Ülkemiz, Kemalizm’in kayıtlarından kurtulup birinci sınıf bir demokrasiye geçmedikçe rahat yüzü görmeyeceği, medenî, müreffeh bir seviyeye yükselmeyeceği açıktır.
Bu iş için Cumhuriyet Halk Partisi’nin desteği çok önemlidir.
Zira CHP, yakın geçmişte yapılan seçimlerde seçmen kitlesinin yaklaşık % 30’unun tasvibini alan, Türkiye siyaset denkleminde önemli bir yeri olan ve hâlihazırda ana muhalefet vazifesini yürüten bir partidir.
İçinde bulunduğumuz 21. Asırda demokrasi, adalet, hukukun üstünlüğü, insan hak ve hürriyetleri yükselen değerlerdir. Hür dünyada insanlar, sosyal ve siyasî kurumlar bu değerler istikametinde değişim yaşamaktadır.
CHP de, yaşanan bu değişimin dışında kalamaz. Nitekim eski CHP antidemokratik baskıcı uygulamalardan yana olup, dine irtica, dindarlara mürteci gözü ile bakıp manevî değerlere saldırgan bir yaklaşım sergilerken, şimdiki ise–içinde marjinal kalan bir grup dışında–demokrasiyi müdafaa eden, manevî değerlerle barışık olumlu bir yaklaşım göstermektedir.
Ülkemizde, dindar kimlikli hâkim siyasîler dâhil, demokrasi muhalifleri, CHP’nin demokrat bir çizgiye yönelmesinden pek memnun olmadıkları anlaşılmaktadır. Bunlar istiyorlar ki, CHP müstebit ve dine muarız tavrını sürdürsün. Onlar da ona hücum etme imkânı bulsunlar.
HEM DEMOKRASİYİ, HEM DE KEMALİZMİ SAVUNMAK ÇELİŞKİDİR
Ancak günümüzün CHP’sinin, hem demokrasiyi, hem de Kemalizm’i aynı anda savunmak gibi bir çelişkisi vardır. Demokrasi ile Kemalizm’in bir arada olması işin tabiatına aykırıdır. Zira birisinin bulunduğu yerde diğeri barınamaz.
Demokrasi; insan hak ve hürriyetlerini, din ve vicdan hürriyetini, adaleti, hukuk üstünlüğünü, çoğulculuğu, kanun hâkimiyetini, istişareyi (meclisi), yasama, yargı ve yürütmenin bağımsızlığını demokratik bir yönetimin şartı olarak kabul eder.
Kemalizm ise, içinde demokrasi; insan hak ve hürriyetlerinin olmadığı, manevîyattan soyutlanmış, maddeci bir yapıya bina edilen tek kişinin görüşlerini kanun, tüzük ve yönetmenliklerle topluma zorla dayatan bir rejimdir.