Covid-19 virüsünün görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden itibaren hayatın her alanında birçok değişiklik yaşandı. 1 Haziran 2020 itibariyle önlemlerin gevşetilmesi nedeniyle vak’a ve ölüm sayılarının git gide yükseldiği gözlemlenirken, Sağlık Bakanlığının verilerinin valiliklerin verdiği rakamlar ile çelişki içermesi sadece bir yönetim krizini göstermekle kalmayıp aynı zamanda şeffaflığa dair eleştirilerin haklılığını gözler önüne seriyor. Karamsarlığın toplumun hâkim ruh haline dönüşmesi endişe verici boyutlardadır. Eğitim emekçileri olarak Covid-19 salgınını merkeze almakla beraber, kurumsal olarak eğitimin her boyutundaki sorunlara dair eleştiri ve hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz.
Uzaktan eğitim Pandemi ile sınırlı dönemsel bir ihtiyaçtır, sermayenin kâr yöntemi olarak görülmesi kabul edilemez!
-Covid-19 küresel salgını nedeniyle ülkemizde MEB’e bağlı (kamu ve özel) okullarda 23 Mart 2020 tarihinden itibaren uzaktan eğitim kararı alındı. Alınan kararı olumlu karşılamakla birlikte uzaktan eğitime erişim konusundaki eşitsizliklerin eğitimin yapısal sorunlarını ortaya çıkardığını belirtmek istiyoruz. Örgün eğitimin yerine kademeli olarak düşünülen uzaktan eğitimin beklenilen verimi vermediği, özel sektörde pandemi koşullarına rağmen öğretmenlerin angaryaya tabi tutulduğu, kısa çalışma ödeneği başlığı altında özel sektördeki eğitim emekçilerinin ücretlerinin ödenmediği/kesintiye uğratıldığı ve sigorta primlerinin yatırılmadığına dair bilgiler mevcuttur. Uzaktan eğitim sürecinde daha belirgin bir şekilde gözlemlenen sosyal eşitsizlikler göz önünde bulundurularak uzaktan eğitim için gerekli (internet-bilgisayar-tablet) altyapının ihtiyaç duyan öğrencilere ücretsiz sağlanması gerekmektedir. Ayrıca okulların büyük oranda personel eksiği vardır, personel ve malzeme sıkıntısı temizlik, hijyen çalışmalarını olumsuz etkilemektedir. Hiçbir bahane ve gerekçeye bakılmaksızın milyonlarca öğrencinin eğitim göreceği okulların bu ihtiyaçları âcilen giderilmelidir.
-Vak’a ve ölüm sayılarının daha düşük olduğu dönemde alınan önlemlerin, vak’a istatistiklerinin yükseldiği dönemde alınmaması pandemi süreci yönetiminin kişilerin bireysel sorumluluğuna bırakıldığını gösteriyor. Özellikle kamuda ve bir bütün olarak tüm sektörlerde güvencesizleştirmeye yönelik uygulamaların hızlandırılması dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu bağlamda; eğitimin en önemli paydaşı ve öznesi olan öğretmenlerin, “yatarak ücret kazanan, fazla tatil yapan” kamu görevlileri olarak lanse edilmesinin, belirli çevre ve politikaların bilinçli şekilde algı çalışması olduğunu gözlemlemekteyiz. Yine MEB’in sene başı seminerlerini imkân olduğu halde yüz yüze yapmakta ısrar etmesi ve son olarak Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK’un MEB’le ilgili yatırım süreçlerine “Öğretmen maaşları ciddi yük oluşturuyor” sözleri, bu algılara boyun eğildiğine dair kanaat uyandırmaktadır. Eğitim ve sağlık alanlarının hızla sermaye devredildiği bir vasatta Bakanın bu açıklamalarının ardından özel okullara gelen KDV indirimi yoksulların aleyhine olmak üzere eğitimin tümden piyasalaşma amacını açık etmiştir.Kamuda görev yapan öğretmenler, iktidarın tüm güvencesizleştirme politikalarına rağmen nispi bir iş güvencesine sahiptir. İnsanlık onuruna karşı bir uygulama olan güvencesizleştirmeyi kabul etmeyeceğimizi, “iş güvencemizin” kırmızı çizgimiz olduğunu tekraren hatırlatmak istiyoruz.
-Pandemi sürecinde atama-yer değiştirme, nakil vb. işlemlerine dair çok sayıda olumsuzluk dile getirilmektedir. İsteğe bağlı il dışı tercihlerde sınırlı kadronun tahsis edilmesi tercih hakkını fiilen sınırlandırmıştır. Norm kadrolarının güncellenerek “il dışı tayin” hakkının tekrardan verilmesini talep ediyoruz. Ayrıca, mazeret tayinlerinde kadro sıkıntısı nedeniyle tayini çıkmayan eşe “il emrine atanma” hakkı verilmelidir.
-Yığılmaların ve yoğunluğun önüne geçebilmek için Rehberlik Araştırma Merkezlerinin Özel Eğitim bölümlerinin düzenlediği raporların 1 yıl süreyle geçerli olmasını istiyoruz.
-Yaşanan olumsuzluklara rağmen yönetim ve planlamalarda Eğitim Sendikalarının görüşlerinin alınmadığını, uyarılarına kulak verilmediğini izlemekteyiz. Ağır pandemi tablosu karşısında MEB’in tüm Eğitim Sendikaları ile bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapması acil bir ihtiyaçtır.
Eğitim-İlke Sen olarak insanlık onuruna karşı olan uygulamaları reddettiğimizi, eğitimin kâr amacı güdülmeyecek kamusal bir alan olduğunu belirtiyor; güvencesizleştirme, itibarsızlaştırma ve yönetim krizine karşı tüm eğitim sendikalarını ortak tutum almaya davet ediyoruz.