1) Ajandası tebrik ve hayırlı olsun ziyaretleriyle öyle doluydu ki! Bu yıl 140. yaşını kutlayan İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) heyecanlı bir seçim sürecinden sonra ikinci kez başkanlık görevine seçilen Şekib Avdagiç ile bir cuma akşamüzeri Eminönü’ndeki merkez binalarında buluşmak için sözleşmiştik… Ancak Şekib Bey’i makam odasında değil, Kabataş’tan kalkan tramvayda buldum! Randevusuna yetişebilmek için yoğun trafikte sıkışmış, makam aracından inip tramvaya binmiş. Hal böyle olunca sohbetimize Kabataş-Eminönü arasında kimi zaman kalabalık sebebiyle bir hayli yakınlaştığımız kulak misafirleri eşliğinde başladık! Bu da hayatın bir cilvesi olsa gerek zira Şekib Bey’in hikâyesinde yolların önemli bir yeri olmuş; hareket hiç eksik olmamış… Hayat yolculuğu 1959 yılında, Bosnalı bir baba ile Hersekli bir annenin ikinci çocuğu olarak dönemin Yugoslavya sınırları içinde başlıyor…
Fotoğraf: Murat ŞAKA
İZZETBEGOVİÇ’İN GENÇLERİ
Aile hikâyelerini kendisinden dinleyelim: “Anne tarafım Hersek’in bilinen bir ailesi. Babamlar da Kuzeydoğu Bosna’nın Foça tarafından… Müslüman Boşnakların mal ve mülkleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iktidara gelen komünist rejim tarafından ‘müsadere’ edilince iki taraf da Saraybosna’ya taşınıyor. Hem annem hem babam gençliklerinde Aliya İzzetbegoviç’in liderliğinde kurulan ‘Mladi Muslimani’nin (Müslüman Gençler Kulübü) üyeleriydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünist rejim yeni jenerasyonu kontrol altına almak için çok sert bir süreci devreye sokuyor. Annem ve babam da bundan nasibi alıyor. İkisi de liseyi bitirdikten hemen sonra rejim karşıtı hareketlerden dolayı tutuklanıyorlar. Hüküm giymiyorlar ama bir gözdağı olarak annem 18 ay, babam 22 ay hapis yatıyor. Rejim muhalifi diye babama Bosna Hersek’te okuma hakkı vermiyorlar. O da bir grup arkadaşıyla Slovenya’ya gidiyor. Ljubljana Üniversitesi’nden makine yüksek mühendisi olarak mezun oluyor. Annem de Sarayevo’da tıp fakültesine kaydoluyor ama dedeme ‘Kızının politik olarak terbiye edilmesi lazım’ diye Komünist Parti’den uyarı geliyor. Kaydını sildirtip hukuk fakültesine yazdırıyorlar. Aynı cemiyet üyesi iki genç, annemin mezuniyetinden sonra, 1955 yılında Zagreb’de evleniyorlar.”
Sene 1963/Zenica’da anne Suada, baba Eşref, ablası Fatma Avdagiç ile…
YUVAYA SON BAKIŞ
Genç çiftin ilk durağı, babasının görevlendirildiği, Bosna Savaşı’ndan sonra Türk Barış Birliği’nin de konuşlandırıldığı Zenica şehri oluyor. Babası demir çelik tesisinin üretim şefi olarak, annesi de hukuk departmanında çalışıyor. Şekib Bey çiftin ikinci çocuğu olarak dünyaya geliyor… Aile 1960’lı yılların başında yeniden Saraybosna’ya taşınıyor. Ancak huzurları yok… Avdagiç anlatıyor: “Baskılar had safhada devam ediyor. Sünnet törenim bile rejim muhalifi eylem olarak değerlendiriliyor! 1963 yılının sonunda babam bir görevlendirmeyle Batı Almanya’da Köln şehrine gidiyor ve geri dönmemeye karar veriyor. Bize pasaport vermediklerinden bir yıla yakın ayrı kaldık. Sonunda bir turist pasaportu alabilince babamı ziyarete gidiyor gibi sadece bir bavulla evimizden çıktık ve ailece bir daha Yugoslavya’ya dönmedik… Eğer geri dönmeyeceğimizi anlasalardı bizi asla göndermezlerdi. O yüzden her şeyimizi geride bıraktık. Eve son kez bakıp çıktık.”
