Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

31Mart´ta HDP: Batı´da Kazandıran, Doğu´da Kaybeden!

Özgün İrade Dergisi´nden Sait Alioğlu´nun konu ile ilgili analizi...

31Mart´ta HDP: Batı´da Kazandıran, Doğu´da Kaybeden!

?bi aql é kém, bar é giran??*

İçerisinde birbiriyle bağlantılı birçok konu ve olguyu barından ve bunlardan dolayı olsa gerek Türkiye tarihinin ?en´ önemli sorunu olarak zihinlerde yerini almış bulunan Kürt sorununun çözümüne yönelik ilk partisel ?ideolojik´ çabanın, 1960´lı yıllarda mecliste önemli oranda temsil edilen TİP (Türkiye İşçi Partisi)´ ten sonra, bu konu ile ilgilenen parti/hareketin Millî Görüş temelli RP (Refah Partisi) olduğu görülecektir.

TİP´in konu ile ilgilenmesi salt ideolojik olarak değerlendirilebileceği halde, RP´in çabalarının ise, mevcut şartlar içerisinde, yerelden hareketle Türkiye merkezli olan, öncelikle bu sorunun Kürt halkının, kendi devletiyle barışması ve daha ilerisinde de kısa ya da uzun vade de ümmetle birlik olma sonucunda büyük bir yapının teşkil edilmesine bağlı olarak bir çözüme kavuşturulması düşüncesine dayanıyordu.

Böyle bir düşünce, tutar mıydı, tutmaz mıydı bu ayrı bir konu olmakla birlikte, eğer hiçbir ?dış´ angajmana sahip değildi ise, ulusalcı Kürt hareketinin ?görünür´ çabası Kürt sorununu çöz-e-meyecekti. Bununla birlikte, Kürt halkı başka mecralara itilecek ve dinmez acılar çekmeye devam edecekti.

Bunları şunun için söyledik, gelinen noktada, gerek illegal (PKK); gerekse de legal (HDP) bağlamda, Kürt sorununun çözümüne bir hayli uzak olduğumuzu bilmemiz gerekirdi.

Yine bununla birlikte, HDP´nin, bölgede ?kaybettikleri ile birlikte- 31 Mart´ta kazandığı belediyelerde, geçmiş dönemlere ayna tuttuğumuzda, genel anlamda hizmeti değil de birçok saik içre düşünüldüğünde, kadük kalacağı bilinen ideolojik çerçeveli bir kimlik siyasetinin ilerleyen süreçte HDP´ye oy ve prestij kaybettirecekti.

Yani, kısaca söylemek gerekirse, HDP bir ?Kürt Partisi´ olmaktan çıkıyor, bunun yerine, o da birçok iç ve dış olgu ve olaydan hareketle olsa gerek, ?bir ileri, bir geri´ yapan AK Parti´nin, bir yandan devletin var olan imkânlarını kullanması, bir yandan da ?ulusalcı´ Kürt hareketinin Kandil´in gölgesinde yapmış olduğu silik bir siyaset sonucu, bölge bazında düşünüldüğünde, HDP´nin değil de AK Parti´nin bir Kürt Partisi olduğu görülecektir.

HDP-CHP; ?Kemalist ikizler?

Realiteye bakıldığında, HDP´nin bölgede görünür bir şekilde kaybedişi, onun Kürt partisi söylemine ket vuruyordu. Doğu´da durum böyle idi. Batı´da ise, HDP´nin, birbirini besleyen ?ikiz Kemalist´ dürtü ile büyük oranda CHP´ye, az oranda da İyi Parti´ye çalışması, onun Kürt sorununun çözümünde bir aktör olmasını engellediği; ayakta kalmak ve Erdoğan faktörü üzerinden ?ortak düşman´ olarak değerlendirdikleri AK Parti´nin batı metropollerinde kaybetmesini de beraberinde getirmişti.

Bu tercih, HDP´nin bilinçli olarak, doğudan da destek alma suretiyle bir Türkiye partisi olmaya mı yönelikti, yoksa esas merkez olarak gördüğü doğuyu birçok saikten dolayı AK Parti´ye terk edip Batı´da, ?yeniden´ Kemalizm´in kazanmasını mı arzulamaktı diye bir soru sorulduğunda, elbette Kandil´inde onayını alarak çok rahatlıkla HDP´nin, ikinci şıkka oynadığını söyleyebiliriz.

Bu bir açıdan anlaşılır doneler taşıdığından reel bir tarafa da sahipti. Bu reel durum, Osmanlı modernleşmesi ile birlikte başlayan, İTC (İttihat Terakki Cemiyeti) ile devam eden, Kemalizm´le aynileşen seküler bir anlayışın tedavüle sokulması ile izah edilirdi. Ki zaten herkes rolünü oynuyordu.

Sonun başlangıcı

HDP için sonunun başlangıcı, 21015´lerde izlemeye çalıştığı çukur siyaseti ile belirginleşmişti.

Kazanılan kurumun bir devlet değil, sadece ister metropol ister ilçe, isterse de belde olsun, sonuçta halka hizmet için kurulmuş bulunan salt bir tüzel kurum olduğu gözden kaçırılmıştı.

?Yavrusu kargaya anka görünür´ misali HDP´nin de kendisini anka kuşu olarak görmesi sonucunda, yine kendi inisiyatifi değil de kendisi ile kıyaslandığında ne devlet ve ne de makulden yana olan Kürt halkının onayını alması asla mümkün olmayan bir terör yapılanmasına bakarak çukurumsu siyasetle iştigal etmesi, onu hakiki manada Kürt partisi olmaktan alıkoymuştu.

O da tarihte ve yakın dönem Türkiye tarihinde bolca örneği bulunan ve ?zebun-u makam´ olan, kerameti kendinden menkul birçok siyasi yapı ve şahsın uğrağı akıbetle yüzleşmiş oldu.

O sanıyordu ki Sur´da gedik açılamayacak ve Sur´da, Cizre´de vs. elinde tutuğu yerlerde kendini ?sultan´ falan ilan edecekti.

Halbuki, makulden yana olan bölge halkı için ideolojik ve kimliksel olarak değil, sadece hizmet odaklı çalışmalar içerisinde olsa idi, HDP yadsınamaz bir realite olarak gerek bölgede ve gerekse de Türkiye bütünlüğünde olumlu bir karşılık bulabilirdi. 

Bulması ten bile değildi, ama işe ?körle yatan şaşı kalkar´ mucib-i esasından bakıldığında bir taraftan Kandil, savaş baronları, birçok iç ve dış güçle birlikte, makul katmanın duygusu, düşüncesi ve Kürt sorununun oluşturucusu olan CHP´nin onların tarihi hafızasında oluşturduğu imaja bakıldığında, HDP´nin, farklı görünse de bölge gerçekliğinden uzaklaştığı artık çok rahatlıkla söylenebilirdi.

İzlediği çukur siyaseti soncunda HDP´in artık barışı arzulayan, kan dökülmesine karşı olan, hizmet bekleyen, huzur arayan, ekmek, aş ve iş derdinde olan Kürt halkının, makulden yana olmalarına bakıldığında, yapılan tercihlerin külli bir cevap olduğu anlaşılacaktı?

Buna bağlı olarak, ulusalcı Kürt hareketinin kendine merkez olarak algıladığı Diyarbakır´da elde bulundurduğu birçok belediyeyi kaybetmesi önemli idi ki, ona ve PKK´ye bir açıdan karşı durmak demekti.

Yine, PKK´nin oluşum sürecinde ona birçok konuda zemin olan, kaynak temin eden Urfa bölgesinde1 ?bir defa kazandıktan sonra´ ?asla? kaybetmesi mümkün görünmeyen dört- beş ilçede belediyenin ezici bir oy oranıyla AK Parti tarafından kazanılması, acaba ne söylüyordu; bunun HDP ve Kandil tarafından izahı gerekirdi.

Burada bir parantez açalım; birçok HDP´li belediyeye kayyum atanmıştı. Kayyum atanma işi, her ne kadar seçilmişliği gölgelemiş de olsa, makulden yana olan Kürt halkının, birçok eksiğe ve gediğe rağmen yönünün ve yüzünün devlete çevirmesi demek olup artık kavgayı, savaşı değil, barışı, huzuru, kardeşliği, aşı ve işi öncelemek olduğunu gösteriyordu.

