyük banka UBS’nin hükümetin de desteği ile Credit Suisse’i devraldığı açıklandı. Bu satın alma, bu hafta küresel finansın yeni bir krize sürüklenmesinin önüne geçti.

Birleşme ile bilanço toplamı 1.6 trilyon dolar (1.5 trilyon İsviçre Frangı) olan dev bir banka yaratıldı. Bu, 2022’de 771 milyar İsviçre Frangı olan İsviçre’nin gayri safi yurtiçi hasılasının neredeyse iki katı. İsviçre devlet bütçesini ve dünya ekonomisinin bazı kısımlarını uçuruma sürükleyecek bir tsunamiyi rahatlıkla tetikleyecek büyüklük…

Alman gazetesi Die Zeit, “Bu, İsviçre hükümetini ve Merkez Bankası’nı büyük bir risk altına sokuyor. Bu canavar kurumun başı belaya girerse, tüm ülkeyi ve halkını rehin alır” diye yazdı.

BATMAYACAK KADAR BÜYÜK BANKALAR HER ZAMAN KURTARILACAK, YOKSA SİSTEM ÇÖKER

Ancak, Credit Suisse de dünyanın en büyük 32 bankası arasında ve “Batamayacak kadar büyük” kategorisindeki bankalar arasında yer alıyor. Yani, bu devleri devletin kurtarması gerekiyor. (Not: Merak edenler için “batmayacak kadar büyük” 32 bankayı yazının sonuna ekledim.)

İsviçre Merkez Bankası ve hükümet, birleşmenin risklerini 200 milyar İsviçre Frangı’ndan fazla kamu fonuyla karşıladı. Karşılaştıracak olursak; İsviçre bütçesi 2023’te yaklaşık 80 milyar frank olacak.

BANKA İFLASLARINDA SERBEST PİYASACI LİBERTER BULAMAZSINIZ

Ekonomist Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’nun dediği gibi;

“Türbülansa giren uçakta ateist kalmaz! Banka iflaslarında ise serbest piyasacı liberter bulamazsınız!”

2008 Küresel Finansal krizinde de aynısı olmuştu. Serbest piyasanın merkezi ABD’de en büyük otomobil şirketinden en büyük bankaya kadar onlarca büyük şirketi “tü kaka” dedikleri devlet kurtarmıştı. Hem de bu neo-liberal ideologların desteğiyle… Çünkü bu şirketler ve bankalar batsaydı Amerikan ekonomisi ve dolayısıyla dünya ekonomisi resmen çökecekti.

2008 KRİZİNDE BÜYÜK BANKALARDAN SİGORTA ŞİRKETLERİNE OTOMOBİL DEVLERİNE KADAR BİRÇOK ŞİRKET KURTARILDI

Amerikan kapitalizminin simgelerinden yüzyıllık sanayi devi, dünyanın en büyük otomobil üreticilerinden General Motors, 2008 krizinde iflas etti ve destek aldı. ABD Hazinesi, iflas eden General Motors’a 30 milyar dolar yatırdı ve yüzde 60 çoğunluk hissesinin sahibi oldu.

Sadece General Motors değil, ülkenin en büyük sigorta şirketi AIG’nin yüzde 80’i kamulaştırıldı, Bear Stearns, Goldman Sachs, Citibank, Wells Fargo ve Bank of America gibi finans devleri de kurtarma paketleri kapsamında kısmen devletin malı oldu. Bankacılık devi Citibank da kurtarıldı.

BU SEFER BIDEN FATURANIN KENDİSİNE ÇIKMASINI İSTEMİYOR VE ‘VATANDAŞA YANSIMAYACAK’ DİYOR

Bu kurtarma paketlerinin faturası vergi mükelleflerine çıkmış ve bütçe açığında büyük artışlara neden olmuştu. Başkan Joe Biden ve yönetimi, 2008’de halkın büyük öfkesini çeken kurtarma paketleri konusunda epey hassas.

