Kürt siyasetçi ve hukukçu yazar İbrahim Güçlü Analiz Etti..
Fransa’da 52 yıl önce Mayıs 1968’de üniversite öğrencileri tarafından başlatılan, daha sonra orta öğretime kadar inen, işçilerin genel greviyle bütünleşen devrimci sol hareket bir dalgaya dönüştü ve tsunami etkisi gösterdi. Bu devrimci hareket dalgası bütün dünyaya yayıldı. Özellikle sorunları çok olan, emperyalizme bağımlı ve sömürge toplumlarda, ulusal kurtuluş sorunları olan milletlerde daha etkili oldu.
Bu devrimci dalga, Fransa’dan bir ay sonra Türkiye’ye geldi. Türk üniversitelileri büyüledi ve harekete geçirdi.
O zaman Kürdistan’da üniversiteler olmadığı için, Ankara ve İstanbul’da bulunan üniversiteli Kürtleri, bu devrimci toplumsal dalga daha çok heyecanlandırdı. Çünkü Kürtlerin kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etme ve ulusal kurtuluş sorunları vardı. O tarihlerde, Kürdistan’ın güneyinde 1961 Eylül’ünde başlayan ulusal devrimci ihtilal de Kürtleri ruhen besleyen bir merkez konumundaydı. Fransa’dan gelen dalga Kürtlerin fitilini rahatlıkla çekti.
Ben de o tarihlerde Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. Kürdistanlı öğrenci arkadaşlarla birlikte kendimizi devrimci dalganın içinde bulduk. İradi olarak katıldık. O eylemliğin aktif elemanları olduk.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de romantik, maceracı, Latin Amerika tarzı romantik bir devrimcilik dönemi başladı.
Elbette bu gelişme 1960’ların başında gelişmeye başlayan sol hareketin 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin genel seçimlerde 15 milletvekili ve bir senatör kazanmasıyla köpürmeye elverişli bir devrimci dalga oldu. Açıkçası bu devrimci dalga kendiliğinden oluşmadı. O güne kadar Türk sosyalistlerinin ve Kürt devrimci ulusalcılarının emeklerinin ve çalışmalarının ürünlerini, halk kitlelerinin ve Kürtlerin hoşnutsuzluğunu, 1965’te Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin kurulmasını, 1967’deki Kürdistan mitinglerini, TİP’in hayli önemli bir oy potansiyeline ulaşmasını kendisine temel aldı.
Öğrenci gençlik bu devrimci dalganın öne çıkan ve hatta öncüsü olan aktör oldu.
Başta İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olmak üzere, Türkiye'nin üniversiteleri Haziran ayında büyük bir boykot ve işgal dalgası başladı. Diğer üniversite ve fakültelere yayıldı.
Benim öğrencisi olduğum Ankara Hukuk Fakültesi de kendi payına düşenin fazlasını aldı. Çünkü bizim fakülte TİP ve FKF’nin, sosyalist hareketin güçlü olduğu bir fakülteydi.
Üç hafta süren boykot ve işgal, ilerici öğretim üyelerinin de desteğiyle öğrencilerin üniversite reformu konusundaki taleplerinin dikkate alınacağı konusunda güvenceler verilmesi sonucunda kaldırıldı.
Haziran'daki dalgayı ekim ayında ODTÜ'deki boykot izledi.
Devrimci öğrenci hareketi öncelikle akademik ve üniversite reformu talebiyle ortaya çıkmışsa da giderek düzen değişikliğini talep etme noktasına ulaştı. Bu yeni düzen konusunda ciddi görüş ve proje farklılıkları ortaya çıktı.
Haziran boykot ve işgali işçi sınıfı üzerinde de etkiler bıraktı. İşçi grevleri gelişmeye başladı.
Türkiye 1968'ine aynı zamanda anti-emperyalist kitle eylemleri damgasını vurmuştur.
“6. Filo, 7 Temmuz 1968 günü, öğrenciler İTÜ yurtlarında Dolmabahçe önüne demirlemiş 6. Filo'ya karşı eylemleri hazırlamak için toplantı halindeyken polis yurdu bastı, birçok öğrenciyi yaraladı ve bu arada Vedat Demircioğlu'nu da pencereden attı. Demircioğlu bir hafta sonra kuşağının polis tarafından katledilen ilk öğrencisi olarak hayata gözlerini yumdu. Öğrenciler kızgınlık içinde Dolmabahçe'ye inerek ABD'li askerleri denize döktüler.