Kayyuma karşı çıkılmazdan önce, tabiri caizse, dönüşü olmayan yola çıkmamak ve yönünü kaybetmemek diye bir akıllılık da söz konusu idi. Ama Kandil´in, olaya dürbünün ters tarafından bakma hastalığı sonucu, HDP´nin de politikası hastalıklı olmuştu. Ki doğru ata binen, doğru hedefe; yanlış ata binen ise, otomatik olarak yanlış ve sapa hedeflere varacaktı. Bu her şeyden önce sosyolojik bir vakıa idi. Dersini iyi çalışacak, kendi ontolojisini tel maşa kabilinden eften püften temellere dayandırmayacaktı.

HDP, yapageldiği yanlışlardan dolayı, süreç içerisinde bölge genelinde olduğu üzere Urfa özelinde de halkın teveccühünün büyük oranda kendisine doğru olmayacağını gördüğünden dolayı, bir zamanlar oy deposu diye bildiği ilçe merkezlerinde kaybetme riskinden dolayı, Urfa merkezi oluşturan üç metropol ilçede2 seçimlere girmedi ve Saadet Partisi´nin adaylarını destekleyeceklerini deklare etti.

Ama buna rağmen, bu üç metropol ilçede, özellikle de kırsal mahallelerde yaşayan ?çoğunluğu da Kürt olan- halk AK Parti´den yana tavır almış ve büyük şehir belediyesi dahil, üç metropol ilçe ile birlikte, yukarıda da belirttiğimiz üzere, HDP´in elinde bulunan dört, beş ilçe belediyesi de AK Parti´nin olmuştu.

Yani, PKK´den miras(!) olarak HDP´ye verasetle(!) intikalen ulusalcı zeminin oluşumunda kendisine bir hayli önem atfedilen, değere tabi tutulan ve görev verilen Urfa ve Diyarbakır gibi merkezlerde, ideolojik kimlik siyasetinin yerine, istenen hizmet siyaseti onları zora sokmuştu.

Böyle bir şey hem literatürlerinde yoktu hem de onların amacı başka idi. Yani izaha muhtaç bir konumda idiler.

Yine bu iki örnekle birlikte, bundan önce HDP´nin elinde olan Şırnak ve Ağrı gibi ?hizmete susamış´ il merkezleri de ne söylüyordu; buna da mutlaka izah gerekirdi.

Ama nafile?

Gerçi bunlara getirilecek izah, bilimsel izahlardan ziyade, büyük oranda genel geçer tarzda olup salt ?ilerici-gerici´ formatına´ dayanacağı şimdiden kestirilebilirdi. Yani klasik sol mantık, anlaşılır bir izahı gölgeleyecekti, işe bakıldığında?

MAÇOĞLU fenomeni; Dersim, HDP/PKK için ?artık´ çantada keklik değil!

Her ülkede olduğu üzere bizim ülkemizde de geçmişten getirdiği ?olumlu ya da olumsuz- birikime sahip bölgelerimiz, kültürel öbeklerimiz, insan gruplarımız ve şehirlerimiz vardı. Bunlardan biriside Tunceli, yani Dersim idi?

Dersim fenomenini az çok biliyoruz. Dersim´in gerek Anadolu coğrafyasında ve gerekse de Kürt coğrafyasında, etnik, mezhebi ve sol örgütlülük bağlamında kendine özgü bir yeri bulunuyordu.

2000´in ortalarına kadar, o da Kemalizm´in sindirme ve yok etme politikalarından dolayı, müspet bir akılla düşünüldüğünde olmaması gerektiği halde, belediyenin CHP´nin kalesi olarak bilinen Dersim´de kısa bir süreliğine HDP/PKK´ye geçmesi sonrasında farklı bir şekilde el değiştirmişti.

Daha düne kadar Sol/Kemalist sistem tarafından onlarca yıldır yasaklı bulunan TKP (Türkiye Komünist Partisi) önce Ovacık´ta, ?halkın katılımı ile´ başlatılan yeni bir yerel yönetim anlayışının, Kandil´in muhatabına iletmiş olduğu tehditlere rağmen kendine yer olarak Dersim´i seçmesi ve belediyenin TKP tarafından kazanılması, ezelden beri kendine özgü bir anlayışı, hayat görüşü ve yeri bulunan Dersim´i önemli kılıyordu.