Sene 1967/İstanbul’da ilkbahar…
2) KOMÜNİST REJİMDEN KAÇANLAR DAYANIŞMASI
Avdagiç bu dönemi, “Altı yaşında olduğumdan henüz olayları değerlendirebilecek yapıda değildim. Bizim sevincimiz babamın yanına gidiyor olmaktı… Trene bindik gittik!” diye anlatıyor. Aklında kalan dikkat çekici şey şu; Saraybosna’dan bindikleri tren Zagreb aktarmalı Köln’e ulaşıyor. Yugoslavya’dan onları kalabalık bir aile uğurlarken Batı Almanya’da sadece babaları karşılıyor… Bir anda yeni bir dille, yeni bir kültürle karşılaşıyor. Ablası ilkokul üçüncü sınıfa, kendisi birinci sınıfa başlıyor. Ancak bu da kolay olmuyor. Şekib Bey anlatıyor: “Evin hemen yanında Katolik İlkokulu vardı. Müslümanız diye bizi kabul etmeyince daha toleranslı ama eve nispeten daha uzak bir Protestan Okulu’na yazıldık. Orada bize kendisi de komünist rejimden kaçıp gelmiş Doğu Almanyalı öğretmenimiz Bayan Ceuyt sahip çıktı. O dönem Almanya bugünkü gibi liberal değildi. Katı ve tutucu bir Hıristiyan toplumsal yapı vardı.”
Sene 1967/Pendik’te, Avdagiç çifti, üç çocuklarıyla…
3) BABAM TÜRK BAYRAĞINI GÖRÜNCE AĞLADI
Babasının niyeti de ailesini nihai olarak Türkiye’ye getirmek oluyor. O dönem Balkanlar’daki Türk ve Müslüman unsurların anavatana gelebilmesi için çıkarılan kanuna istinaden Köln Başkonsolosluğu’na başvuruda bulunuyor. Ancak uzun süre cevap alınamıyor. Şekib Bey devam ediyor: “Ümidi kesmek üzereyken olumlu haber gelince biz yine bir otomobilin alacağı kadar eşyayla yola koyulduk… Yugoslavya’dan geçmemek için İsviçre, İtalya oradan feribotla Yunanistan üzerinden İpsala’ya geldik. 1966 yılının sonbaharından anavatana giriş yaptık. Babamı iki kere ağlarken gördüm. Biri babası vefat ettiğinde, diğeri sınırda Türk bayrağını gördüğünde… Düşünün, 36 yaşında bir mühendis; biriktirebildiği makul bir maaşla, eşi ve iki çocuğuyla lisanını bilmediği, evinin olmadığı bir ülkeye geliyor ve ağlıyor…”
Sene 1979/İstanbul Teknik Üniversitesi amfisi
4) HUZURU PENDİK’TE BULDUK
Aile önce Laleli’yeyerleşiyor. Sonra babası Gebze’de bir fabrikada iş buluyor. Oranın fabrika lojmanına taşınıyorlar. Altı ay sonra 1967 yılında Pendik’e, nihai evleri olacak semte yerleşiyorlar. Avdagiç, “Kütüğüm Kocaeli, Darıca’dadır. O güne kadar sadece üç ayrı ülke değil üç ayrı lisan, üç ayrı kültür görmüştüm! Sonra evlenene kadar Pendik’te yaşadım” diye gülerek devam ediyor: “Pendik çok nezih bir sayfiye yeriydi. Ayrıca üst tarafında özellikle Sancak bölgesinden gelen Boşnakların yoğun yaşadığı mahalle vardı. Hızla adapte olduk. Babam 1969 yılında kendi firmasını kurdu.”
Sene 1989/Nezahat Hanım’la evlilik…
5) İŞ HAYATINA 12 YAŞINDA GİRDİ
Ortaokul ve liseyi Pendik’te okuyan Avdagiç de çok erken yaşta iş hayatına girdi. 12 yaşından itibaren yazları babasının atölyesinde çalışmaya başladı. O günleri şöyle anlatıyor: “Babam kompozit plastik işindeydi. Bu, o zamanlar Türkiye için yeni bir teknolojiydi. Petrokimya tesisleri ve rafinerilerle iş yapıyorduk. Benim de kaynak yapmaktan kompozit parça üretimine, onları paketleyip Karaköy’deki alıcılara teslim edinceye kadar yapmadığım iş yoktu. Şikâyetçi de değildim; Karaköy’e mal getirirken önce banliyö trenine, sonra vapura bin, püfür püfür Karaköy’e gel… Bazen yük taşımak meşakkatli de olsa gitmek gelmek, para tahsil etmek filan her boyutuyla işin içine girmiş olduk. Mahalle arkadaşlarınız top oynar, denize giderken siz iştesiniz ama temelde muhacirlik ve ortaya bir şeyler koymaya çalışan bir aile var. Dolayısıyla onlara katkı vermek gerekiyordu.”
Şekib Avdagiç,Zeynep Bilgehan
ÖĞRENCİLİĞİM ANARŞİ DÖNEMİNE RASTLADI
Babasının ekolünü takip ederek 1976 yılında ilk ve tek tercihi olan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makine Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Öğrenciliği, bahtına anavatanın anarşiyle boğuştuğu döneme denk geldi! Şekib Bey, “Teknik Üniversite’de her gün olaylar oluyor, öğrenciler öldürülüyordu” diye anlatıyor: “1980’e kadar meşakkatli bir dönemdi. Okulun sürekli açılıp kapanmasından dolayı bir yılı kaybettik. 1982’de mezun olduktan sonra uzun dönem 16 ay Ankara’da merkez komutanlığında asteğmen olarak askerlik yaptım. Ankara’nın kenar mahallelerinde gördüğüm yokluk beni çok etkilemişti… Askerliğimin son dönemlerinde babam rahatsızlandı. İstanbul’a döndükten kısa süre sonra da vefat etti. Çok genç, 25 yaşımda şirketi devralmak durumunda kaldım… Süreci yürütebilmem önceki 12-13 yıl işin içinde olmam sayesindeydi. Belli bir müşteri portföyümüz vardı. Onlar başta tereddüt ettiler ama hepsinin beklentilerini karşıladık. Bizim işte yaşınızdan çok yaptığınız işe bakarlar! Mesaiden sonra gece İstanbul Üniversitesi İşletme Enstitüsü’ne gidiyordum. Bu eğitimin de çok faydasını gördüm.”
1993/Turgut Özal’ı Okluk Koyu’nda ziyaretten bir fotoğraf
İTO BİR OKUL VE EKOLDÜR TİCARETİN ‘RACONU’ KESİLİR
1984’te üyesi olduğu İTO’ya 2018 senesinde başkan oldu… Önceki hafta ikinci kez seçildi. Duyguları şöyle: “Farklı ekoller olsa da İTO Meclisi hep uyum içinde çalışır, kamuyu da düşünür. İTO, Türkiye’deki ticaretin organize ilk kurumu. Dersaadet Ticaret Odası olarak 1882’de kuruluyor. O dönem Osmanlı toprakları içindeki her yerin ticaretiyle ilgili ‘racon’ kesiyor! Bir okul ve bir ekoldür.”
Sene 1995/Saraybosna’da Aliya İzzetbegoviç’i ziyaret…
İSTANBUL’DA YAPARSANIZ,HER YERDE YAPABİLİRSİNİZ
İstanbul’da ticaretin ‘kadim kodları’ nelerdir? Yanıtı: “Söz senettir! Ahi geleneğinden gelen ahlak yapısı, komşu siftah yapmadıysa ikinci müşteriyi ona yollama devam ediyor. Galata ve Kapalıçarşı gibi merkezlerde tutunabilmişseniz bunun uluslararası arenada karşılığı vardı. Bu merkezler Anadolu’ya da yayıldı. İstanbul çok önemli birmetropol. İstanbul’da yaparsanız her yerde yapabilirsiniz! Gençlere önerim; hem hayaliniz hem de bir davanız olsun. Sadece materyalist hedeflere tutunmayın.”
BOSNA’YLA BAĞIMIZ HİÇ KOPMADI
Doğduğu topraklara bir daha ne zaman gitmiş? Anlatıyor: “1991’e kadar gidemedik ama bağımız hiç kopmadı. Bosna Hersek’in bağımsızlığından kısa süre sonra savaş çıktı. Ben ilk defa savaşın sonuna doğru gittim. Savaş sırasında çok akrabamızı barındırdık. Burada resmi misyona, kadın ve çocukların yerleştirilmesine destek oldum. İç savaşın başında Bosna Başbakan Yardımcısı Muhammed Cengiç, TBMM’ye Hüsamettin Cindoruk başkanlığında davet edildi. Onun tercümanlığını ben yapmıştım.”
İSMİ NEREDEN GELİYOR: AVDO AGA’DAN AVDAGİÇ’E…
“Şekib Arapça bir isim; sabırlı anlamına geliyor. Emir Şekib Arslan diye meşhur Lübnanlı bir yazar vardır. Annem gençken onun bir kitabını okumuş. Ondan esinlenerek bana ismini vermiş. Avdagiç de dedemizden geliyor. İsmi Abdullah Aga… Bosna Hersek’te Abdullah’ın kısaltması Avdo’dur; Avdo Aga, Avdaga’dan olma Avdagiç, Abdullah Aga sülalesi gibi…”
Kaynak: farklın bakış