Öğrenci hareketinin anti-emperyalist eylemlerinde Dolmabahçe olayına benzer bir iz bırakacak bir başka olay Ocak 1969'da Ankara'da yaşandı. ABD'nin Vietnam Savaşı'nda bir özel harp görevlisi olarak önemli işler yapan Robert Kommer, 1968 sonunda Türkiye'ye büyükelçi tayin edilmişti. Vietnam halkının ABD emperyalizmine karşı verdiği mücadeleyi çok önemseyen öğrenciler, ilk günden itibaren bu tayini protesto etmeye başladılar. Ocak 1969'da Kommer ODTÜ rektörünü ziyarete gittiğinde büyükelçinin makam aracını ters çevirerek yaktılar.”
1968 aynı zamanda üretici köylülüğün Türkiye tarihindeki en militan mücadelelerine tanık olmuştur. Toprak işgallerinin geliştiği dönem oldu.
Devrimci Öğrenci Hareketi, 1965'te kurulan FKF'nin daha sonra Dev-Genç'e dönüşmesiyle toplumsal ve siyasi mücadelelerin yer almaya başlamış, bir yandan radikalleşirken bir yandan da kitleselleşmiştir.
1960'lı yıllara kadar Türkiye'nin "ilerici" aydınları esas olarak Kemalist ve aydınlanmacı idi. 1960'lı yıllarla birlikte gerek üniversite içinde, gerek yayın alanında, gerekse sanatta sosyalizm giderek hegemonik bir ideoloji halini aldı.
Komünizm, Türkiye'de yeraltındaki TKP şahsında ezilen, bastırılan, bir avuç kadronun dışına taşamayan bir ideoloji idi. 1960'lı yıllarla birlikte, özellikle TİP deneyimi ve seçim başarısı temelinde, sosyalizm ilk kez büyük kitlelere mal oldu.
Bütün bu gelişmeler, Türkiye’de sol ve sosyalist hareket içindeki ayrılıkları tetikledi ve içinde önemli ayrışmalar oldu. “Sosyalist Devrim” ve “Milli Demokratik Devrim” bloklaşması bu ortamda ortaya çıktı. TİP etkisiz hale gelirken, parlamento dışı sol muhalefet gelişti ve radikalleşti. Gençlik hareketi, sol cuntacılıkla rezoransa geldi. Sonunda da darbeciliğin kurbanı oldu. Liderlerinin katliyle sona yaklaştı.
TİP ve FKF içindeki Kürtlerin ezici çoğunluğu, “ordu gençlik el ele” ile ifade edilen cuntacılığa karşı oldukları ve bunun başını da Milli Demokratik Devrimciler çektiği için, Sosyalist Devrimciler kampında yer aldılar. Ben bu Kürtlerden biriydim.
Bu 68 devrimci dalgası, Türkiye’de “şehir” ve “kır” gerillacılığını geliştirdi. THKPC, THKO ve TKP-ML bu zihniyetin ürünü olarak gelişti. Bu devrimci radikal hareket, aynı zamanda Latin Amerika fokoculuktan derinden etkilendi. Klasik örgütlenme anlayışını ret etti.
Aynı şey, daha farklı biçimde de olsa, o dönemin sosyalist ülkelerinde baş gösteren muhalefet hareketleri için de söz konusudur. Çünkü 1960’ların sonlarına doğru Polonya’daki güçlü işçi ayaklanması, “Prag Baharı” ve Çin’deki “Kültür Devrimi” ile “Sosyalist Dünya”da da bir 68 yaşanmaktaydı. Çin’de kurulu sosyalizmin önündeki tıkanıklığı aşmak için başlatılan “Kültür Devrimi”nin rotası ve mantığı neredeyse tamamen yabancıdır birbirlerine.
Kürt sosyalistleriyle Türk sosyalistlerinin ayrışması hızlandı. Kürt sosyalistleri, bağımsız Kürt örgütlenmesinin yaratılmasını, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı tartışması çerçevesinde, Türk solundaki şovenizme karşı mücadele içinde yeni bir çerçeve kazandılar. Bu mücadele sonucu, Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) ilk legal Kürt örgütlenmesinin tarih sahnesine çıkması için koşullar yaratıldı. Bu hareketin öncüleri içinde ben oldum.
Ama ne yazık ki,12 Mart 1971 askeri darbesi, Türklerdeki sol-sosyalist ve Kürtlerdeki milli devrimci dalganın kıranı oldu.
Darbe öncesinde Kürt aydınlarına ve DDKO kurucu ve yöneticilerine yönelik tutuklamalar, 12 Mart 1971 darbesinde; DDKO, TİP’li Kürtleri, KDP’lerin kurucu, yönetici ve üyelerini, bağımsız milli Kürt aydınları, bütün toplumsal kesimlerden Kürt insanını içine alan bir kitlesel tutuklanmaya dönüştü.
Türklerde de sol, sosyalist, devrimci kadroların, örgütlerin kurucu ve üyelerinin tutuklandı.
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.