Şöyle de düşünülebilirdi; Dersim dediğin bir avuçluk yer. Birçok açıdan ?ne bölge için ve ne de Türkiye için hiçbir ağırlığı yoktu´ diye bir yaklaşımda bulunulabilir?

Gerçi, işin temeline inildiğinde böyle bir yaklaşımının sosyopolitik ve sosyokültürel açılardan hareket edilip bakıldığında birçok açıdan reel tarafı vardı, ama bu yaklaşım her şeyi anlatmada bir türlü yeterli olmuyordu?

Hatta bu yaklaşım, doğrusu, yanlışı, eğrisi ile birlikte birçok bölge için söz konusu olabilirdi. Ama her bölgeyi, toplumu, olayı, olguyu, değeri vs. kendi bağlamında ve özgül ağırlığınca tartmak gerekirdi. Ki gerçeğe ulaşmış olabilelim?

-Tabii ki bu süreçte birçok Müslüman çevrenin AK Parti´nin tartışılan seçim başarısına bakıp hezimetin faturasını, muhafazakârlığa, hatta doğru bir tanımlama ile söylersek muhafazakâr liberal politikalara kesme gereği duymadan İslamcılığı suçlayarak bir komünizm güzellemesi yapması da basiretsizlik olacaktı. Zira İslamcılık değil, ortada olan, bal gibi o da Batıcı temeli bulunan muhafazakâr tandanslı liberallikti oysa?

Dersim´de salt bir komünist paye ile değil de, orada temeli bulunan etnik açıdan büyük oranda büyük Zaza ve mezhebî olarak ise Aleviliğin baskın olduğu ve bunların oluşturduğu hava neticesinde kendine özgü bir yeri bulunan Dersimli´nin seçimi, ideolojik olarak komünizmden yana olmaktan ziyade, HDP´nin laik, seküler çizgisine rağmen, karşılıklı olarak bagajlarda bulunan değerler açısından bakıldığında, Dersimli´nin tercihi ?onlara göre Sünni temelli- Kürt ulusalcılığına bir karşıtlığı da beraberinde getiriyordu.

Buna bağlı olarak, bölgede, bu tür refleksler sonucunda TKP ile AK Parti´nin Dersim´in kazananı3 olduğu da izah edilebilirdi. 

Kısaca, Kürt ulusalcıları tarafından Kürt coğrafyasında ?sıkıntılı´ bir yer olarak tanımlana gelen Dersim´in, salt ideolojik(komünist) saiklerden ziyade, kendini etnik ve mezhebi olarak farklı görülmesini istediği kimliğini öncelemesi, bir açıdan HDP/PKK´ye yerelle sınırlı kalsa da bir meydan okuma olarak değerlendirilebilirdi.

Kaldı ki, Sünni temeli bulunan Kürt halkının da ?işin içerisinde bir de hizmet anlayışı yok ise- bir meydan okuma eylemine girişmesi gerekmez miydi? Gerekirdi elbette, ama bırakın ona din temelli bir meydan okumayı, son süreçte HDP´nin giderek gözden düştüğü halde, İslamcı cenahtan gelen zevat-ı kiramın(!) HDP, dolayısıyla da PKK´nin yanında yer tutması, ona karşı meydan okumayı engelliyordu.

Ki bu da onların bir zaafı olarak tarihe not olarak düşecekti?

-----------------------------------------------------------------------------------------

(*) Türkçeye şu şekilde tercüme edilebilir; ?eksik akıllının yükü ağır olur.?

1.Bu konuda bkz. Sait Alioğlu, ?PKK: Kürt Ulusalcısı Karşıt Sol Damarlar? Özgün İrade Dergisi, Nisan 2013

2.Haliliye, Eyyübiye ve Karaköprü

3.Çemişgezek ve Pertek´te belediye seçimlerini AK Parti, Maçoğlu´nun fenomen olduğu Ovacık ve bir iki ilçede de CHP kazanmış, HDP ise silinmişti.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER