BİR UD HİKAYESİ

Mazlumder üye ve gönüllerinden Hüseyin Sevim’in yazısı…

 BİR UD HİKAYESİ

Beyoğlu, Tarlabaşı civarında yuvalanmış yıkıcı bir grup var. Yerini yurdunu terk edip buralara gelmek zorunda kalmış yetmiş iki buçuk milletten garibana kol kanat geren, vicdansızlığı, acımasızlığı, umursamazlığı, bencilliği... yıkmak için uğrasan bir grup genç insanın oluşturduğu bir topluluk: Tarlabaşı Dayanışma…

Geçenlerde Mazlumder’den insan hakları ödülü almışlardı. Ben bazılarını tanıyorum; en son Edirne / Pazarkule'deki mülteci dramını, pazarlıklara malzeme yapılan zavallı hayatları, Mazlumder adına gözlemlemek ve raporlamak için bölgeye gittiğimizden beri, nasıl her türlü hesaptan uzak, sadece bir mazluma daha dokunabilmek için canhıraş çabaladıklarına yakından tanığım.

Bu gençlerin bir Urfalı Memet Abi'leri var (Mehmet Yeralan). Urfalı Memet'in cefakar bir hanımı var Fato Yenge (Fatma Yeralan)

Urfalı Memet ufak bir bakkal dükkanı işletiyor geçimini sağlamak için.

8 - 10 bin şubeli zincir marketlerin, dünya devi çok uluslu süpermarketlerin dünyasında bir bakkal ne kazanırsa onu kazanıyor. Zamanının çoğunda da garibanların yanında. Bu yanında olmak, öyle böyle bir şey değil..

Evsiz barksız Afrika'lıları, işsiz güçsüz Afganları, Özbekleri... Bizzat evinde barındırıyor, yediriyor, içiriyor. Fato Yenge de bu evin hanımı. Varın siz anlayın bu hanımın nasıl bir hanım olduğunu...

Yine bu gençlerin bir de Kadir Abileri var:  Kadir Bal...

Ben size bu Kadir Bal’ı hiç anlatmayayım. Geçenlerde Edirne'deki mültecilere yardım çalışmalarının koordinesi  için oluşturulan bir grupta  yaptığı bir paylaşımı aynen aktarıyorum. Fazla söze hacet kalmayacak...

Mustafa aradı..

Nasılsın? dedi.

İyiyim dedim. Nerelerdesin sen dedim? Müziğe devam mı dedim?

Beni dedi, dövdüler dedi.

Kimler dedim.

Beni dövdü çok.

Yunan Canderma var. Asgeer, asger. Wallahil azim.

Udum var ya gadir abi?

Eee?

Udumu kırdılar.

Nasıl kırdılar ya?

Wallahi. Gafamda hem de. Canderma; vurdu vurdu kafama. Udumu kırdı, attı.

Eee şimdi neredesin sen?

Döndüm ben ama ev yook. Yemek yook. Üşüyor. Hastane var ya gadir abi?

Hastane?

Evet. Hastane kalıyor ben. Adamlar bişey demiyor.

Yaralı mısın yoksa?

Yuuk gadir Abe. Uyuyorum hastanede. Acil var ya,  acilde.

E orada hastalık kaparsın sen. Neredesin şimdi?

Gezi parkı biliyor sen gadir abi?

Biliyorum.

Gezi parkındayım ben.                                                           

Gittim. Buluştuk. Sarılmak istedim. Geçmiş olsun demek istedim. Sarılmadım. O da gülümsedi. Virüs var gadir abi. Koru kendini. Allah hepimizi korusun dedim.

Aç mısın? dedim. Bir simit yedim sadece dedi. Önce ne yapalım dedim. Sen bilirsin dedi.

Dükkanlar kapanmadan sana bir UD bakalım mı? dedim.

Ben sordum çok pahalı. Ama ikinci el var bir yerde. Mega müzik sen biliyor gadir abi?               

Hayır bilmiyorum.    

Orada var ikinci el.

Neyse dediği yeri aradık. Kapanmış.

Arapoğlu isimli bir müzik markete gittik, Unkapanı'nda.

Arapoğlu denen adamın oturduğu koltuğun arkasında Ferdi, İbo, Orhan, halk konser günleri. Kendisi arkada. Sanatçılara çalan baş bağlamacı.      

Mustafa’nın hikayesini dinleyince 1000 TL olan Ud fiyatını 600'e düştü. Katkım olsun dedi.

Rüzgar ve yağmur korumalı kalın ve pahalı bir kılıf verdi. Ücretsiz.

Akoru çekti Mustafa.

Teşekkür ettik, çıktık.                           

Günlüğü 15 TL den, çamaşır yıkama da ücretsiz olan bir bekar pansiyonu odasına da ödeme yaptım. Kalacağı yer de tamam oldu.

Sağolsun Tarlabaşı'nda evsizleri ve mültecileri kollayan ve onlara kapılarını açan Urfalı Memet abi aldı bizi.

Kendi eli ile hazırladığı yemek için bir başka aileye, Urfalı Arap bir aileye konuk olduk.

Adam sırtına ip, halat yükleyerek; “ ip vaaarr” diye sokak sokak, kahveler, dükkanlar gezerek sırtındaki ipleri satarak hayatını kazanan bir adam.

Bize yemek koydular.

İki oğlu hapse girmiş. Büyük olan 25 yaşında imiş. Küçük olan 20.

Büyük  oğlu çok hızlı imiş..

Kovalıyormuş. Çok zengin olacağız baba diyormuş. Öyle olmamış tabi. Bir çetenin suçları üzerine kalmış. 12 yıl yemiş. 3 yıldır içeride.

Diğeri, 20 yaşında olan ise 3.5 yıl yemiş.                                            

Şarkılarımızı ceza evindeki iki oğula ithaf edince evin annesi duygulandı.

Mustafa Arapça söyledi.

Sen de bir tane söyle hele dediler.

Olur dedim.

 

Asırlardır yalnızım

Pişmanım alın yazım.

Cehennemde yansın bu dilim

Bir yemin ettim ki

Dönemem.

 

Hüzün tünellerinde

Soldum kederlerinde

Bir öfkeye mahkum ettik herşeyi       

Bir yemin ettim ki dönemem.

 

Kıyametler kopuyor zavallı yüreğimde

Tükendim tükendim tükendim artık.

Hiç mi özlemedin hiç mi hakkım yok

Bir ara bir sor Allah aşkına

Seni versinler ellere

... Beni vursunlar. (...)

Çaylarımızı içtik. İp satan abiye ve hanımına teşekkür ettik. Mustafa'ya da bir ihtiyacın derdin olursa mahalleden Urfalı Mehmed abiyi bul, bizleri ara dedik.                                      

Mustafa'yı sırtında udu, elleri cebinde, sırtında başkasına ait bir mont, dar koridorlu, karanlık odalı, eski bir Rum evinden pansiyona çevrilmiş binanın kapısında bıraktım.                                

Dikkat et dedim. Udu çaldırma.

Yok dedi. Gamera var. Hırsızlık olmuyor.

İyi dedim.

Polislerin, kokoreççilerin, taksicilerin ve kırmızı ışıkların olduğu durağa doğru yürüdüm. Gittim.

Kulaklarımda Mustafa'nın o kırgın sesi:

“Yunan canderma udumu gırdi. Döndüm ben ama ev yok. Yemek yok...”

Şimdi udu da var. Başını koyup güvenle uyuyabileceği bir odası da...

 

Biraz olsun sevindim.

Şehre şarkılar söyleyen insanlar susmasın.

Ud'a, Gitar'a ve Kemençeye selam olsun. Sokaklarda yankılanan halk şarkıları sarsın dünyamızı.

Bahar gelsin.

Kadir Bal