7 soruda Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti

Nevzat Çiçek, indyturk.com’da “7 soruda Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

7 soruda Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti

1. Biden, Suudi Arabistan konusunda rotayı neden değiştirmek zorunda kaldı?

Eski ABD başkanı Donald Trump döneminde, iç ve dış politikasında geniş hareket özgürlüğüne sahip olan Suudi Arabistan, yeni başkan Joe Biden‘ın başkanlığı döneminde çok eleştirildi.

İnsan hakları sorunları, Yemen meselesi gibi konularda Biden’ın eleştirdiği Suud yönetimine tavrı 2022’nin başından itibaren değişti ve geçmişten gelen keskin eleştirilerden eser kalmadı. 

Biden, yönetime geldikten sonra Ortadoğu‘da oluşturduğu güven kaybını, ABD adına yeniden tamire geliyor. Bu nedenle gerek ABD içerisindeki ekonomik meseleler, gerekse de uluslararası şartların dayatmaları neticesinde Ortadoğu’daki arızaları ve boşlukları gidermek için bu ziyareti önemsiyor.

Suudi Arabistan yönetimi de kendi çıkarlarını birinci planda tutarak ilişkilerin tamir edilmesi ve eski dönemine döndürülmesi noktasında istekli ve Biden’ın da bunu idrak etmesini istiyorlar. Çünkü onlarda ABD’nin kendilerine ihtiyacı olduğunu biliyorlar.

ABD’nin Riyad Büyükelçiliği verilerine göre, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkilerin geçmişi 1933 yılına dayanıyor. ABD, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde 1944 yılında açtığı büyükelçiliğini ise 1984 yılında Riyad’a taşıdı. ABD’nin halihazırda Cidde ve Zahran’da olmak üzere Suudi Arabistan’da 2 konsolosluğu bulunuyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın, 20 Ocak 2021’de göreve başladığından bu yana ilk kez bugün gerçekleştireceği Suudi Arabistan ziyareti, ABD’de son 48 yılda yönetime gelen 8 ABD Başkanı’nın 12’nci ziyareti olarak kayıtlara geçecek.

Biden’ın görevi devir aldığı ABD’ye 2017-2021 yıllarında bir dönem hükmeden Başkan Donald Trump da yurt dışına ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmıştı. Mayıs 2017’de Riyad’ı ziyaret eden Trump, terörle mücadele çalışmaları için 55 Arap ve Müslüman ülkenin yetkilileriyle bir zirveye katılmıştı

İsrail ve Filistin ziyaretini tamamladıktan sonra Ortadoğu turunun ikinci ayağı olan Suudi Arabistan’a geçecek olan Biden, Cidde kentinde Mısır, Irak ve Ürdün’ün yanı sıra Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri liderlerinin hazır bulunacağı bir zirveye katılacak. Biden, Obama döneminde ABD Başkan Yardımcısı olduğu süre zarfında Suudi Arabistan’ı 2 kez ziyaret etmişti.

ABD Başkanı Joe Biden, The Washington Post gazetesine Ortadoğu gezisinden önce yazdığı yazıda İsrail, Batı Şeria ve Suudi Arabistan’a gerçekleştireceği ziyaretin hem bölge hem de ABD’nin çıkarları için önemli olduğuna işaret eden Biden, “Gelecek hafta, Amerika’nın bölgedeki iletişimi açısından daha umut vadeden bir dönemi başlatmak için Ortadoğu’ya gideceğim” ifadesini kullandı.

Biden, daha güvenli bir Ortadoğu’nun birçok konuda Amerika’nın çıkarına olduğuna işaret ederek, bu ziyaretinde hedeflere ulaşılması için yoğun bir diplomasi yürüteceğini ve yüz yüze görüşmeler yapacağını kaydetti.

Suudi Arabistan’ın şu anda Yemen’deki ateşkese destek verdiğini ve OPEC üreticileri ile petrol piyasalarının stabil kalması için çalıştığını belirterek, “En başından beri benim amacım 80 yılık stratejik ortağımız olan bir ülke (Suudi Arabistan) ile ilişkilere yeniden yön vermekti, bu ilişkileri koparmak değildi” değerlendirmesinde bulundu.

Biden, bölge ülkeleri ile ilişkileri şekillendirirken, bu şekillenmenin en önemli ayağının Suudi Arabistan olduğunu biliyor. O nedenle aslında Biden ziyareti, “büyük lokma ye büyük söz söyleme” söylemine tam uyuyor.

Gerek insan hakları meselesinde gerek Yemen ve gerekse de silah satış yasağı konusundaki söylemlerinin Suudi Arabistan’la ilişkilerde gerçekçi olmadığını gördü.

Şartlar (Çin, Rusya, enerji, İran’la nükleer müzakereler ve Ukrayna) meselelerinde bölgenin en önemli ülkesi olan Suudi Arabistan’ı kaybedemeyeceğini gördü ve tavır değiştirmek durumunda kaldı.

2. Silah satışı yasağı ortadan kalkar mı?

Biden, Şubat 2021’de Yemen’deki savaşı gerekçe göstererek ülkesinin Suudi Arabistan’ın saldırı amaçlı eylemlerine desteği sonlandıracaklarını açıklamıştı. Benim Cidde’de aldığım izlenim uygulanmakta olan silah satışı yasağının kaldırılmasına ilişkin görüşmelerin devam ettiği yönünde.

Suudi Arabistan, haziran ayında Yemen’de BM arabuluculuğunda sağlanan ateşkesin iki ay uzatılması önerisini kabul ederek Beyaz Saray’a bir ‘jest’ yapmıştı. 

Yemen’deki İran destekli Husilerin Suudi Arabistan petrol tesislerine yaptığı saldırılar sonrasında Suud yönetimi,  bu tür saldırıların Suudi Arabistan’ın yanı sıra küresel enerji güvenliğini de hedef aldığına dikkat çekmişti.

Suud yönetimi bu saldırılardan sonra uluslararası toplumu sorumluluklarını üstlenmeye, Husi milislere karşı kararlı bir şekilde durmaya ve İran’ı, Suudi Arabistan’daki petrol ve gaz üretim tesislerini hedef alan balistik füze teknolojileri ve gelişmiş insansız uçaklar sağlaması konusunda caydırmaya çağırmıştı.

Pentagon’dan kasım ayında yapılan açıklamada Washington, Suudi Arabistan’a füze ve anti-balistik savunma sistemi satışını onayladığını bildirmişti. 

ABD bu yıl da Patriot füzeleri gönderdi ki bunların tamamı ABD’li yetkililer tarafından ‘savunma amaçlı’ silah kategorisinde değerlendirildi. Biden yönetimi ayrıca Suudilerin, balistik füze tehditlerine karşı Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunma (THAAD) sistemi almasına da destek verdi.

Washington’ın yasağı hafifletmesi, zırhlı personel taşıyıcıları gibi daha az öldürücü ekipmanın satışına imkan tanıyabilir ve Riyad’ın daha az gelişmiş karadan karaya ve havadan karaya silah stoklarını yenilemesinin yolunu açabilir. 

Biden’ın ziyaretini takip nedeniyle bulunduğum Cidde’deki izlenim Biden’ın silah satışına uygulanan kısıtlamaları kaldırmaya yönelik olası bir kararın Biden’ın partilileri ve Kongre’de tepkiyle karşılanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu nedenle bu konu basından uzak şekilde ele alınacak ve temaslar devam edecek

3. Biden, Suudi Arabistan-İsrail yakınlaşmasını sağlayabilir mi?

Biden, kendisinin cuma günü İsrail’den Cidde’ye uçakla seyahat eden ilk başkan olacağını kaydederek, bu seyahatin İsrail ile Arap dünyası arasında ilişkilerin düzeltilmesinin bir sembolü olacağını belirtti.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden’ın Suudi Arabistan ziyareti öncesi Riyad yönetimi, hava sahasını İsrail’i de kapsayacak şekilde tüm sivil uçuşlara açma kararı aldı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Başkan Biden’ın, Suudi Arabistan’ın “tarihi bir kararla” hava sahasını İsrail’i de kapsayacak şekilde tüm sivil uçuşlara açmasını memnuniyetle karşıladığını bildirdi.

İsrail hükümeti ise Suudi Arabistan’ın hava sahasını İsrail uçuşlarına açma kararını memnuniyetle karşıladı. İsrail Ulaştırma Bakanı Merav Michaeli, “Artık resmiyet kazandı. Suudi Arabistan hava sahasında İsrail uçuşlarına izin verilecek” açıklamasında bulundu. 

Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Sudan, Fas İsrail ile normalleşmeyi kabul eden ülkeler oldu. “İbrahim Anlaşması” olarak adlandırılan bu normalleşmeye Suudi Arabistan’ın katılıp katılmayacağı ya da Biden’ın bunu sağlayıp sağlamayacağı çok tartışılsa da Riyad yönetimi ise, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kuruluncaya kadar İsrail’le ilişkileri resmiyete dökmeme yönünde.

Suudiler 2002’de Arap Barış Planı adıyla 1967 sınırlarında Filistin devletinin kurulmasına karşılık tüm Arap ülkelerinin İsrail’i tanımasını önermişti. Suudi Arabistan’ın İsrail’in işgal girişimlerine karşı 1950’de Mısır’a devrettiği Kızıldeniz’deki Tiran ve Sanafir adalarını 2016’da geri alırken Kahire’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalara uyacağını taahhüt etmesi normalleşmeye dönük bir adım olarak algılanmıştı. 1979’daki Camp David Anlaşması, bu iki adayı İsrail’in Akabe’den Kızıldeniz’e erişiminin önünde engel olmaktan çıkarmıştı.

Suud yönetimi, “Filistin-İsrail anlaşmazlığında bir çözüme ulaşmanın ve tüm Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirmenin tek yolunun Arap Barış Girişimine bağlı olduğunu” vurguluyor.

Özetle Biden, Suudi Arabistan’ı İsrail ile yakınlaşmaya ikna etmeye çalışıyor. Suudi Krallığının, İsrail devletiyle kapsamlı bir normalleşmeyi hedefleyen ve bölgedeki bazı devletlerin imzaladığı “İbrahim Anlaşması” olarak adlandırılan mutabakatı kısa vadede imzalaması pek olası görülmüyor.

Ancak bazı jestlerin zamanla karşılıklı olarak atılma ihtimali çok yüksek görülüyor. Bu jestler arasında hava sahasında askeri koordinasyon, doğrudan bankacılık işlemleri, geleceğin kent projesi NEOM’e yatırım ve ekonomik işbirliği meseleleri.

4. Biden, petrol üretimini artırabilir mi?

Rusya Ukrayna savaşı giderek ABD için de ekonomik bir sorun haline geliyor. Rusya’ya uygulanan yaptırımların bir sonucu olarak toplam petrol arzında daralma yaşanacağına dair endişeler, tüm dünyada petrol fiyatlarının önemli ölçüde yükselmesine neden oldu.

Bu da stratejik açıdan aslında Rusya’nın ekmeğine yağ sürüyor. Zira Moskova, yaptırımlara rağmen artan petrol gelirlerini Ukrayna savaşını finanse etmek için de kullanıyor.

ABD’de önümüzdeki kasım ayında Kongre seçimleri yapılacak. Artan enerji fiyatları muhalefete büyük bir koz verdi. İşte bu nedenle Biden, Suudi Arabistan’ın petrol üretimini artırmasını istiyor.

Kremlin, Biden’ın ziyaret edeceği Suudi Arabistan’dan petrol üretimini artırmayı talep etme hedefiyle ilgili “Moskova-Riyad ilişkilerini zedelemeyi hedefleyecek adımlar atmamasını umduğunu” belirtti.

Kısacası, Ukrayna’daki savaş, küresel petrol fiyatlarında artışa neden oldu ve ABD’yi Suudilerin kapısına oturttu. Suudi Arabistan şimdiye kadar Batı’nın petrol üretimini artırma talebine direndi, ancak Biden’ın ses tonu ve tavır değişikliği, Riyad’ın petrolü bir kez daha dış politikasında, hatta ABD’ye karşı bir araç olarak kullanabildiğini gösterdi.

Bu nedenle çok büyük üretim artışları için Biden’ın, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerine vereceği taahhüt beklenecek.

5. Suudi Arabistan yönetimine Çin ve Rusya’ya mesafe koydurabilir mi?

“Başkan olarak, ülkemizi güçle ve güvenli tutmak benim işim. Rusya’nın saldırganlığına karşı durmalıyız, kendimizi Çin ile mücadele için en iyi yere konumlandırmalıyız, tüm dünya için daha çok istikrar adına çalışmalıyız. Bunların hepsini yapabilmek için bu çıktılara katkıda bulunabilecek ülkeler ile doğrudan çalışmalıyız. Suudi Arabistan bu ülkelerden birisi. Cuma günü Suudi liderler ile görüştüğümde benim amacım ortak çıkar ve sorumluluklara dayalı stratejik ortaklığımızı güçlendirmek olacak” diyen Biden, Rusya ve Çin konusunda Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinin kendi yanında durmasını istiyor. 

Çin’in Suudi Arabistan’dan petrolü dolarla değil, kendi para birimi yuan ile almak istediği ve bu konuda ABD yönetiminin ne kadar hassas olduğu biliniyor.

Enerji ve ticaret meselesi dışında en büyük meselelerden bir diğeri de Amerikan ortaklığının kendilerini güvende tutmayacağını gören körfez ülkeleri ilişkilerini Çin, Rusya, Hindistan, Güney Kore ve Fransa gibi ülkelerle çeşitlendirmeye çalışıyor.

Özellikle Suudilerin Çin’le balistik füze programı geliştirme yönelimi ABD’yi rahatsız etti. Bölgesel ortakların Çin ve Rusya ile ilişkilerine stratejik boyutlar katması NATO’nun yeni strateji belgesine yansıdığı gibi, Washington’ın küresel kurgusuyla çelişiyor.

O nedenle Washington’ın körfez ülkelerine ne sunacağı önemli. Rusya-Ukrayna savaşında ABD’yi kısmi dinlemeyen bir körfez ülkeleri var ve bunun ABD’ye maliyeti hiç de ucuz değil.

6. İran’la olan nükleer müzakereler meselesi

Biden göreve geldiği zaman “İran’ın nükleer bombaya sahip olması Suudi Arabistan, Türkiye, Mısır ve diğerleri üzerinde nükleer silahlara sahip olma konusunda muazzam bir baskı oluşturur” demişti. 

Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri İran’la yapılan nükleer müzakerelerde kendilerinin dışlanmasını istemiyor.

Bu gerçeği daha önce Fransa Cumhurbaşkanı Macron da vurgulamış; “Nükleer anlaşmada bölgesel güçlerin dışlandığı, 2015’te yapılan hataların tekrarlanmaması gerekiyor. Nitekim İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek için oldukça az bir zaman kaldı” demişti.

Nitekim Ürdün ve Suudi Arabistan’ın, İran’ın nükleer silah edinmesini önlemeye ve Tahran yönetiminin nükleer programının barışçıl olmasını sağlamaya yönelik uluslararası çabaları destekleme konusunda anlaşmış ve bunu ilan etmişlerdi.

Bölgeye gerçekleştirdiğim seyahatlerin birinde Katar’la bölge ülkelerinin barışmasının temel sebebi olarak Biden yönetiminin İran’la olan ilişkileri ve nükleer müzakereler ifade edilmişti. 

İsrail ve ABD her ne kadar İran’ın nükleer silah sahibi olmasına karşı ortak bir deklarasyon imzalaması ve sonrasında Biden’ın “son çare” olarak güç kullanımına açık olduğunu ifade etmesi körfez ülkelerinde çok gerçekçi bulunmuyor.

Suudi Arabistan başta olmak üzere körfez ülkeleri İran’ın vekalet savaşı yürüttüğü askerlerini bölgeden çıkarmasını, kendi güvenliklerini tehdit etmemesini ve nükleer meselede şeffaf olmasını ve barışçıl politika izleyerek, bölge ülkelerine müdahaleden kaçınmasını bekliyor ve ABD yönetiminin de bu noktada çabalamasını ve kendilerini ikna etmesini istiyorlar

7. ABD yönetimi, Riyad yönetimi başta olmak üzere bölge ülkelerine neyi öğretti?

ABD Başkanı Joe Biden’ın ziyareti sırasında bölgedeki yeni güç dengelerini de göz önünde bulundurması gerekiyor.

ABD’nin Irak’tan büyük ölçüde çekilmesi ve Suriye’deki iç savaşa müdahalesini asgariye indirmesi, Afganistan’dan hızla çekilme, Ortadoğu siyasetinde artan belirsizlikler ve İran’la nükleer anlaşmaya dönme çabası bölgesel ortaklarda güvensizlik yarattı.

Suudi Arabistan ve BAE’nin Ukrayna savaşında yaptırım cephesine katılmaması Washington’a düş kırıklığı yaşattı.

Körfezde, Ukrayna savaşının neden olduğu istikrarsızlık ve pandemiden sonra, istikrar sağlanabilmesi ve ekonominin düzeltilebilmesi amacıyla artık bölgesel sorunlar ele alınırken farklı bir yaklaşım var.

Olası bir İran kaynaklı hava saldırısından çekinen Arap devletleri, İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinden faydalanmak istiyorlar ve bunu ABD yönetimine de açıkça ifade ediyorlar.

Gerek Katar’la barışma, gerek Körfez Türkiye ilişkiler ve gerekse de Rusya ve Çin ile olan ilişkilere böyle bakmak gerekiyor.

Körfez’in kendi sorunlarını çözme noktasında ki en büyük istekleri Arap NATO’su. Tam bir “Arap NATO’su” kurulması şu an için zor görünse de, bölgede askeri işbirliğinin artırılması yönünde atılacak adımların başında Körfez ülkelerinin büyük çoğunluğunu kapsayacak şekilde entegre edilmiş olan daha büyük bir füze savunma işbirliği geliyor.

Bu minvalde şu ana kadar ki tartışmalarda da radarların senkronize edilmesi ve olası bir tehdit karşısında erken uyarı paylaşımını sağlayacak bir iletişim sistemi geliştirmek gibi hava savunmasıyla ilgili teknik işbirliği konusuna yoğunlaşıldı.

ABD’nin İsrail’den aldığı “Demir Kubbe” hava savunma sistemlerini bazı Körfez ülkelerinde bulunan askeri üslerine konuşlandırılacağı (hatta konuşlandırdığı) meselesi Biden’ın ziyaretinde tekrar gündeme gelmiş gibi duruyor. İsrail, “Demir Kubbe” sistemini ABD dışında kimseye satmadı.

Trump yönetimi “Ortadoğu Stratejik İttifakı” (MESA) fikrini ortaya atmıştı. Obama yönetimi döneminde de benzer bir ittifakın farklı versiyonları gündeme gelmişti. Biden bakalım ne yapacak… 

ABD’nin talepleri var; ama artık Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinin de talepleri var.

Kısaca ABD bölge ülkelerine kendi güvenlikleriyle ilgili onları terk edebileceğini gösterdi, onlar da farklı arayışlara girdi. Biden yönetimi bunun hata olduğunu anladı ancak güven ortadan kayboldu. Biden’ın ziyareti bakalım bu güven ve normalleşmeyi tekrar sağlayabilecek mi?

Türkiye bütün bu temasların neresinde; bizi neler etkiler, bir sonraki yazıda olsun.

Fotoğraf: AFP 

 

Kaynak: farklı Bakış