'Başbakan Davutoğlu 19 Ekim 2014'de Akil İnsanlar Heyeti ile yaptığı toplantıda, 6-8 Ekim Olaylarının kamu düzeni sorunu yarattığı, kamu düzeni sağlanana kadar çözüm sürecinin buzdolabına kaldırıldığını açıklamış,
27 Eylül tarihli makalemden birkaç cümle içinde özetleyerek başlamak yararlı olacak….
30 Ekim 2014'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında da 6-8 Ekim Olaylarının kamu küzeni sorunu yarattığı, Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme hamlelerinin ertelenmesinin yanı sıra İç Güvenlik Yasası üzerinden kamu düzeninin eksiksiz sağlanması kararı alınmıştı.
PKK ve sokak üzerinde kamu düzenini sağlanması için gerektiğinde savaşılacağı, ancak yanlış algı yaratacağından, genel seçimden önce savaştan imtina edilecekti.
Bir hazırlığa da ihtiyaç vardı zaten!..
'Çözüm sürecinin bitmesi ihtimaline hazırlıklı olun'
Başbakan Davutoğlu, 12 Şubat 2015 Cuma günü Hollanda ziyaretinden dönerken uçakta bir gazetecinin çözüm sürecinin akıbeti ile ilgili sorduğu soruya, geriye doğru verdiği yanıt şu olacaktı:
6, 7, 8 Ekim (2014) kalkışması sonrası yaptığımız güvenlik toplantılarında, kafamın bir yerinde bunların çözüm sürecini bitirebilecekleri İhtimali güçlü bir biçimde belirdiği için, askerlerimize, polisimize talimat verdim. 'Çözüm sürecinin bitmesi ihtimaline hazırlıklı olun' dedim. Bir gün ben size 'O gün geldi' diyeceğim. O güne bütün hazırlıklarımız tamam olmalı. 'Bütün eksikliklerinizi tamamlayın.
Başbakan Davutoğlu'nun bu demecinde çözüm sürecine atıf yaptığı tarihte henüz MGK toplantısı gerçekleşmemişti.
Ancak Başbakan Davutoğlu ve Hükümet savaş kararını MGK'den geçeceğinden o kadar emin ki, savaşa karşı 'askere ve polise hazırlıklı olma' talimatı veriyordu.
'Emin' olması anlaşılır…
Başbakanlığa, yani kendisine bağlı Kamu Düzeni ve Müsteşarlığı tarafından bir süredir hazırlanarak Eylül 2014'de Genelkurmay Başkanlığı'na sunulan ve Genelkurmay Strateji plan Dairesi, Strateji Müdürlüğü'nün "Çökertme Planı" bilgisi dahilindedir, çünkü!
Gözden kaçırılmaması gereken nokta, Çökertme Planı'nın Genelkurmay Başkanlığı'na sunulduğu Eylül 2014'de henüz ortada 6-8 Ekim Olayları ya da benzeri olaylar yoktu.
Bunlar bilgidir ve bu bilgilerin yansıttığı şu çelişkiler hakkında Kamuoyunun aydınlatılması gerekmez mi?
Birincisi, Eylül 2014'de Genelkurmay Başkanlığı'na sunulan Çökertme Planı ile Ekim 2014'de gerçekleşen 6-8 Ekim Olayları arasında en fazla bir ay zaman var.
Plan hazırlanıyor… Planın Genelkurmay Başkanlığı'na sunulduğu tarih ile 6-8 Ekim Olayları üst üste düşüyor.
Bunda bir gariplik yok mu?
İkincisi, çözüm süreci sürüyor. Halkın barışa sarılma umudu büyüyor. Halkın ağır basan eğilimi çözüm sürecinin sürmesi ve iç barışın gerçekleşmesi yönünde…
Ancak tam aksi bir davranışla Başbakanlığa bağlı Kamu Düzeni ve Müsteşarlığı bir Çökertme Planı hazırlıyor.
Ortada savaş, çatışma, kaos vesaire ne derseniz deyin artık benzeri hiçbir musibet yok ama devletten doğru bu ortamı hazırlamaya yönelik hazırlık var.
Sonra 6-8 Ekim olayları var.
Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın 6-8 Ekim Olaylarında "Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var" demişti.
Efkan Ala / Fotoğraf: AA
Başbakan Davutoğlu'nun bu olaylardan hareketle 'asker ve polis güçlerini çatışmalı sürece hazırlama' talimatı var.
MGK toplantısında Çökertme Planı ile birlikte düşünüldüğünde bir yerlere oturan İç Güvenlik Yasası var.
Manipüle edilen 'hendek olayları' ile 'binlerce hayatın kanlı yok edilişi' süreci var.
Halkın derinlerine doğru açılan toplumsal yaralar var.
Ve bütün bu musibetlere paralel "Allah'ın lütfu" 15 Temmuz darbe girişiminin Amerikan usulü 'toplumsal şok'la pompalanarak, 12 Eylül'ün katlanarak büyümesi ve tekçi rejimin 'oldubitti'ye getirilmesi var, var, var…
...
Türkiye'nin demokrasisi üzerinde oynanan oyun büyük oldu.
Acı olan bunca yaşanmışlığa rağmen, oyunun devam ettiği…
36'sı HDP'li/BDP'li sempatizan ya da sıradan yurttaş, 1'i EMEP'li, 8'si HÜDA PAR'lı ve HÜDA PAR'a yakın Köyder'li, 2'si ülkücü/milliyetçi, 2'i polis, 3'ü IŞİD'li bilinen 52 insanın kaybolan hayatıyla oynandığı bir siyasetin parçası oldu sanki…
Bu 52 insanın büyük çoğunluğunun polis, jandarma ve korucu ateşi, gaz bombası, linç saldırılarında öldürüldüğü iddia ediliyor; ancak bu bile adaletle soruşturulup bütün suçluları yargı önüne çıkarılamadı ne yazık ki…
Aa! Cambaza bak cambaza!
Savcı, HDP Genel Merkezi'nin sosyal medya hesabından yaptığı barışçıl protesto ve dayanışma çağrısından hareketle, dönemin HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı ve MYK üyelerini suçluyor; bu olaylardan ve ölenlerden dolayı onları sorumlu tutuyor.
Kendince "savunmayı karartmak" için PKK'nin bir kısım liderine başat roller veriyor…
Üstelik altı yıl sonra…
Kıssa:
Eski zamanlarda şenlikler düzenlenir, burada cambazlarla gösteriler yapılırdı. Bu etkinlikler yankesicilerin adeta 'doğal av alanı' idi.
Yankesiciler, gözlerine kestirdikleri kişilerin yanına yanaşırdı. Hedefteki kişi cambaz yerine başka bir yere bakıyorsa, 'Aa! Cambaza bak cambaza!' diyerek onların dikkatini ipte yürüyen kişiye odaklarlardı.
Kıssadan hisse:
Türkiye, 'cambaz' yalanını görmeli ve 6-8 Ekim Olayları ile yüzleşebilmeli…
Yüzleşme bir süreçtir de…
Yalan siyasetinin ters yüz olması için bu musibette belki bir başlangıç, bir 'Allah'ın Lütfu' olabilir.
Bilge atalar ne demiş;
Bir musibet bin nasihatten evladır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish
HAKKINDA DAHA AYRINTILI: 6-8 EKİM6-8 EKİM OLAYLARI