Sürekli olarak, “faturanın vergi mükelleflerine yansımayacağını” söylüyor. Yetkililer de mudileri ve sistemi koruyacaklarını söylüyorlar, ancak bankaları ve hissedarlarını tek tek kurtarmanın veya vergi mükelleflerini riske atmanın söz konusu olmayacağını vurguluyor.

FİNANS KESİMİ İSE HALA DAHA FAZLASINI İSTİYOR

Ancak, finans kesimi Washington ile Wall Street arasında kopukluk olduğundan yakınıyor. Reuters‘taki analize göre, bankacılar sektörü desteklemek için daha hızlı, daha agresif eylemler istiyor. Başkan Biden’ın Beyaz Sarayı ve yöneticiler ise, yasaların sınırları dahilinde ellerinden geleni yaptıklarını savunuyorlar.

Bölgesel banka hisseleri, SVB’ın çöküşünden bu yana hızla düşüyor. Uzmanlar, daha fazla hükümet müdahalesi olmaksızın kaçan mevduat sahiplerinin küçük ve orta ölçekli bankaları istikrarsızlaştırabileceğinden endişe ediyorlar.

Fon yöneticisi PGIM Quantitative Solutions’ın eş başkanı Edward Campbell, “Politika yapıcılar yardımcı olan bazı şeyler yaptılar, ancak henüz büyük bazuka gelmedi ve büyük güvenlik açıkları noktasına geçmedik. Daha fazlasını yapmak zorunda kalacaklar” diyerek, krizin yayılabileceği hakkında endişesini dile getiriyor.

Anlayacağınız; finans kesimi devletten daha fazlasını istiyor ve bekliyor.

ABD’DEKİ FİNANSAL KRİZLERİN VE KURTARMALARIN KISA TARİHİ

Thatcher ve Reagan dönemlerinde başlayan ve bugüne kadar dünyayı ve hükümetleri etkisi altına alan serbest piyasa temelli kapitalizm, sürekli kriz yaratıyor ve şirketleri, bankaları devlet kurtarıyor.

ABD’deki finansal krizleri ve kurtarmaları kısaca hatırlayalım:

  • 1929 krizinde Amerikan devleti bankaları kurtarmak ve yeni ve daha büyük bir krizin oluşmasını önlemek için 1.59 trilyon dolar tutarında kurtarma paketleri devreye soktu.
  • 1982 yılında, Latin Amerika borç krizinde özellikle Meksika’nın temerrüde düşmesi üzerine Citibank zor duruma düştü. O zamanın Merkez Bankası Başkanı Paul Volcker öncülüğünde başta Citi olmak üzere büyük Amerikan bankaları için kurtarma paketi hazırlandı. Büyük Amerikan bankaları için “batmayacak kadar büyük” terimi de o zaman icat edildi. İlk kez söyleyen Volcker’dı.
  • 1989’da Tasarruf ve Kredi Kurumları (S&L) krizi yaşandı. Konut patlamasında ev sahibi olmak isteyenlere bankalara oranla daha iyi şartlarda mortgage kredisi veren tasarruflara ise daha yüksek faiz veren bu kuruluşlar (zombi bankalar da diyebiliriz) 1990’lara gelindiğinde zorlanmaya başladılar.

Çünkü bugünküne benzeyen bir durum vardı. ABD Merkez Bankası (FED) enflasyonu aşağı çekmek için faiz artırıyordu ve tasarruf-kredi kuruluşları sabit faizli kaynaklarına karşılık mevduatlara büyük bankalardan daha çok faiz veriyordu. Tabii ki battılar, 1986-1995 arası Amerikan hükümeti vatandaşın tasarrufları için 160 milyar dolar ödedi.

  • 1998’de meşhur hedge fon Long Term Capital Management (LTCM) kurtarıldı. Bu kez hükümet değil, 14 büyük banka ortaklaşa 3.6 milyar dolarlık bir paket hazırladı.
  • 2008 Küresel Finans Krizi ise, kurtarmaların en büyüğüydü. Amerikan devleti bankaları kurtarmak ve finans sektöründe güveni yeniden sağlamak için milyarlarca dolar harcadı.

700 milyar dolar aralarında “batmayacak kadar büyük” olanların da yer aldığı bankaları ayakta tutmak için, AIG, Fannie Mae ve Freddie Mac gibi finansal kuruluşları kurtarmak için 335 milyar dolar ve diğer şirketlerin de kurtarılması için toplam 1.7 trilyon dolar kurtarma paketlerine harcandı. Ancak şirketlerden devlete geri ödemeler ve kâr payı ödemeleri ile günümüze gelindiğinde kurtarmaların toplam maliyeti 498 milyar dolar tahmin ediliyor.

ACABA NEO-LİBERAL DÖNEM BİTTİ Mİ? YENİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞME DÖNEMİ Mİ?

Şurası kesin; Neo-liberalizm iyice tıkandı. Art arda patlayan krizler, devlet desteğiyle geçici olarak aşılabiliyor.

Tarihçi Adam Tooze, koronavirüs salgını sonrasında “neo-liberal çağın bitmiş olabileceğini” sorguluyor. Tooze, neo-liberalizmin yerini alacak yeni bir toplumsal sözleşme için “beklenilmeyen yerlerden, yüksek sesli çağrılar” geldiğine dikkat çekiyor.

Gerçekten de; Financial Times, The Economist, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi “kaleler” şu sıralarda neo-liberalizmin yerini alacak yeni bir toplumsal sözleşmeyi savunuyorlar. Buralarda kapitalizmde neyin yanlış gittiğini ve nasıl düzeltilebileceğini sorgulayan yazılar, araştırmalar yayımlanıyor.

DÜNYAMIZ ANTROPOSEN DÖNEMİNE, İNSANLIK İSE YENİ ORTAÇAĞ’A GİRDİ

Bilim insanları dünyanın jeolojik devir olarak Antroposen dönemine girdiğini düşünüyor. Antroposen, insanoğlunun dünyaya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı Sanayi Devrimi’nden bugüne olan sürece ve devam edecek duruma verilen isim. İnsan Çağı da deniyor. Dünyamız çok önemli ve müthiş bir değişimi yaşıyor, yeni bir jeolojik devrin eşiğinde…

Bu dünyamızın jeolojik evrimi… İnsanlık ise, bambaşka bir döneme girdi. Neo-liberal ekonomik modelin yeni Ortaçağı yarattığını savunanların sayısı hiç de az değil.

YENİ ORTAÇAĞ İLERİYE DEĞİL GERİYE GİDİŞ…

İleriye değil geriye gidiyoruz.

Yeni Ortaçağ fikrini ilk kez 1994 yılında aynı isimle kitap yayımlayan Fransız düşünür Alain Minc ortaya attı. Aşağıdaki kimi tanımlamaları ondan aldım. Yeni Ortaçağ’ın tanımlaması şöyle:

Tıpkı Ortaçağ’da olduğu gibi günümüzde de; örgütlü toplumun olmayışı, çoğul sadakat sistemi, kaygan ve silik dayanışmalar, belirsizlik, gelecek kavramının olmaması…

Açlık ve kıtlığın olağan hâle gelmesi, gelir adaletsizliğinin, toplumdaki sınıf ayrılıklarının en ağır biçimde hissedilmesi, ilkel ideolojilerin ve boş inançların aklın yerini alması, zengin toplumların mafyalar ve yolsuzluklarla kemirilmesi, krizler, sarsıntılar, savaşlar…

Tüketim kültürü ve finansallaşmayla birlikte gelen insanın üreten bir canlı olmaktan çıkıp tüketen bir canlı olması…

Dünyamızın, insanlığın yeni bir safhaya geçtiği kesin gibi… Umut vaad ediyor mu? Hayır…

GEÇEN HAFTA NE OLDU, BU HAFTA NE OLACAK?

Önceki haftada bankacılık krizi ve piyasa dalgalanmalarının ardından geçen hafta sakin geçti. Tabii ki, krizin derinleşmesi, büyüklere sıçraması endişesi devam etti.

Hafta boyunca Dow Jones yüzde 0,1 yükselirken, S&P 500 ve Nasdaq sırasıyla yüzde 1 ve 2.1 yukarı gitti. Yukarı yönlü hareket, bankaların istikrarına ilişkin endişeler sürerken geldi.

Deutsche Bank’ın hisseleri Cuma günü hem Almanya ve hem de ABD’de değer yitirdi. Almanya’da üç işlem gününde hisseler yüzde 15 geriledi.

Deutsche Bank’ın, 2028’de vadesi dolacak 1.5 milyar doları bir dizi ikinci kademe tahvil ile itfa edeceğini açıklaması piyasada panik yarattı ve Avrupa’daki bankacılık hisselerini de keskin bir şekilde aşağı çekti.

Almanya Başbakanı Scholz “Endişeye gerek yok” diyerek, ECB Başkanı Christine Lagarde ise, AB liderlerine Euro bölgesi bankacılık sektörünün dayanıklı olduğunu ve merkez bankası araçlarının gerektiğinde finansal sisteme likidite sağlayacak donanıma sahip olduğunu söyleyerek endişeleri gidermeye çalıştılar.

Cuma günü Deutsche Bank nedeniyle düşüşlere rağmen, hafta boyunca İngiltere’de FTSE 100 endeksi yüzde 0.8, Almanya’da DAX endeksi yüzde 1, Fransa’da CAC 40 endeksi yüzde 1.3, İtalya’da FTSE MIB endeksi yüzde 1.5 yükseldi. 

Altındaki yükseliş ise devam etti. Piyasadaki tedirgin hava ve FED’in faiz indirimlerini durduracağı beklentisi hafta içinde altının onsunun 2.000 dolara çıkmasına neden oldu. Hafta başında bir ara 2014.90 dolara kadar çıkan altının onsu 2 bin barajında kalamadı ve Cuma günü 1983.80 dolardan kapandı.

Bu hafta da bankacılık sektörünü vuran sarsıntı yatırımcıları tedirgin etmeye devam edecek. ABD’de, FED’te Denetimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Michael S. Barr, Senato ve Meclis önünde ifade verecek. Ayrıca, tüketici geliri ve harcaması ile kişisel tüketim harcamaları fiyat endeksi ve 4. Çeyrek GSYİH büyümesinin son revizyonu yayınlanacak.

Euro Bölgesi, Almanya, Fransa ve İspanya’da da enflasyon rakamları yayınlayacak. Son olarak Ifo İş Ortamı ve GfK Tüketici Güveni endeksleri Almanya’da ilgi odağı olacak. 

NOT:

Finansal İstikrar Kurulu, Kasım 2021’de”sistemik olarak önemli finansal kurumlar” olarak nitelendirilen dünya çapında 32 bankanın listesini yayınladı. Büyüklükleri ve rolleri nedeniyle herhangi bir başarısızlığın ciddi sistemik sonuçlara yol açabileceği, “batmayacak kadar büyük” bu bankalar şöyle:

Agricultural Bank of China

Banco Bilbao

Banco Santander

Bank of America

Bank of China

Bank of New York Mellon

Barclays

BNP Paribas

China Construction Bank

Citigroup

Crédit Agricole Group

Credit Suisse Group AG

Deutsche Bank AG

Goldman Sachs

Groupe BPCE

HSBC Holdings

Industrial and Commercial Bank of China

ING Group

JPMorgan Chase

Mitsubishi UFJ Financial Group

Mizuho Financial Group

Morgan Stanley

Nordea Bank

Royal Bank of Canada

Royal Bank of Scotland

Société Générale

Standard Chartered

State Street Corporation

Sumitomo Mitsui Banking Corporation Group

UBS Group

UniCredit

Wells Fargo

 

Kaynak: Farklı Bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER