Ekonomist yazar Ümit Akçay yazdı;
Geçen haftaki yazıda, 2024 yılında ekonominin gidişatını kısaca değerlendirmiştim. Önceki yılların aksine 2024 bir kriz yılı oldu ve ikinci ve üçüncü çeyreklerde, en az altı ay süren bir daralma yaşandı. Ancak mevcut programın kırılgan toplumsal dayanakları nedeniyle, ekonomi yönetimi sert bir daralma ile enflasyonu kontrol altına alma gibi bir ‘şok terapisi’ programını tercih etmediğinden, daralma ‘ılımlı’ bir şekilde gerçekleşti (yüzde -0.2).
Her ne kadar 2025 yılında faiz indirimlerine gidilecek olsa da, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) takip ettiği politika çerçevesi gereği, pozitif reel faiz politikası sürecek. Bu bağlamda 2025’in canlı bir büyümeden çok bir durgunluk yılı olması muhtemel. Özellikle bir süredir 2020-2023 arasındaki kârlı dönemde elde ettikleri avantajları kullanarak deyim yerindeyse ‘cepten yiyen’ küçük ve orta ölçekli işletmelerin bir kısmı 2025 yılının sonunu göremeyecek.
Firmaların batması işsizliğin artışına neden olacak ancak çalışanlar için ikili bir baskı söz konusu. Bir yandan işsizlik baskısı artacak, diğer yandan da ücretler hayat pahalılığı karşısında erimeye devam edecek. Asgari ücretin 2025 yılı için yüzde 30 artarak 22.104 liraya gelmesi, hayat pahalılığı krizinin yükünün çalışanların sırtına yüklendiğinin en net göstergesi. Bu yazıda, son birkaç yıldır yaşanan ‘hayat pahalılığı krizi’ döneminde emeğin durumunu, -/bu süreçteki bazı önemli köşe taşlarına işaret ederek ele alacağım.
2022 DÖNEMECİ
Biraz geriden alalım: 2021’de enflasyon zaten yüksekken TCMB faiz indirimlerine başladığında, yaşanan TL’nin hızla değersizleşmesi oldu. Bu değersizleşme birkaç ay içinde enflasyon verisine yansımaya başladı ve ücret pazarlıklarının yapıldığı dönemde 2021 sonu ve 2022’nin ilk birkaç ayı pek çok fiili greve, ücret artışı ve örgütlenme mücadelesine sahne oldu. Emek Çalışmaları Topluluğu’nun (EÇT) derlediği verilere göre, 2022 yılında hak arama eylemlerine katılan işçilerin sayısı 155 bini geçerek, 2015 yılındaki ‘Metal Fırtına’ eylemlerine katılan işçi sayısını geride bırakmıştı.
Bu açıdan 2022 yılı, işçi hareketinin yakın dönemi açısından kritik bir yıl olarak görülebilir. Bunun nedeni, AKP tarihinde ilk kez hızla artan enflasyonun bir grev dalgasıyla karşılanmış olmasıdır. Canlanan işçi hareketi, özellikle 2023 seçimleri öncesine denk geldiği için siyaseten de önemli hale gelmişti. Ancak dönemin Altılı Masa ve özellikle CHP yönetimi, bu hareketle buluşmak ve onun taleplerini siyasete taşımak yerine, bu hareketi sönümlendirmeyi tercih etti. Siyaseti, toplumsal hareketlerden arındırılmış teknokratik bir uğraş olarak gören bu yaklaşım, 2023 seçimlerinde hazin bir şekilde kaybetti.
2023’TE DERİNLEŞEN HAYAT PAHALILIĞI KRİZİ
2023 yılına yine hayat pahalılığı krizi damgasını vurdu. Seçimlere kadar olan dönemde, asgari ücret artışları ve bazı telafi edici önlemler nedeniyle ekonomik zorluklar nispeten azalsa da, 2023 seçimleri sonrası Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetiminin başına getirilmesinden sonra yaşananlar, hayat pahalılığı krizinin derinleşmesine neden oldu.
Özellikle yaz aylarında döviz piyasasının serbestleştirilmesi denemesinin hızla kontrolden çıkarak TL’nin hızla değerlenmesiyle sonuçlanması ve getirilen ek vergiler, enflasyonun yeniden zirve yapmasına neden oldu. Ancak bu sefer enflasyon artışına faiz artışları ve kredi kısıntıları da eşlik etti. Dolayısıyla 2023’ün ikinci yarısında yaşam koşulları daha da zorlaştı. Bu zorluklara karşı, yine EÇT’nin derlediği verilere göre 2023 yılında hak arama eylemlerine katılan işçi sayısı 202 bine yaklaştı. Bu durum, 2021 sonunda başlayan işçi sınıfının hayat pahalılığı krizine karşı geliştirdiği kolektif tepkinin 2023’te de devam ettiğini gösteriyor.
2024’TEKİ ‘YUMUŞAMA’, ÜCRET BASKILAMASINA YARDIM ETTİ
Emekçiler açısından 2024 gündemini belirleyen Şimşek programı oldu. Ekonomi yönetiminin takip ettiği enflasyonu düşürme programı, TL’nin reel olarak değerlenmesine (faiz artışları) ve reel ücretlerin baskılanmasına dayanıyordu. Ancak bu program 2024 yılı boyunca enflasyonu kontrol etmede başarısız olmuştur.
Özellikle 2024’ün ilk yarısında seçimlere yaklaşırken enflasyon bir öncesine göre iki kat artmış, yani hayat pahalılığı krizi giderek derinleşmiştir. Dahası, 2023’ten farklı olarak konut ve gıda fiyatlarındaki artışlar sadece büyükşehirlerle sınırlı kalmamış, Anadolu’nun pek çok şehrine de yansımıştı. Dolayısıyla Şimşek programı, CHP’nin yerel seçim zaferinin gerisindeki temel dinamikti.
Ancak seçim sonrası dönemde iktidar ile muhalefet arasında başlayan ‘yumuşama’ dönemi, daha birkaç ay önce seçim yenilgisi almış olan iktidar için Temmuz’da asgari ücrete zam yapmamak gibi pek çok ‘can yakan’ tedbiri uygulamada zaman ve hareket alanı kazandırdı. En son asgari ücretin gerçekleşen enflasyonun çok altında artırılması, iktidarın kazandığı bir hareket alanı sayesinde mümkün oldu.